Merhabalar sevgili dostlar.
Anadolu sözcüğünün nereden geldiğini biliyor musunuz? Farklı rivayetler var tahmin edebileceğiniz gibi sözcükle alakalı. Birkaç örnek vereceğim ben de bu sözcükle alakalı lakin öyle bir sözcük ki; kağıda yazsan kaplayacağı alan sözcükten daha büyük. Bir de ‘’medeniyet’’ kelimesini eklersen sözcüğe vallahi Avrupa; içinde köy kadar değil. Ne muhteşem bir sözcük Anadolu…
Efendim rivayet odur ki;
Anadolu Selçuklu Devleti Hükümdarı Alaeddin Keykubad seferleri sırasında Ankara Kızılcahamam yakınlarında Taşlıca’ dan geçer. Burada yaşayan ahali orduyu ağırlamak için telaş içinde çırpınırken, başına sardığı kırmızı örtüsü ve al al yanakları ile bir yaşlı hatun elinde ayran dolu bakraçlarla askerin yanına gelir ve ikramda bulunur. Asker hem ayrandan kana kana içer hem de kaplarını doldurur. Asker içer, ana doldurur, asker içer, ana doldurur da ayran hiç bitmez. O günlerden bu günlere bu coğrafyaya Anadolu derler diye anlatılır. Çok gerçekçi olmayan bu efsaneye kısaca değindikten sonra biraz da etimoloji ne diyor ona bakalım mı?
Tdk’ da Ön Asya’nın bir parçası olarak Türkiye’ nin Asya Kıtasında bulunan toprağı, Küçük Asya olarak geçen ‘’Anadolu’’ kelimesinin kökeni Yunanca ‘’ Anatolia’’ dan gelmektedir. Anatoli; Yunanca’ da ‘’doğu’’ anlamına gelir. Güneşin doğduğu yer, ufuktan yükselen güneş, olarak da ifade edilir. ‘’ana’’ tekrar, yeniden ‘’tollin’’ yükselen anlamı taşır.
Kısaca her gün tekrarlanarak yükselen bir güneştir Anadolu…
Şehr; Farsça bir kelimedir. Şehir manasına gelir. Teşhir etmek anlamına geldiği gibi, belirme, ay, ayın ilk günü, otuz günlük zaman ve yeni ay anlamına da gelir. Eskişehir. Şehr-i aşk….
Efendim bu yazımda sizlere Anadolu’ nun güzel şehri, memleketimiz Eskişehir’in şehrarı Anadolu Üniversitesi'nden ve şehadetnamesini yine bu üniversiteden alan, harika bir şehrayinle karşılanan, gelir gelmez ‘’şimdi yeni şeyler söylemek lazım’’ diyen, kimi siyasetçi ve gazetecilerin şeamet saydığı odasındaki Atatürk Posterini değiştiren yeni atanan rektörü Yusuf Adıgüzel’ den bahsedeceğim. Ama öncesinde kısacık da Anadolu coğrafyasındaki ilk olarak kurulan üniversitelerden bahsetmek isterim.
Nizamiye Medreseleri; Büyük Selçuklular zamanında kurulan ve vezir Nizamülmülk’ ün adını taşıyan üniversiteler. Sultan Alparslan döneminde açılan bu üniversitelerde Kur’ an ve Kur’ an ilimleri, Hadis, fıkıh, islam hukuku, edebiyat, vaaz, riyaziye yani matematik, feraiz gibi dersler okutulmaktaydı. Fen ve astronomi alanında önemli derslerin verildiği bu üniversiteler, eğitim anlamında dünyanın eğitim sistemine de büyük ışık tutmuştur. 1157 yılında Danişmentli Sultan Nizamettin Yağıbasan tarafından yapılan bu günün üniversitesi Yağıbasan Medresesi’ nden de bahsedelim. Tarihteki ilk Türk- İslam Üniversiteleri bu medreseler, medeniyetimizin aynası aynı zamanda. Yağıbasan Medresesi, kapalı avlu olarak yapılan ilk üniversitelerden biri. Aynı zamanda Tarihçi Hasan Erdem’ e göre burası Türklerin ilk ilmimüessesesi. Bir diğer dönemin üniversitesi de Niksar’ da. Türklerin Anadolu’ da yerleşik hayata ilk geçişlerinin birer aynası olarak bugün karşımızda duruyorlar. Gök bilimleri üzerine eğitim veren Yağıbasan Medresesi bir rasathane olarak işlev görüyor. Anadolu’ da Selçuklu’ da birçok muadili var üniversitenin.
Günümüzdeki yapılanma ve statüsüne ilham veren Osmanlı Dönemi'ndeki ilk üniversite Darülfunun ise 1863 lü yıllarda kuruldu.
Osmanlı’ da Tanzimat döneminde, bilimde Doğu’dan Batı’ya olan yöneliş ve eğitim anlayışında meydana gelen farklılıklar medresenin yanında yeni bir yüksek öğretim müessesesinin kurulmasını meydana getirmiştir. Bu Medreselere ‘’ fen evleri’’ manasına gelen ‘’Darü’l- fünun’’ denilmiştir.
Tanzimat döneminde Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye, Osmanlı Devleti’nde eğitim sisteminde yeni metotlar hazırlamak gayesiyle, 1845 yılında ulemâ, asker ve bürokratlardan müteşekkil yedi kişiden oluşan Meclis-i Muvakkat adında geçici bir maarif meclisi kurmuştur. Meclis-i Muvakkat bir yıllık bir çalışma sonunda eğitim sistemini ilk, orta ve yüksek eğitim olarak üçe ayırmıştır. 1900 lü yıllara gelindiğinde ise II.Abdülhamid önderliğinde ilk ve orta öğretim kurumları sayıca artmış, devletin ihtiyaçlarına cevap vermek adına, mülkiye, tıp, hukuki ticaret, sanayi, mühendislik, mimarlık yüksek öğrenim okulları açılmıştır. Darülfünun-ı Şahane de bu dönemde hayata geçirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1933 yılında İstanbul Üniversitesi adını alan Darü’l-funun dönemin önemli üniversitelerinden biri olarak bilime hizmet vermiştir.
İstanbul Üniversitesi’ni son günlerde sıkça duyar olduk. Gazeteci Erdem Atay’ ın haberine göre İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bu üniversiteye haksız yollarla yatay geçiş yapmış, sahte belgeler düzenlenmiş, kamuoyu Yök’ ten açıklama bekliyor. Ekrem bey sessiz. Elbette bir açıklama yapacaktır kendisi, arkasına kocaman bir Atatürk posteri asıp.
Gelelim bizim şehrimizin şehrarı Anadolu Üniversitesi’ne.
1958 yılında kurulan Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinin temelini oluşturduğu üniversite 1982’ de Anadolu Üniversitesi oldu. Bünyesinde 3'ü açık ve uzaktan öğretim veren 12 Fakülte, 1’i Devlet Konservatuvarı olmak üzere 3 Yüksekokul, 2 Meslek Yüksekokulu, 2 Enstitü (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü ve Engelliler Araştırma Enstitüsü) ve 25 Araştırma Merkezini barındıran Anadolu Üniversitesi’ nden ayrılarak kurulan Afyon Kocatepe Üniversitesi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir Teknik Üniversitesi bugün binlerce öğrenciye ev sahipliği yapıyor.
2 milyondan fazla uzaktan eğitim alan öğrenci kapasitesi ile birçok ülkenin eğitim sistemine örnek oluyor Anadolu Üniversitesi.
Güvenli, ergonomik, çağdaş, bakımlı kampüslerinde öğrencilerin her türlü ihtiyaçlarına karşılık veriyor üniversite. Merkez kütüphanesi 325.000’ den fazla kaynağıyla tatil günleri dahil öğrencilere hizmet veriyor. Üniversitenin içinde sinema salonları, tiyatro, sergi, konser salonları mevcut. Yarı olimpik havuzları, tenis kortları, kapalı salonları, futbol sahaları ile sportif çalışmalara imza atılıyor.
Yunus Emre kampüsü yemyeşil bir alanı kapsıyor. Rahmet olsun Bizim Yunus’ a. Yûnus Emre’nin mürşidi Tapduk Emre’dir, ancak tarikatı kesin olarak belli değildir; bu konuda da değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım araştırmacılar Yûnus’un tarikat pîrlerini Horasan’a bağlarken onun Nakşî, Halvetî, Mevlevî olduğunu veya Kādirîliğe mensup bulunduğunu söylemiştir. Bunların içinde üzerinde en fazla durulan tarikatlar Mevlevîlik’le Bektaşîlik’tir. Yûnus, divanında tarikat silsilesini Tapduk Emre, Barak Baba ve Sarı Saltuk şeklinde kaydetmiştir. Ne güzel de yakışıyor üniversitemizin kampüsüne. Bir şiiri ile analım Yunus’umuzu (k.s)
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne
Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir
Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir…
Yusuf adı da Anadolu sözcüğü gibi çok güzel manalara geliyor. Yusuf adı; güzel bir isim. Manası şu efendim. Allah çoğaltsın, desteklesin demek.
Yeni rektörümüz Prof. Dr Yusuf Adıgüzel şebabet döneminde Eskişehir’ de okumuş. Bir şehab gibi kayıp gitmiş sonra şehirden. Kısaca kendinden bahsedeyim efendim.1973 Adana Kozan’ da dünyaya gelmiş. 1995’ de Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basım ve Yayımcılık Bölümü’ nü bitirmiş. 1998’de Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisansını, 2004 yılında doktorasını tamamlamış. 2012’de Sosyal ve Beşeri Bilimler alanında doçent, 2018’de profesör olmuş. 2012- 2020 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmış. Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı ve Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi olarak görev yapan Adıgüzel, 21 Aralık 2024 tarihinde Anadolu Üniversitesi Rektörlüğüne atandı.
Gelir gelmez ‘’ şimdi yeni şeyler söylemek lazım’’ dedi ve çalışmalarına başladı. Bu nitelikli, başarılı, liyakatli bilim adamının geçmişte yaptığı akademik çalışmalar takdire şayan. Üniversitemiz için de elbette bir kazanç.
Odasında bir düzenleme yaptı. Duvarda asılı portrelerin değiştiğini, misafirleri geldikçe yaptığı sosyal medya paylaşımlarından fark edildi.
Adıgüzel'in makamındaki Atatürk ile Cumhurbaşkanı Erdoğan portrelerinin değiştirilmesi, "Atatürk portresi küçültüldü" şeklinde yorumlandı. Oysa Adıgüzel portreyi, Cumhuriyet Tarihi Müzesi’ ne göndererek, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ e ait koleksiyonun yer aldığı bölümde sergilenmesini sağlamış. Atatürk’ü şahsen tanıyan ve onun portrelerini defalarca resmeden ünlü ressam İbrahim Çallı’nın torunu, çağdaş Türk resminin öncülerinden Yaşar Çallı imzalı Atatürk portresi uzun yıllardır Anadolu Üniversitesi rektörlük makamında bulunuyordu. Sakıp Sabancı tarafından 1984 yılında Anadolu Üniversitesine armağan edilen tablo, Türk resim sanatında ’Çallı Kuşağı’ olarak bilinen ekolün izlerini yansıtan önemli bir eser olan tablo bu vesile ile halkın ziyaretine açıldı. Gelir gelmez tarihe, halka, sanata değer verdiğini gösteren ve ‘’ şimdi yeni şeyler söylemek lazım’’ diyen Rektör Hoca; kendisini tenkit eden, ellerine harika bir koz geçtiğini sanan bir kesime de böylelikle ters köşe yapmış oldu. Ama polemiklere asla girmedi, seviyesini düşürmedi. CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz kendisine yeni yıl armağanı çok büyük bir tablo gönderdik diyerek, büyük bir tabloyla Atatürk’ ü büyütmeye çalıştı.
Efendim Atatürk tablo boyutları ile büyütülmüş, küçük tablolarda da küçülmez. Yalaz' ın bu popilist yaklaşımı hoş olmamış.
Yukarıda bahsettiğim Sultan Alparslan, Nizamülmülk, Abdülmecid Han’ dan Abdülhamid Han’ a kadar bu coğrafyada bir çok üniversitenin kazandırılmasında emekleri geçen, ilime, bilime yön veren değerli devlet büyüklerimiz var tıpkı Atatürk gibi.
Biz boyutu ne olursa olsun, devlet kurumlarında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün fotoğrafını gördüğümüzde binlerce yıllık Türk Tarihinde Oğuz Kaan’ ları, Sultan Alparslan’ ları, Şeyh Edebali’leri, Fatih Sultan Mehmet’leri, Kanuni’leri, Abdülhamid’ leri görüyoruz. Hepsi bizim devletimizin büyükleri, hepsine saygı duyuyor, hepsini çok seviyoruz.
Onlara olan sevgimizi fotoğraf karelerinin büyüklüğü ile değil, ilme, bilme, insana kattıkları değerlerlerden örnekler alarak, çalışarak, mücadele vererek,’’ Halka Hizmet, Hak’ ka Hizmettir ‘’düsturu ile gayret ederek sevgimizi gösteriyoruz.
Rektör Hocam…
Şehrimize hoş geldin. Şimdiden kattıkların, katacakların için de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Gazetecilik bölümü okuyan bir öğrenci olarak da saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Ne mutlu Türk’üm diyene. Dua ile vesselam.
Kalın dostlar sağlıcakla…