Suriye’de yaşanılan durum artık netlik kazanmaya başladı. 

20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Trump, “Suriye’de olacakları Türkiye’nin belirleyeceğini” ifade etti.

Artık Türkiye bu bölgede en net belirleyici unsur olarak dünya kamuoyunda da öne çıkarken İsrail’in işine gelmeyen süreçlerin de inşa edildiğini görüyoruz.

Suriye’de Muhalifler Şam'a girer girmez Suriye'ye saldıran İsrail’in apar topar Muhaberat binasını vurması bir şeyleri gözler önüne sermeli.

Türkiye'de terör saldırıları düzenleyen ve Suriyeliler üzerinden gerçekleştirilen provokasyonlarda parmağı olan Muhaberat'ın vurulması bir şeyleri gizleme çabası mıdır bilinmez ama çok stratejik bir girişim.

Hakan Fidan da Suriye ile ilgili sürece dair yaptığı açıklamalarda, Joe Biden’ın başkan yardımcısı olduğu zamanlarda Türkiye’ye gelip Esad’ın gitmesini istemediğini anlattı.

Şimdi herkesin aklındaki sorulara belki bir nebze cevap verilmiş oldu. 

Ama tüm bunlar başka bir soruyu da doğuruyor.

Suriye’de yaşananları Büyük İsrail projesinin bir parçası olarak değerlendirenler Esad’ın devrilmesine neden üzüldüler?

Büyük İsrail kurulacağı için mi yoksa kurulamayacağı için mi?

Aksi halde ABD’nin de varlığından pekala memnun olduğu Esad’ın devrilmesi, hemen ardından İsrail’in saldırılara başlaması, Trump’ın yaptığı açıklamalar…

HTŞ’nin Kürt ve PKK ayrımının yapılması gerektiğine vurgu yapması…

Rakkalı aşiretlerin PKK/YPG’ye karşı yoğun mücadele yapacaklarını açıklaması.

Bunlar İsrail’in mi işine geliyor sizce?

Colani üstünden yapılan ve bölgeyi analiz etmeye çalışanlar, Colani’nin sakalının uzunluğuyla ilgilenmek yerine neyi tesis etmeye çalıştığına odaklanabilirler.

Genellikle de bu analizi yapan kadrolar, sırtını PKK/YPG’ye yasladıklarını söyleyenlere iki kelam cümle söyleyemezken, “HTŞ terör örgütüdür” argümanı üstünden bölgeyi Büyük İsrail’e peşkeş çekiyorlar. 

Derin devlet ya da devlet aklı gibi kavramlardan asla bahsetmeyeceğim.

Zira bu kavramlar birilerine göre ütopik kavramlar.

Fakat şu gerçeği kabul etmekte fayda var ki;

Köklü devletler uzun vadeli stratejik planlar kurarlar.

Bu planların hayata geçmesi için her türlü riskin alınacağı gibi acele de etmezler.

İngiltere, İsrail ve ABD bunun öncüleridir.

“İsrail ve ABD köklü devlet değil” diyebilirsiniz.

Köklü olan da devlet değil devleti oluşturan zihin şematiği ve 
pratiğidir. 

Theodor Herzl’in öncülüğünde1897 tarihinde Dünya Siyonist Kongresi’nde konuşulan ve alınan kararların hangisi gerçekleşmedi? 

Şimdi neden Türkiye kendi çıkarları adına bunu yapamasın, yapmasın?

Aşağılık kompleksimiz mi buna olan inancımızı zedeliyor?