Merhabalar sevgili dostlar. 

Geçen hafta Dağküplü Dokuması, Sivrihisar Cebesi ve İncili Küpe ile Sorkun Çömleklerinden bahsetmiştik.

Efendim gelelim Savatlı Gümüşlere. Somut olmayan kültür mirasımızın bir diğeri de Savat Gümüş işçiliği. 

Tatar nüfusunun en yoğun olduğu illerin başında gelen şehrimizin Alpu ilçesine yerleşen Tatar vatandaşlarımızın içlerinde öylesine ustalar çıkmış ki gümüş işlemede; karşımıza somut olmayan miras olarak çıkıyor Savat Gümüş işçiliği. 

Alpu Evrenpaşa Mahallesi ve Fevzipaşa malallesinin büyük bir kısmı savat ustasıdır. Lakin daralan pazar payı, gümüş girdi maliyetlerinin yüksek olması yavaş yavaş bu sanatı azaltmaktadır. Umarım bu sanatın yok olmasına yetkililer izin vermezler. Bu miras devam edilerek korunmalı dostlar. 

Gelelim erken bronz döneminden bu güne 5000 yıllık taş oymalarına. Evet Lületaşımıza. 

Temiz beyaz dokusu hafif ve emici yapısı ile dikkat çeken Lüle Taşını Viyana’ dan gelip Osmanlı Topraklarından götürerek Pipo Atölyeleri açmışlar. 

Kemekli, Sepetçi, Karahöyük, Margı, Çelikli, Söğütçük, Kozlubel, İmişehir, Gündüzler, Gökçeoğlu, Türkmentokat, Başören köylerinden çıkarılan bu beyaz altın Eskişehir ismi ile özdeşleşmiştir. 

Her ne kadar lüle taşı festivalleri yapılsa da şehrimizde, gerektiği kadar önem verilmediği kanısındayım. Bu beyaz altının kıymetini bilmek gerekiyor dostlar. 

Bir göç hikayesi ve somut olmayan başka bir mirasımız Tel(li) Şırak ve Koraz Telleme... 

Osmanlı Rus savaşları sonrası Kırım, Balkanlar ve Kafkasya’ dan göç eden kardeşlerimiz Osmanlı Himayesinde özellikle Trakya, Ankara, Bursa ve Eskişehir’ e yerleştirilmişler. Eskişehir ilinde Kırım göçmenlerinin kurduğu ilk köylerden Seyitgazi ilçesine bağlı Aksaklı ile Çifteler ilçesine bağlı Ilıcabaşı köylerinin mazisi 1858-1860 yıllarına kadar uzanıyor. Devam eden göçler neticesinde Kırım Türkleri şehrimizde 33 köy ve birçok mahalle kurmuşlar. Işıklar Mahallesi, Ömerağa Mahallesi, Mamure Mahallesi, Hacıseyit Mahallesi, Şeker Mahallesi, İhsaniye Mahallesi ve Kırım Caddesi Kırım göçmenlerinin yerleştirildikleri mahallelerin başında geliyor. 

Bu göçler vesilesi ile şehrimize gelen Kıpçak Türkleri ve Tatar kardeşlerimiz beraberinde getirdikleri kültürün bir parçası da Tel(li) Şırak ve Koraz Telleme. 

Düğünlerin başlangıç ilanıdır Tel Şırak Telleme. Erkek tarafına genç yeni evli erkekler ( kırcımanlar -35-45 yaş arası erkekler) davet edilir. Çeşitli ikramlar eğlence esnasında “Tel Şırağı” hazırlamaya başlarlar. Yarım turp veya kavunu terazi şeklinde sopanın iki ucuna hareket edecek şekilde iplerle bağlanır. Üzeri renkli elişi kağıtları ile süslenir. Sabaha karşı süslenen şırak düğün evinde diğer misafirlere gösterilerek eğlenti yapılır. Sabah tellenen şırak bir genç ve bir erkek çocuğu ile hediyeler eşliğinde kız tarafına gönderilerek düğünün başladığı ilan edilir. Şırağın anlamı ışıktır. Tellenen şırakta evin ışığı olan kadını temsil eder. 

Koraz (Horoz) Telleme: 

Şırağın gönderildiği sabah erkek tarafının genç kızları düğün evine kahve dövmeğe çağırılır. Düğün başlar. Genç kızlar sembolik olan horozun gövdesini kağıt ya da kumaşlarla oluştururlar. Horoz başı yapımında bazen kesik horoz başı, kazığa çakılmış bir elma ve ağzına yerleştirilen sigara bazen de kağıttan yapılmaktadır. Gövde her renkten kıvrılarak kesilen elişi kağıtlarının kat kat toplu iğnelerle tutturulmasıyla oluşturulur. Tellenen horoz büyük bir tepsinin ortasına yerleştirilir ve etrafı kuruyemiş ve bozuk paralarla doldurulur. Tepsinin kıyıları renkli şifonlarla tutturulur. Horoz tellemeyi tamamlayan kızlar düğün evinin bahçesinde tepsiyi elden ele dolaştırıp eğlenirler. Horoz telleyen kızlara katlama ve paklava ikram edilir. Tepreş Şenlikleri’nde de karşılaştığımız telleme, düğünlerin eskisi gibi üç gün boyunca sürmemesinden ve köylerde nufusun azalmasından dolayı oldukça azalmış durumda. 

Tepreş demişken; Eskişehir Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışmaları kapsamında Tepreş Şenliklerimizden de bahsedelim. 

Özellikle bahar aylarının gelmesi ile insanların silkelenerek, uyanan doğaya ayak uydurması, heyecanını tarif eder Tepreş desek sanırım yanlış söylemiş olmayız. Tatar köylerinde yaşayan Kırım Türkleri ve bunların kurdukları dernekler tarafından gerçekleştirilen Tepreş Şenliklerine yaklaşık 20 bin kişi katılmaktadır. 

Tepreç etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen profesyonel veya amatör ansamblların, halk dansları ekiplerinin gösterileri, gençler arasında yapılan "Tatar güreşi" amatör yarışmaları, apakaylar (hanımlar) arasında yapılan "Tatar Aşları Yarışmaları" v.s. folklorik etkinlik Kırım Türk kültürünün tanıtılması ve sonraki kuşaklara aktarılması yönünden özgün ve etkin bir kültür olayıdır. 

Şimdi Seyitgazi ve Kırka’ ya uzanalım hep beraber.  

El Kuklası, Parmak Kuklası, Odun Gaymesi, Tabut Oyunu, Tabut Kuklası, Bebek Oyunu diye de bilinen Bebek Kuklası. 

Tabut ya da benzeri bir sandık içerisine gizlice giren birinci oyuncu, parmaklarına geçirdiği bebek gibi giydirilmiş tahta kaşıkları kukla biçiminde kullanarak ikinci oyuncunun sözlü olarak yönlendirmesiyle ve müzik eşliğinde oynatılan bu gösteri sanatı da Somut Olmayan Kültürel Miraslarımızdan biri. 

Yine Somut olmayan Kültürel miras çalışmalarımızın içinde bir başka şenlik de Azhvala Şenlikleri’ dir. 

Adige ve Abhazlar (Çerkezler) ın gerçekleştirdiği şenlikler ‘’ sözlü gelenek, gösteri sanatları, halk dansları, toplumsal ritüeller, şölenler geleneksel yemekler, el sanatlarını kapsamaktadır. Eskişehir ve yöresindeki 39 Adige-Abhaz köyünde ve il merkezinde yaşayan Çerkezlerin bir araya gelerek yaptıkları şenlikler 

24 Ağustos 1997’ den günümüze kadar Eskişehir ili Musaözü köyünde birçok kez gerçekleştirilmiş, çevre illerde yaşayan Çerkezlerinde katılımı sağlanmıştır. 

Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışmalarında bir diğer unsur da halk arasında Tukum Cıyılıu (Soy Toplantısı), Nart Cıyılıu diye de bilinen Nartlanı Toy Künü’dür. 

Türkiye’ye 1885 ve 1905 yıllarında Kuzey Kafkasya’nın Karaçay ve Balkar bölgelerinden göç ederek, çoğunluğu Eskişehir’in köylerine yerleşen Karaçay-Balkarlılar; tukumlar arası ilişkileri kurarlar, akrabalıkları tanırlar, birbirlerinden haberdar olurlar ve eski gelenekleri, dansları, oyunları oynarlar.  Şenlikte geleneksel yemekleri yaparlar ve eğlenirler. 

Gelelim son olarak Diş Göllesine. Kimi Diş Hediği kimi de Diş Buğdayı dediği Diş Göllesi; şehrimizde oldukça yaygın bir adet. 

Çocuğun ilk dişi çıkmaya başladığında; düzgün olsun ve ağrısız süreç tamamlansın diye, aile büyükleri buğday kaynatır, içine nohut, ceviz, kuru üzüm katarak komşulara ikram olarak gönderirler. Tabaklar da komşular tarafından boş gönderilmez, içlerine hediyeler konulur. 

Evet bu kadar soyut olmayan kültürel mirasımızın yanına bir tane de Unesco tarafından kabul edilen somut miras ekleyelim yazımız içinde. Ama sadece ismi ve resmi geçsin şimdilik. Sonra hep beraber bir gün buluşur gezeriz detayları ile Sivrihisar Ulu Camiimizi. Ahşap direkli ve ahşap tavanlı camilerin en önemli örneklerinden biri olan Sivrihisar Ulu Camiimizin Unesco tarafından tescillenmesine vesile olan dönemin Sivrihisar Belediye Başkanı Hamit Yüzügüllü’ye teşekkür ederek bitirelim seyahatimizi. 

Efendim uzun bir yazı oldu. Unesco tarafından tescil edilmiş, şehrimizdeki Somut Olmayan Kültürel Miraslarımızı anlatmaya çalıştık. Son olarak Eskişehir’i çok seven kıymetli üstadım, sık sık şehrimize ziyarete gelen, gönül dostu; Türk Halk Kültürü, Türk Masalcılığı ve Meddahlığı yeni nesillere ve dünyaya tanıtmak için kültür elçiliği görevi yapan, UNESCO tarafından "Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcı Dünya Sanatçısı" kabul edilen Yusuf Duru’yu da anmadan edemedim. Selam olsun İstanbul Beyefendisi sayın Duru’ya da. Ülkemize kattıkları için ayrıca hürmet ve muhabbet ile.