Merhabalar dostlar. Tam sekiz haftadır sizlerle beraber şehri geziyor, biraz tarih biraz edebiyat söyleşisi, bolca medeniyetimizin aynalarına bakıyoruz birlikte. Gönlümüz bizi nereye götürüyorsa hep beraber yollara düşüyoruz. Bu şehir içi ve tarih sayfaları arası ziyaretlerde, ayaküstü sohbetlerde bana eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
Hazırsanız düşelim o vakit yollara…
Şu meşhur Çevre Yolu. Hafta içi sabah ve akşam trafiği. Emekçinin, sanayicinin yola düşüp de gündeminden düşürmediği kara yolumuz. Haksız da sayılmazlar hani. Boşa geçen zaman, geç kalma stresi, kazalara sebebiyet veren dalgınlık, bıkkınlık, telaşlar, sinir harbi, ulaşım maliyetleri. 
Rahmetli Kemal Unakıtan’ın Maliye Bakanı olduğu dönemlerde; Çevre Yolu üç şeride çıkmış, bat-çıklar, köprülü kavşaklar yapılmıştı. Unakıtan; en az hepimiz kadar Eskişehirli olmuş ve hizmeti nimet bilmişti şehir için. Allah razı olsun. Bu bat-çıklar sebebi ile dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Yılmaz Büyükerşen; karayollarını 22.03.2016 tarihinde yaptığı basın toplantısında eleştirerek  “Devlet, çevreyoluna gereksiz “bat-çık” lar yaparak Gündoğdu ve Fevzi Çakmak Mahallelerinin şehir merkezi ile ulaşım yollarını kapatmıştır. Böylece, yoğun nüfusun yaşadığı her iki mahalle adeta hapsedilmiş ve burada yaşayanlar, şehir merkezine gitmek için uzun yollar kat etmeye mecbur bırakılmışlardır.” demişti. Bunu da hatırlatmış olalım.
Sayın Milletvekilimiz Nebi Hatipoğlu yerel seçimlerden önce şehrin trafik sorununu en üst perdeden dile getirmiş ve konu ile alakalı vaatlerini şöyle sıralamıştı:
‘’ 5 yıl içinde kent merkezimizde inşa edilecek 15 adet katlı kavşak ile;
Taşıt Başına Ortalama Hız: 20 km/saat’ten 40 km/saat’e çıkacak
Taşıt Başına Ortalama Gecikme Süresi: 90 Saniyeden 20 Saniye’ye düşecek
Her bir kavşakta anlık olarak kuyrukta bekleyen 350 taşıt beklemeden geçecek
Toplam Yakıt Tüketimi: Her bir kavşak için 1 günde 3 ton akaryakıt kazancı sağlanacak.
Çevre Etkisi: Her bir kavşakta 1 günde çevreye zararlı 400 Kg CO ve 15 Kg NOx gazı salınımı azaltılacak.
Doğrusu etkileyiciydi vaatleri. Şimdilerde ise şehrin tecrübeli, iş bitirir vekili olarak; İmişehir OSB'de yan yol çalışmalarının olduğunu, en kısa zamanda projeleri biteceğini ve 2025'te devreye gireceğini duyurdu. Çevre yolunda yeni projeler ve şehir içindeki ulaşım altyapısının iyileştirilmesine yönelik bu adımlar hepimizi heyecanlandırdı. "Kuşak yollarının yapımına başlamaları lazım." diyerek de Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanını uyardı.
Çevre Yolu üzerinde bulunan üç bat-çıktan biri olan ve eski adı ile Sakarya Geçidi olarak bilinen mevkide yapılan İsmail Gaspıralı Alt Geçidini biliyorsunuz. Eskişehir Kırım Türkleri Kültür Yardımlaşma ve Spor Kulübü Derneği'nin girişimleri sonucunda verilen bu isim; aynı zamanda Şeker Mahallemizde bir caddeyi de süslüyor.
İsmail Gaspıralı; büyük bir dava adamı. "Dilde, işte, fikirde birlik" sözleriyle Türk topluluklarının birleşebileceği fikrini savunan, basın ve eğitim çalışmalarıyla iz bırakan Gaspıralı'nın düşünceleri bugün günümüzde ‘’Türk Yüzyılı’’ ile hayat buluyor. Selam olsun Turan ellere, rahmet olsun Gaspıralı ve daha nicelerine…

Efendim; yol bir medeniyettir, insanları medeniyete ulaştıran da bir vesiledir aynı zamanda. İnsan mana aleminde de bir yol üzere seyr eder. O’ ndan, O’ nla O’ na doğru giden bu seyr halini, kimisi sorunlu, kimisi sorumlu tamamlar. Ama illaki varılacak yer, nihai son durak değişmez. 
Yolda yarenlik de önemli çünkü Efendimiz A.S.V da ‘’kişi sevdiği ile beraberdir’’ diyor. 
Ne demiş eskiler: ‘’Evvel Refik, Bade'l Tarik ’’ Önce yoldaş, sonra yol.
İyi bir yol arkadaşı zorlu yolları bile kolay kılar. Öyle ki gerçek dost; ne yol arkadaşını ne yolu, ne de yoldakileri üzmez, zarar vermez.
Abdurrahim Karakoç ‘’İncitme’’ isimli şiirinde; her daim zarif olmayı sadece insanları değil doğayı da incitmemek gerektiğini ne güzel anlatmış.
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin.
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.
Mihriban kadar kıymetli bir şiir. Rahmet olsun Karakoç’ a.
Yol ve yolcuya dair çok şiirler yazılmış. Atilla İlhan ‘’ yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir’’ diyor. Ömür peki. Ne kadar? Yeni doğan çetelerinin hayattan koparıp aldığı yavrularımız. Ne kadar gidebildi yolda? Hani diyor ya André Chénier:
‘’Hoşçakal çocuk, ellerimizden kaydın,
Şimdi dönüşü olmayan bir yoldasın.’’
 Zalimlerin yolunun sonu için ‘’yaşasın cehennem. ‘’
Bir tarafta bunlar yaşanırken bir tarafta da çocuklar yaşasın diye verilen mücadeleler var. Bu kısmı geçen haftaki yazımızda bahsettiğimiz Yalaman Ada’ da anlatalım. Siz şimdi Adalar’ da eşsiz sonbahar görüntüsü eşliğinde Eti Park’ ta şu banklara oturun, Porsuk Çayı’nı seyredin. Ben de size kanserli evlatlarımızın hayata tutunması için çaba gösteren (Lösev) Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı’ ndan bahsedeyim.
Lösev; 1998 yılında Ankara’ da kurulan bir vakıf. 2000 yılında Türkiye'nin ilk Lösemili Çocuklar Hastanesi LÖSANTE'yi, 2008 yılında lösemili çocukların ücretsiz kolej eğitimi alabilecekleri Lösemili Çocuklar Okulu’nu, 2010 yılında ise tedavileri için Ankara dışından gelen aileler için tedavi esnasında uzun veya kısa dönem konaklayabilmeleri için Lösemili Çocuklar Köyü’nü hayata geçiren bir vakıf. 
2015 yılında ise “insanlık ölmesin, insanlar da ölmesin” diyerek Avrupa’nın ilk, ülkemizin en donanımlı Lösemili Çocuklar Kenti ve multidispliner hastanesi LÖSANTE’yi ülkemize kazandıran bir vakıf.
2018'de Eskişehir ve civar illerindeki lösemili çocuklarımızla daha yakından ilgilenebilmek için LÖSEV Eskişehir İletişim Ofisi açıldı. Açıldığı günden beri de birçok başarıya imza attı. Peki neden Adalar’ dayız. Bu konuyu niye burada konuşuyoruz. Onun da sebebi şu efendim. Tepebaşı Belediyesi, tıpkı Odunpazarı Belediyesi gibi bir park tahsis etti Lösev’ e. Lösemi ve onko ile mücadele eden aileler için Eti Park’ın bir (2788 m2 lik) kısmına isim hakkı verilerek LÖSEV Park’ oluşturuldu.’’ Lösev Parkım Doğal Olsun Projesi’’ kapsamında faliyete geçen parkta bakım çalışmaları sürüyor.
Kayahan’ ın dediği gibi ‘’ yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşuruz’’ yeter ki yolumuz sevgiden, umuttan, iyilikten geçsin.
Efendim; yol deyince; Eskişehirli şair Haydar Ergülen’ in şiirine yer vermemek olmazdı. 
Haydar Ergülen – Yarın Gece

Yarın gece gideceğim bu kentten
Bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni
Yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok
Sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri
Sözüm yok işte yüzüm işte akşam
Sesimde anıların sessizliği
İçimde acıyla yürüyorum yolları
Çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten
Yorulsam da bir daha binmem o trenlere
Kimse karşılamasın istasyonlarda beni…

Ahir kelam; yol medeniyettir. Yeter ki yolcu medeni olsun.
Düş mü Çevre Yolu bilmem ama düştük bir yola, sizleri de yorduk bir o yana bir bu yana. 
 Madem sona yaklaştık dostlar o zaman bir mensur şiirim vardı ikinci kitabım Çöl Ahusu’ nda onu paylaşayım sizlerle. Bir yolculuk şiiri.

Aşk Eyle
Seni gördüğüm günden beri gurbetteyim sevgili.
Yine hasretini bir tatlı kaşığına koyup mum ışığında
eritiyorum. Hala hastayım. Elim kolum bağlı, birazdan
dilim de lâl olur besbelli. Özlüyorum...
Sana kapatarak gözlerimi, göğsümü sana açıyorum.
Gök kafese kanat çırpıyor yüreğim. Sana geliyorum.
Yoldayım, yolundayım sevgili. Heybemde biraz azık,
biraz keder, biraz gözyaşı, biraz ümit, biraz korku,
günahlarım ve gözlerini ilk gördüğümdeki ayetler var.
La tahzen innallahe meana…
Sessiz sedasız göç ediyorum kendimden. Kendimden
eksilip sana doluyorum. Evsiz, kaldırımsız, lambasız,
yersiz, yurtsuz sokaklardan geçiyorum. Elsiz, ayaksız,
bahtsız. Derin karanlıklardan geçiyorum. Yıldızsız,
aysız, siyahsız. Kendimden geçiyorum. Terk edilmiş
şehirler bırakıyorum ardımda. Susuz, yolsuz, kulsuz,
sorunsuz ve yeni şehirler çıkıyor karşıma evlerin
çatıları olmayan. Çocukların yüzleri tebessümsüz,
kansız, cansız. Hiç birinin gözleri birbirine
benzemeyen. Yeşilsiz, mavisiz, elasız, siyahsız,
kahverengisiz, fersiz …
Karanlığın sonunda gözüken aydınlık şehirlere
doğru yolcuyum. Kayıtsız, şartsız, telaşsız, gamsız.
Çöllerden geçiyorum ikindi vakti. Yağmursuz,
serapsız, yalınayak.. Güneşsiz, üstsüz başsız,
kumsuz, akrepler yersiz yurtsuz, kuyusuz,
Yusuf’suz. Sana geliyorum sevgili. Gönlümde
ayetler birbirini takip ediyor. Sessiz, dilsiz. Hatıralar
düşürüyorum yollarda. Acılar gömüyorum
mezarlıklarda. Gülüşler bırakıyorum her düzlükte,
sözcükler bırakıyorum dağsız yamaçlarda, ovalarda,
kırlarda. Sana geliyorum sevgili. Gönlümde hep o
gözlerin, ille de gözlerin. Gözlerinle anlattıklarının
mahremiyeti olmasa anlatırdım güneşe, unuturdu o
gün doğmayı. Anlatırdım rüzgara esmeyi unuturdu.
Anlatırdım ateşe yanmayı unuturdu. Güneşsiz,
rüzgarsız, ateşsiz, gündüzsüz, gecesiz, vakitli
vakitsiz sana geliyorum. Yaklaştıkça küçülüyorum,
eriyorum, eksiliyorum, bitiyorum. Bedensiz,
zerresiz, hücresiz.
Kapındayım sevgili.
Kalbimi sana sakladım.
Kimsesiz, sahipsiz, kabul buyur aşk eyle.

Efendim yolcu duası hakkında da bir kelam edip bitirelim yazımızı. Efendimiz a.s.v şöyle buyuruyor:
“Üç çeşit duanın müstecâb olduğu (kabul edildiği) hususunda şüphe yoktur: Mazlumun (haksızlığa uğrayan kimsenin) duası, yolcunun duası ve anne babanın çocuklarına duası.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 7)
Ay gökte kaldıkça, uluların duası üzerinize olsun. Hayırla kalın efendim vesselam…