Tüm Türkiye Devlet Bahçeli’nin konuşmasına odaklanmış ve bir anlam çıkarma eylemine girişmiş durumda. 
“Öcalan gelsin, mecliste terörün lağvedildiğini söylesin” ifadesi Devlet Bahçeli’yi ilk etapta eleştirilerin merkezine oturttu. 
Akıllarda bu ifadelerden sonra oluşan rahatsızlık aslında sağlıklı her bireyin zihin şematiğinde olması gerekiyor. 
Zira bunca şehit, terörist ve bebek katili Öcalan Meclis’e gelsin konuşsun diye mi verildi?
Toplum Bahçeli’nin bu radikal söylemlerini sindirmekte zorluk çekse de aslında bir ters köşe siyaseti söz konusu.
Zira devletin hiçbir zaman duygusal bakmadığı gerçeği tarihten bugüne kadar günümüze gelen bir pratik. 
Duygusal bakılsaydı devleti yıkıldığında hemen akabinde yeni bir devlet kuran gelenek inşa edilemezdi.
Peki Devlet Bahçeli ne yaptı?
Globalleşme ile birlikte ideolojik olarak kavramsallaşmış tabuları yıktı.
Kürt eşittir PKK algısı oluşturuldu ülkemizde. Bu oluşum dünya kamuoyuna pazarlanırken de Türk devletinin terörle mücadelesi Kürtlere eziyet olarak işlenmeye başladı.
Nitekim TUSAŞ’taki terör eyleminden hemen sonra Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyine düzenlediği şiddetli operasyonları Netanyahu’nun oğlu, “Kürtlere yönelik Türk soykırımı” ifadesiyle sosyal medya hesabından paylaştı.
İşte Devlet Bahçeli, İsrail’in İran’a saldırı planını yaptığı şu günlerde bölgesel ölçekte Türkiye’nin rahat bir şekilde aktif rol oynayabilmesi amacıyla yaptığı çağrıyla “bizim Kürtlerle bir derdimiz yok, gerekirse istedikleri tecridi kaldırır Öcalan’a söz hakkı tanır ve o da terörün Türkler tarafından lağvedildiğini açıklar” dedi. 
Ama daha ötesi var…
Bahçeli’nin söylemlerinin asıl arkasında köprüden önce son çıkış olarak anlatılmak, anlaşılmadığı takdirde de “bizden günah gitti” denilecek başka bir siyaset var.
O da şu ki, “Abdullah Öcalan’ın hiçbir etkisinin olmadığını ve aksine bunun bir bahane olduğunu” herkese ispatlamak.
TUSAŞ’a yapılan terör saldırısının arkasında PKK olduğu ortaya çıktı. 
Devlet Bahçeli’nin radikal ifadeleri bir anda hem NATO aparatlarını hem de Kandil’i telaşa getirdi.
Dağ kadrolarının yöneticilerinden ardı ardına açıklamalar geldi. 
Kandil’deki dağ kadrosu, “Silahı tutan biziz. Apo pratiğin nasıl işlediğini bilmiyor ve ondan talimat almıyoruz. Pratiği bilmeyen birisinden talimat alacak değiliz ki onun vurgulayacağı ifadeler bizim için önemli olsun” minvalinde açıklamalar yaptı.
Devlet Bahçeli, meselenin asla Abdullah Öcalan olmadığını, ona verilecek bir özgürlüğün hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini tüm dünyaya ve Türkiye’ye anlatmış oldu. 
Apo’yu çıkarıp, Gazi Meclis’e sokup, açıklamalar yaptırılsa bile dağ kadrolarının ve Kandil’in önderinin, hassasiyetinin Apo olmadığı tescillendi.
Yalnızca PKK ile ilişkisine neşter vuramayan Türkiye’deki “yasal” yapılara köprüden önceki son çıkış eli uzatıldı.
Zira ne Apo’nun söyleyecekleri ne de ona sunulacak bir özgürlükten kazanç sağlamanın mümkün olmadığının ispatlandığı şu günlerde ya Türkiye’de “yasal” ve “meşru” zeminde PKK ile ilişkisine neşter vurmayan yapılar kendine çeki düzen verecek…
Ya da köprüden çıkış eli uzatan el neşter tutacak.