Çünkü başka türlüsü mümkün değil.
 Çünkü sabahın köründe kalkıp dünyaya uyum sağlamak yetmiyor. 
Çünkü o gri binanın gölgesinde ezilen bir rüyayı kurtarmak zorundayız.
Sanat bir direniş mi? Elbette ki. Ama sadece başkalarına karşı değil, kendimize karşı da. İçimizdeki o "boş ver" diyen sese, "bırak gitsin" diyen kolaycılığa karşı. Bir şey yapmanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söyleyen o sessiz boyun eğişe karşı.
Çiziyoruz, çünkü silinemeyen bir iz bırakmak istiyoruz. 
Çekiyoruz, çünkü kaybolanı unutmaktan korkuyoruz. 
Yazıyoruz, çünkü kelimeler elimizden düşen taşlar gibi, suda halkalar yaratıyor.
Sanat neden yapılıyor ki? Dünya yeterince dağınıkken ve biz daha çok dağıtıyorken? Çünkü o dağınıklıkta bir şey buluyoruz. Bir anlam, bir ses, bir nefes. Bu nefes belki yalnızca bizi kurtaracak. Belki de yanımızdan geçen birini. Sanat bir direniş mi? Evet. Ama bazen bu direniş bir çığlık değil, bir fısıltıdır. Duvarlarda boyanan grafitiler kadar, karanlık bir odada çekilen bir fotoğraf da direniştir. 
O yüzden yapıyoruz. Çünkü dünya ne kadar susarsa sussun, biz haykırmayı unutmayalım diye. Çünkü birilerinin kaydettiği o ses, bir gün yankı yapacak diye. Çünkü sanat bir duruş değilse, hiçbir şey değil. Ve bazen, direnmek için değil… sadece nefes almak için yapıyoruz. Ama zaten nefes almak da bir direniş, değil mi?