Merhabalar Sevgili Dostlar…
Biz Türkler tarih boyunca yaşadığımız coğrafyalardan kaynaklanan nedenlerle, sürekli düşmanlar edinmiş ve onlara karşı hep teyakkuz halinde olmuşuz. Bazen iklim koşulları, bazen kıtlıklar, uzun süren göçler, ya da yurt tuttuğumuz bölgelerin cazibe merkezi olması, daha geniş coğrafyalara yayılma isteği, bir davayı, bir inancı ötelere taşıma arzumuz, İ'la'yi Kelimetullah davasını yeryüzünde hakim kılmak ülküsü bizleri hep harple yaşamaya alıştırmış ve hep diri olmaya itmiştir. Savaşmayı sanata çeviren tek millet Türklerdir.
Yeryüzünde insanoğlunun ilk savaşı Adem A.S oğulları Habil ile Kabil arasında oldu. Kuran’ da bu hadise söyle anlatılır.
“Onlara Âdem’in iki oğlu hakkındaki haberi gerçek olarak oku. Hani her biri birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. -Kurbanı kabul edilmeyen-, ‘Seni öldüreceğim’ demişti. O da, ‘Allah sadece müttaki olanlardan kabul eder. Andolsun sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da ben seni öldürmek için elimi uzatmam. Ben âlemlerin rabbinden korkarım. Ben dilerim ki sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenesin ve cehennem halkından olasın. Zalimlerin cezası budur’ dedi. Nefsi kendisini kardeşini öldürmeye yöneltti ve nihayet onu öldürdü; böylece ziyana uğrayanlardan oldu. O anda Allah bir karga gönderdi. Karga ona, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeliyordu. ‘Yazık bana, şu karga kadar bile olmaktan, kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim!’ dedi; sonunda da pişmanlık duyanlardan oldu” (el-Mâide 5/27-31).
Yeryüzü; yaradılıştan bu güne pek çok savaşlara sahne olmuştur.
Türkler savaşlar marifeti ile geniş topraklara sahip olmuş, kılıçla aldıkları toprakları adaletle, kalemle, saygı ve hoşgörü ile o coğrafyalara nizam getirerek yönetmişlerdir. En çetin savaşlarda dahi düşmana eziyet etmemiş, çocuk, kadın, hasta ve yaşlılara zulüm etmemişlerdir. Bu necip millet asla soykırım yapmamış, feth ettikleri topraklarda yaşayan insanları asimile etmemiş, doğasına, tarihine, eserlerine, ibadethanelerine zarar vermemiştir. Başlarına zalim kumandan olmamış, her kumandanı, tebası gibi yiğit ama bir o kadar da insan olarak kalmayı başarmıştır.
Savaşmayı; bu hassasiyetlerle yapan bir millet olarak tarihte nizamlı ordusuna kurallar koyan ve dünyaya örnek teşkil eden de bir millettir Türk Milleti.
Mete Han’ ın bulduğu onluk sistemde her 10.000 kişilik ordu 1000 kişilik kısımlara ayrılır, 1000 kişilik kısım da 100 kişilik bölümlere ayrılır, 100 kişilik birlik de 10 kişilik ufak gruplara ayrılır. Bu her on bin, bin, yüz ve on kişilik grubun başında da komutan bulunur. 10.000 kişiliğe ”Tümenbaşı”, 1000 kişiliğe ”Binbaşı”, 100 kişiliğe ”Yüzbaşı”, 10 kişiliğe de ”Onbaşı” atanır. Bu sayede emir komuta zinciri olur ve üstten gelen emir bölünerek en alta doğru eksiksiz şekilde iletilirdi. Ayrıca herkes bir üstünün sorumluluğu altında olur. Mete’nin yapmış olduğu bu 10’luk sistem, sonrasında gelecek olan, başta Türkler olmak üzere tüm dünya devletlerine örnek olmuştur. Bu sistem günümüzde hala dünya devletlerinin askeriyesi tarafından kullanılmaya devam etmektedir.
Yusuf Has Hacib; Kutatgu Bilig’ de savaşı son çare olarak tanımlıyor. Ona göre savaş “Bilgisiz ve kötülere, anlaşmak istemeyen, adaletsizlik yapan düşmanlara karşı başvurulacak son çare”dir.
Türk tarihinde savaş halleri, kıyafetleri, günlük kullanılan eşyaları, türküleri, ağıtları yani yaşama dair ne varsa her şeyi doğrudan etkilemiştir.
İçinde bulundukları savaş dönemini ya da bir dönemde yapılan savaşları ve neticelerini kaleme alan şairler, yazarlar, vakanüvistler edebiyat tarihine önemli eserler kazandırmışlardır.
İstiklal Marşımız bunun en güzel örneğidir.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Mısraları; Türkün şahsiyetini en iyi tanımlayan cümlelerdir.
Yine Çanakkale Destanı’n da Akif
…
‘’Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi’’
diyerek Kahraman Türk askerini övmüştür.
Hüseyin Nihal ATSIZ ise bir şiirinde;
Ey benito musolini! Ey gayet yüce,
İtalyanlar başvekili muhterem Duce!
Duydum ki, yelkenleri edip de fora
Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora.
Buyursunlar… Bizim için savaş düğündür;
Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.
Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.
Hem karadan, hem denizden ordular indir!
Çarpışalım, en doğru söz süngülerindir!
Kalem, fırça, mermer nedir? birer oyuncak!
Şaheserler süngülerle yazılır ancak!
Çağrı Beğ’le Tuğrul Beğ’in kurduğu devlet
İtalyalı melezlerden üstündür elbet;
Bizim eski uşakları alda yanına
Balkanlardan doğru yürü er meydanına;
Çelik zırhlı kartalları göklere saldır…
Fakat zafer sizin için söz ve masaldır…
Dirilerek başınıza geçse de Sezar
Yine olur Anadolu size bir mezar.
Belki fazla bel bağladın şimal komşuna,
Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna,
Tanıyoruz Atilla’dan beri cermeni,
Farklı mıdır prusyalı yahut ermeni?
Senin dostun cermanyaya biz Nemşe deriz,
Bir gün yine bec önünde düğün ederiz.
Söyle, kara gömlekliler etmesin keder;
Ölüm-dirim savaş bir gün mukadder!
Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat yine biz Osmanlı, sen Venediksin!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Hayal bütün insanlarda olan bir haldir.
Bu hayaller zamanları hızla aşmalı,
Gök Türklerle Romalılar karşılaşmalı!
Görmüyorsan gönlümüzün içini, körsün!
Kılıçlarımız kınlarından çıkmayagörsün!
Top sesleri, bomba sesi bize saz gelir;
17’ye karşı 44 milyon az gelir.
Arnavudu yendim diye kendini avut,
Yiğit Türkle bir olur mu soysuz Arnavut?
Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!
Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!
Sert dipçikler ezmelidir nice başları!
Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!
En yiğitler serilmeli en önce yere!
Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!
Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.
Damarında var mı senin böyle bol kanın?
Türk’ün kanı bir eşidir lavlı volkanın!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Kurulacak yeni Roma boş bir hayaldir,
Karşısında olmasaydı şanlı “Türk Budun”
Belki gerçek olacaktı bir gün umudun,
İnsan oğlu ümitlerle dolup taşmalı,
Aryalarla Turanlılar karşılaşmalı.
Tabiatın yürüyüşü belki yavaştır;
Hız verecek biricik şey ona savaştır!
Keskin olur likörlerden ayranla kımız,
Karnerayı yere serer Tekirdağlımız.
Yurdumuzun çok tarafı olsa da kuru
Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru…
Biz güleriz façyoların felsefesine,
Dayanır mı kırkı bir tek Türk efesine?
Bizim yanık Fuzuli’miz engin bir deniz!
Karşısında bir göl kalır sizin danteniz!
Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık!
“General”ler “Paşa” larla atamaz aşık!..
Ey İtalyan başvekili! Ey musolini!
İki ırkın kabarmalı asırlık kini…
Hesabını göreceğiz elbette yarın
Yedi yüzlü, yedi dilli İtalyanların!
Irkınızı hiçe saydı Hazreti Fatih.
Biraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih
Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa…
Hoş geldiniz diyecekti bize Fransa!
Haydi, hamle kafirindir… İlkönce sen gel
Ecel ile zaman bize olmadan engel!
Burada tanklar yürümezse etme çok tasa;
Süngülerle çarpışmadır savaşta yasa.
Olma boyle sinsi çakal, yahut engerek!
Bozkurt gibi, kartal gibi döğüşmek gerek!
Kılıç Arslan öldü sanma, yaşıyor bizde!
Atilla’nın ateşi var içimizde!
Kanije’nin gazileri daha dipdiri!
Sınırdadır Plevne’nin kırkbir askeri!
Edirne’de Şükrü Paşa bekliyor nöbet!
Dumlupınar denen şeyi bilirsin elbet!
Şehitlerden elli milyon bekçisi olan
Aşılmaz bir kayadır bu ebedi vatan!
Necip Türk Milletini böyle anlatmıştır.
…….
27 Ocak tarihinde Eskişehir Valiliği İl Kültür Turizm Müdürlüğü ‘’ Osmanlı Devletinin kuruluş alameti olan Hutbe Okunmasının yıl dönümü münasebeti ile ‘’ bir dizi faaliyetler düzenledi. Türk Dünyası Vakfı ile birlikte yapılan çalışmalar büyük beğeni topladı.
Reşadiye Camiinde okutulan mevlid ile şanlı ecdat anıldı. Dualar edildi. Eskişehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Güzel Sanatlar Galerisi’nde ALP Ruhu, Bilge Akıl: Türk Savaş Sanatı sergisi açıldı.
Küratörlüğünü sevgili dostum Mustafa Çelik’ in yaptığı sergi; alanında ender sergilerden biri. Şehre bunu kazandıran sevgili kadim dostum Mustafa Çelik’e ve şehre geldiği günden beri şahane işlere imza atan İl Kültür Müdürü Sayın Bülent Avnamak’a teşekkürlerimi sunuyorum.
Türk tarihinin farklı dönemlerine ait savaş sanatına dair zengin birçok görsel materyalin yer aldığı, Türk savaşçılarının kullandığı silah ve zırhların replikaları olan oklar, kılıçlar, kalkanlar ve zırhlar gibi savaş araçlarını görebilme fırsatı sunan sergi 14 Şubat’a kadar devam edecek.
Efendim; medeniyetimizin tarih sayfalarını birlikte çevirdik. Eşlik ettiğiniz için teşekkür ediyorum Kalın sağlıcakla…