Lisede okurken okuduğum “Bozguncu” adlı bu kitabı bir kez de emeklilik yaşantımda okumayı yeğledim. Rus edebiyatının ünlü roman ve hikâye yazarlarından Maksim Gorki, 1891 yılı 15 Haziran’ında Herson ilinin Kandıbovka köyünde tanık olduğu bir olayı canlı hikâye olarak işlemiş. Hikâyeyi “Bozguncu” adlı kitabının son kısmı “Çıkarma” bölümünde insanca yaşam yerine, insanın insana yaşattığı vahşeti anlatmış. Vicdanında sevgiyi, insafında saygıyı tüketmiş zalimden, zulümden başka ne beklenir ki? İffetini, izzetini yitirmişten kime ne sadakat, vefa olur ki? Galeyana müsait toplumda neler zuhur etmez?
Hikâyenin üç figürü kadın, adam ve toplum… Ölçüsü bozuk, dengesi kaçık figürlerden müteşekkil mamul hazin bir öykü… Gorki, köyün bir sokağında kireçle boyanmış kerpiç evlerin arasından vahşi uğultular çıkararak yürüyen tuhaf bir kalabalık dikkatini çekmiş… Topluluğun önünde ilerleyen nerdeyse zayıflıktan kemikleri dışarı fırlayacak beygirin çektiği arabanın önünde çocuk yaşta denebilecek çırılçıplak bir kadın ellerinden bağlı vaziyette götürülüyordu, demiş. Adalet, hakkaniyet, merhamet, izzet ve iffetin ayaklar altına alındığı zaman sevgi ile saygının hileye, riyaya dönüştüğü andır. Sevgi ve saygı sahteleştiğinde mazlum, zalimden kendisini nasıl korusun?
Mazlumun zulümden korunma güvencesi şeref, adalet, hakkaniyet ve merhametten başka ne olabilir? Görki, karnı davul gibi şişmiş kadının görünüş hâliyle odunla dövülmüş olabileceğini düşünmüş. Arabaya ellerinden bağlı kadının bütün vücudu farklı boyutlarda mosmor bereler içinde göğüslerinden kızıl kanların bacaklarından aşağı akarak toprağa karıştığını… Arabada bir elinde beygirin dizginlerini tutarak ayakta duran uzun boylu adamın diğer elindeki kırbacı bir beygire, bir de kadına vururken kısık sesiyle bağırdığını, kadının da bitkin vaziyette feryat ettiğini tarif ve tasvir etmiş. İnsanca yaşam dururken izan ve insafın kaybedildiği zamanda adamın: “Yürü… Cadı! Haydi yürü! Al bi daha! Gör bakalım, nasıl olurmuş!” dediğini, dile getirmiş.
Arabaya bağlı dövülerek götürülen kadının arkasından ilerleyen kalabalığın gittikçe yayılan dalga gibi büyüdüğünü ifade etmiş. Kalabalığın farklı seslerden oluşan tezahüratları adamı hırçınlaşıyor, hırçınlaştıkça öfkesi kabarıyordu. Öfkesini kadın ve beygiri kırbaçlayarak gidermeye çalışıyordu. Kalabalıktan birileri kadının yüzüne tükürük atıyor, bazıları da kadına ağıza alınmayacak küfürler savuruyordu. Pek çok kişi de anlamlı, anlamlı gülüyordu. Kadın vurulan kırbaç darbesiyle zaman zaman çığlık atarak kendini yere bırakıyordu. Kendini taşımakta zorlanan beygir kendisini kırbaçlayan kızgın adamla arabayı çekmekte ayakta güçlükle duruyordu.
Beygir: “Hayvan olmak ne kadar da zormuş, görün! İşte insanların çirkin hareketleri başkalarına ne kadar da zorluklar yaşıyor, acılar çektiriyor… ” demek istiyordur, derken ben kinayeli olarak gerçeğin aşağılanmasını, insanlığın küçük düşürülmesini anlatmadım. Üzülerek belirteyim ki, bu yazdıklarım kinaye değildir. Ama halk “Çıkarma” diyor buna… Aldatılan kocaların karılarını böyle cezalandırıldığını dile getirmiş. Ben, bu olaya kendi gözlerimle şahit oldum, diyerek içinde bulunduğu toplumun acı gerçeğini canlı şekilde kaleme almış. Maalesef bu hazin olay adaletin, merhametin, sadakatin, vefanın, saygının, sevginin, iffet ve izzetin yozlaştığı toplumsal anlayışın onur kırıcı bir tablosunu yansıtmaktan başka bir şey değil.
İnsanlığını unutmuşun yapmayacağı kötülük yoktur. İnsanlık unutulduğunda başa gelecek belâ pek çoktur. Önemli olan insanca yaşamaktır. Roman ve öyküler, toplumun acı gerçeklerinden çıkar ve gelişirler. Roman ve hikâyelerin besin kaynağı insanların yaşadıkları acı gerçeklerdir. Bir sanatçının en önemli görevi içinde bulunduğu toplumu acı gerçekleriyle yüzleştirmektir. Toplumsal sefaleti gözler önüne sermektir. Ders ve ibret nitelinde insanlığın hazin halini toplum gündemine taşımaktır. Öz eleştiri adına toplumu acı gerçekleriyle baş başa bırakmaktır. Ne yazık ki bir toplumu toplumsal felakete sürükleyen servet, şöhret ve şehvet kaynaklı art niyetli çıkar ilişkileridir.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olun! Hoşça kalın! Dostça kalın!