Çok ilginç günlerden geçtiğimiz doğru.

Dünyada işleyen politika resmiyette her ne kadar kurallara uygun kılıfla ilerletiliyor gibi gösterilse de asıl mesele harita siyaseti.

Dünyadaki angajmanları gücüyle belirleyebilen, etik değerleri ve yazılı kuralların devletin gücüne göre değişim gösterebildiği bir süreçte Türkiye’nin elinde ya güçlü olmak ya da sığ sularda yüzme seçeneği var.

Suriye’de yaşanılanlar da tam olarak bu.

CHP’de ise yerel seçimlerle birlikte elde ettiği rehavet sorunu rahatsızlık verici bir boyuta ulaştı.

CHP’li tüm il başkanlarından tutun CHP’li tüm kurmayların dilinde erken seçim talebi var ve “hala” var.

Ekonomik temelli sorunların öne çıkartılmasıyla yapılan erken seçim talebinin bugün CHP’ye avantaj sağlamayacağı apaçık ortada.

Zira dış meselelerin ve dış dünyanın yazılı kuralların arkasında verdiği savaştan yalnızca “devlet gibi” düşünebilme yetisine sahip olanların avantajlı çıkabildiğini ve CHP’nin maalesef dış dünyayla ilişkisinin yalnızca ziyaretlerle sınırlı kaldığını gördük.

Özgür Özel’in 7 Aralık’ta yaptığı konuşmada, “Esad ile temas kurulmalı” cümlesi durumun ciddiyetini baştan sona özetliyor.

Neden mi?

Özel’in bu ifadelerinin üstünden 24 saat geçmeden Esad kayıplara karıştı ve Suriye’de harita değişti.

Bu değişimin yaşanılacağı ve Esad’ın da kayıplara karışacağı zaten apaçık ortadaydı ama bu siyaseti dahi CHP okuyamadı. 

O halde CHP iktidarında, yönetimde bulunacak olan akıl ülkeye ne vadediyor?

Bu cümlelerimi salt bir muhalefet eleştiri olarak görmeyin lütfen.

Zira bu ülkede CHP, en büyük bir alternatif olarak bulunuyor.

Bu alternatife tüm Türkiye’de yaşayan insanların güvenmesi gerekiyor. Baktığınızda CHP’den beklenilen refleksin taleplere karşılık verecek şekilde olması bir “milli bir mesele”. 

HTŞ ve Jolani derken İsrail tehdidi şimdi akıllarına geldi!

Bir diğer taraftan da Suriye’de olan bitenin dejenere edilme çabası, büyük resmi gördüğünü iddia edenlerin geri dönüşünü de ortaya çıkartıyor. 

Popülist bilirkişiler çıkıp HTŞ ve Jolani denklemi ile birlikte Suriye’de İsrail’e alan açılacağından bahsedip duruyorlar.

İsrail’in Türkiye için bir tehdit olmadığını söylüyorlardı aynı kimseler düne kadar. Şimdi İsrail varlığı tehdit unsuru mu oluşturdu?

Ezelden beri İsrail’in bir tehdit unsuru olduğunu şimdi HTŞ ve Jolani denklemi üstünde kabul edenler dün İsrail tehdidini “gündem değiştirme” çabası olarak görüyorlardı. 

Suriye’nin geleceğinde ne olacağına dair tüm “aklı başında” devletler kurgularını yapıyor.

Birinci sınıf basit mantık ilkeleriyle yapılmadığı da kesin elbet.

Esad rejimi devrilmeden önce de PKK/YPG’ye büyük bir imtiyazlı alan tanınmıştı. Şimdi Suriye’deki muhalif unsuların da etkisiyle bu imtiyazlı alanda YPG güç kaybetti.

YPG’nin yeniden güçlenerek çıkma ihtimalinin olduğu gibi bölgede aktör olarak görev yapacak ülkelerin hangisinin zekası daha keskin çıkarsa bölge buna göre şekil alacak. 

Olası bir sürü senaryo mevcut. 

Fakat Özgür Özel’in Atatürk üstünden örnek verdiği gibi; “komşunun içişlerine karışma” önerisi dikkate alınırsa, Suriye’de her ne olursa olsun olacak olan şey; Türkiye’nin aleyhine olacaktır. 

İşte bu yüzden Türkiye, “stratejik olarak sahanın tam merkezinde” olmalı.