Yine bir laiklik tartışması yine gündemde laiklik kavramının ne olduğu hakkında gram fikri olmayıp, tarihi gerçeklerin yüze vurulmasından rahatsız olan lümpenler ortaya çıktı. 

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in konuşmaları bu lümpen takımı yine ortaya çıkarttı.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, Yusuf Tekin anti-laik ifadeler kullanmadı. 

Laiklik kavramını entelektüel bir zeminde tartışmaya açtı.

Laiklik kavramıyla yapılan din düşmanlığının laiklik kavramının içini boşalttığını söyledi.

Sahi, gerçekten de bu yapılmadı mı?

En laik benim diyenin bu kavramı devamlı din ve dini hassasiyetler üstünden anlatmadı mı?

 Günün sonunda din-devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiği yönünde boş zemine oturtulmuş bir tanımlamayı hepimize öğretmediler mi?

Laik bir cumhuriyet biçimini benimsemiş ve bunun yaşatılması gerektiğini baştan sona savunan bir insan olarak diyorum ki...

Bir nesle başörtüsü takanları öcü gibi gösteren sistem insanların zihinlerine fikri tecavüzde bulunurken bunu laiklik kavramıyla yapmadılar mı?  

Her ne kadar Atatürkçü Düşünce Derneği tarihten uzak konu olarak değerlendirse de camiler satılmadı mı? Kapatılmadı mı? Hatta ve hatta ahıra dönüştürülmedi mi? 

Bunlar laiklik adı altında yapılmadı mı? 

Tarihi belgeler, fotoğraflar ortadayken bunu reddetmenin mantığı nedir? 

Tarih bilimi bunu ortaya koyarken bilimden şaşılmaması gerektiğini söyleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, adına kurulmuş düşünce derneğinin bilimi reddettiğini görse ne yapardı acaba?

Laiklik, bir ülkenin bütününün hassasiyetlerini koruyan…

Din hürriyetini devlet garantisi altında sunan…

Kılık kıyafet özgürlüğünü devlet garantisi altında sunan…

Tarafların başkasının özgürlük alanına müdahale etmediği sürece farklılıklarının devlet garantisi altında yaşanmasına olanak sağlayan bir kavramdır. 

Yusuf Tekin de bunu anlatmaya çalıştı.

“Benim laiklikten anladığım şey ile sizin anladığınız şey aynı değil” dedi.

İşin bir diğer kötü tarafı da nedir biliyor musunuz?

Atatürk düşmanları.

Ama maalesef bu düşmanlığı oluşturanlar da yine kavramın içini boşaltan laikler.

Laikliğin özgürlükten çok yasak ve din düşmanlığı olduğunu sinsice işleyen toplum mühendisleri kendi elleriyle Atatürk düşmanlarını da oluşturdular.

Evet, doğru konuşup dokuz köyden kovulmayı göze alarak şunu söyleyeceğim…

Atatürk’ün bir süre sonra İslam dinine karşı bakış açısı değişti. 

Olumlu baktığı süreçlerden bir anda olumsuz baktığı süreçleri tarihte kronolojiye baktığımızda görüyoruz.

Fakat Atatürk’ü din düşmanı gibi sert bir kavramla nitelendirmek de doğru değil.

Atatürk’ü din düşmanı gibi gösterenler de yine kendisinden sonra adını kullanarak politika üreten radikal laikçiler oldu. 

Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin kurucu lideriydi.

Zaman, mekan ve koşullar neyi gerektirdiyse onu yaptı, yapmak zorundaydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, “Gazi 10 yıl daha yaşasaydı her şey bugün daha farklı olabilirdi.” 

Belki kendisinden sonra onun ismini, milletin ona verdiği Atatürk kalıbını silmeye çalışanların “şeflik” yapmasına izin verilmezdi.

Belki, üreten değerlerimizin faili meçhul ölümlerine bu ülke tanıklık etmez, belki üreten fabrikalarımız kapatılmaz, belki adının ve bıraktığı mirası suiistimal edenler bugün hiç var olmazdı.

O yüzden bu ülkede Atatürk’ü en çok bir kutup mekanizması ve siyaset haline getiren yine Atatürk’ü hiç anlamayan ama izinden gittiğini söyleyen lümpen tayfa oldu.