Okulumuz Edebiyat öğretmenlerinden Türkçe öğretmenim Nihat Ateş,1970’in Şubat ayı sömestri tatilinde ortaokul 1/B sınıfı biz öğrencilerinden birer kitap okumamızı istedi. Nihat Hoca: “Kitapları ödev bilinciyle okumanızı ve anladığınızyazılı anlatım kritiklerinize sözlü notu vereceğim.” dedi. Sınıf kitaplığından imza karşılığı Jules Verne’in “NE ALTI VAR – NE ÜSTÜ” adlı kitabını aldım. Bilim Kurgu ağırlıklı bir romandı. Yazar denizcilik, astronomi ve jeoloji bilimleri üzerine kurguladığı romanda hukukun üstünlüğüne, bilimin enginliğine, aklın gücüne dikkat çekmiş. Uzayda hâkimiyet kurmaya çalışan hayali savaşçı grubun ideal ve ilkelerini işlemiş.
Jules Verne, 1800’lü yıllarda yaşamış Fransız gezgini ünlü bir yazar. Tatil dönüşü Nihat Hoca, okuduğumuz kitapların irdeleme yazılarını topladı. Sözlü notu ile değerlendirdi. Bana da 10 üzerinden 7 takdir etmişti. Yazardan ve kitaptan sözü uzatmak yerine Nihat Hoca’nın öğrencilerini çalışma ve sosyal hayata hazırlama öngörüsü üzerinde durmayı yeğliyorum. Nihat Hoca’da, lisede okusaydım belki daha farklı kazanımlarım olabilirdi. Nihat Hoca, notları sınıfta okuduktan sonra kitabın nasıl okunması, nasıl değerlendirilmesi, nelere dikkat edilmesi hususlarını kendine özgü üslubuyla işledi.
Nihat Hoca’nın ifade ve söylemleri her zaman bir edebiyatçıya yakışır stilde idi. Sınıfta münazara yaptırırdı. Kanımca gayesi öğrencilerine toplumda konuşmak, sıra beklemek ve dinlemek gibi meziyetler kazandırmaya yönelikti. Bir nevi medeni cesaret yüklemekti. Toplumda yer edinme becerisi sağlamaktı. Okumak ve yazmak alışkanlığımda onun etkisinden söz etmemek haksızlık olur. Dil bilgisi kurallarının önem ve inceliğine dikkat çekmesi ilerleyen zamandaişime çok yaradı. Şark ve garp klasikleri dâhil yüzlerce kitap okudum. Türk edebiyatının gelişimine katkısı olan yazarlardan“şucu-bucu” demeden okudum. Okuduklarımı değerlendirirken akıl gözümle objektif oldum.
Yazarların pek çoğu kitaplarında aşkı anlatırken bile dinsel, kültürel ve ulusal değerleri ilkesinde yazmışlar. Uzun yıllar mahalli gazetelerde kitap eleştirileri yazdım. Evrensel zaviyeden insan hakları bağlamında dikkate aldım. Tespitleri realistçe yazdım. Dostoyevski’den Balâzca’a, Necip Fazıl’dan Nazım Hikmet’e, Akif’ten Fikret’e, Beydeba’dan Mevlana’ya, Stefan Zweig’tan Shakespearean’a kadar dünya edebiyat tarihine imza koymuş gök kubbede hoş seda bırakan yazarların eserlerinden okudum.
Dememe ve anı yazımında Sezai Karakoç, A. Hamdi Tanpınar, Sebahattin Eyüpoğlu ve dünyaca ünlü, Nobel Ödüllü Şili’li yazar ve şair PaploNeruda’yıağırlıklı irdeledim.Nobel Ödüllü almış Neruda’nın “Yaşadığımı İtiraf Ediyorum” adlı kitabından bir anlatısını dile getirmek istedim. Neruda, İnsan Hakları Savunucusu olarak tanınmış bir şahsiyet. Herkesin dinsel ve yöresel inancı kendine… Kim neyi inkâr ederse etsin inkârının altında yatan bir inancın varlığıdır. Hiç kimsenin bir başkasını inancından ötürü ayıplama hakkı yoktur.
Neruda, Fransa’dabir bağ evinde yaşayan iki bekârkız kardeşe iki farklı zamanda misafir olmuş.İkinci misafirliğinde kız kardeşlerden birinin kartoteks dolabından çıkardığı bir kartı incelediğini görmüş. Fransız kız: “Misafire verilen değer, insana verilen değerdir.Biz, misafiri aynı çarşaf ve pijamayla yatırmamak, aynı yemekleri yedirmemek için kültürümüz gereği not tutarız.” demiş. Misafire nasıl değer verilmesinin icabını bu yaklaşımda görmek mümkün. Fransız hayranı değilim ama Misafire karşı, Müslümana yakışan davranış böylesi değil midir?
Okuyup yazdığım yazılar çalışma ve sosyal hayatımda önemli gücüm oldu. Nihat Hoca’mın tarzında niş ve sosyal yaşamda epeyce istifade ettim. Pek çok ortamda etkin okuyup yazmanın rahatlık ve itibarını gördüm. Resmi yazışmalarda sözü edilen, dinlenen, hatırı sayılan oldum. Resmi yazışmalarda dahi kelime seçimi, meramı anlatımda ifade kullanımı, nokta ve virgülün tayini, tespiti hep kendime ait oldu. Hâlâ TDK büyük lügati ile imla kılavuzunu masamın üzerinde tutarım.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!
Yunus Emre Güllü – 02 MART 2024 / Milli irade