1991 yılında Lületaşı El İşleri Sanatkarları Odası Başkanı olan Fikri Baki Çetinkaya konuşmasında ; “Bizim beklentimiz lületaşının kimyasal jeolojik özelliklerinden bahseden tekrarlarından ziyade, sanatsal yönden incelenmesi el işlemeciliği yapan bizlerin becerilerini artırıcı seminerlerin düzenlenmesini” istiyoruz demişti. Lületaşının gerçekten sanatsal yönü üzerine hiç çalışma yapılmamıştır. Hatta lületaşı işleyen sanatçıya sanatçı bile denilmemiş. Hep “Lületaşı Ustası” denile gelmiştir.. 1978 yılında Eskişehir Sanatçılar Birliği’ni kurduğumuzda ilk dönem yönetim kuruluna Hasan Kalemli’yi almıştık, ikinci dönemin başkanı ben idim ve benim yönetimimde de Mehmet Uçak vardı. Sanatçılar Birliği’nin her karma sergisinde lületaşı sanatçılarının da eserleri yer alıyordu. Mehmet Uçak Lületaşı’nın kralı denilen Ali Osman Denizköpüğü’nün son çırağı idi. İnşaat ustası gibi algılanıyoruz “Lületaşımızın sanatçılarından” denilmesini bekliyordu.
Lületaşı ile araştırmalara baktığımızda 1988’a kadar yapılanların hepsi Cengiz Tekin gibi sadece Lületaşı’nın Ekonomik Yönünü ile ilgilenmişler ve çalışmalarının başına da kısaca tanıtıcı kısa bildik bilgileri koymuşlardır. 1988 yılında düzenlenen “Beyaz Altın Lületaşı Festivali” etkinliklerinin arasına yapılan sempozyumlarda Lületaşının ağırlıkla maden olarak incelenmesi başlamış ve bugüne kadar hep de bu maden yönü yazılıp konuşulmuştur. Fikri Baki Çetinkaya’da buna tepki göstermiş.
1988 yılında Eskişehir Valiliği İstanbul Üniversitesinden ünlü ressam Prof. İsmail Tunalı’yı davet edip Lületaşı’nın sanatsal yönü hakkında incelemesini istemiş. Tunalı “Lületaşı işlerde estetik gayenin işlevsel yani kullanım gayesinin önünde olmadığını, bu nedenle endüstri ürünü yani çarşı işi olduğunu” söylemiştir. Bursa’nın Bıçakları, Devrek’in Bastonu gibi. Sanıyorum Prof. İsmail Tunalı’ya Sultan Başı, Kadın Eli, Kartal Pençesi gibi işleri ve de portreleri görmemişler.
Lületaşı’nın sanatsal yönü, yaratıcı, albeni yönüdür. Sanatsal yönü pazarı yaratır. Pazar yönü de yer altından çıkarana kadar herkesi besler. Tabi ki emek ve sunum işidir. Onun için maden yönünden önce bu yaratıcı ve emek zinciri incelenip geliştirilmesi gerekiyor.
Fikri Baki Çetinkaya’ın istediği “Sanatsal yönden incelenmesi el işlemeciliği yapan bizlerin becerilerini artırıcı seminerlerin düzenlenmesini” dediği sanat kültürü ile donanımlı lületaşı sanatçılarının geliştirilmeleridir. Bu iş kesinlikle okul işi, üniversite işi değildir. Bunu bir baltaya sap olamamış, ortalıkta gezenler üniversitede hoca olmaya özenenler istiyor. Okul konuşu da 3 kez denendi. Vali Bahattin Güney’in açtığı Lületaşı Okulu niçin kapatıldı?
Birisi gazeteye televizyona çıkmak için hemen “Çırak bulamıyoruz” diye konuşuyor. Berbere çırak lazımmış gibi. Bu iş önce lületaşıyı ve sanatçıları tanıtmakla başlar. Tanıtma ve özendirme var mı? İkinci konu kurslar.Belediyeler meslek edindirme diye kurslar düzenliyor.Oradan kazanılmış lületaşı sanatçısı var mı? 3 ayda adam mı yetişir? Çin Nakışlarından Viyana’daki Lületaşcılara kadar bakın bir el sanatları sanatçısı hangi yöntemle kaç yılda yetişiyor ? Ben söyleyeyim en az 2 senede. Birebir çırak yöntemi ile.
Bir yönü ile de ustanın yanında müze ve önemli bir koleksiyon işi. Ayrıca sanat kültürü eğitimi konusu.
Eskişehir’de Daktilo müzesinden Kedi müzesine kadar baya müzeler var. Bir tek, Eskişehir’in en önemli değeri, Eskişehir’in onunla anıldığı, sembolü olmuş lületaşının Müzesi yok. Oysa her sanat alanında olduğu gibi Lületaşı’nın eğitimi müzede başlar.
Kurşunlu cami külliyesinde var diyeceksiniz. Orası müze değildir. Sadece 1989 yılında bazı sanatçılardan alınmış bir koleksiyondur. Lületaşının tarihine ve duayen ustaların eserlerine götürmez. Sonrası da yoktur. Bugün yaşayan hangi sanatçının eseri satın alınıp da konuluyor? Diyecekler ki bütçe konusu. Lületaşı Müzesi için para alınmıyor. Diğer müzeler niçin paralı hem de 80 lira alınırken niçin alınmıyor ? Sonra bir kere lületaşını müze gibi teşhir etmekten de uzaktır.
Lületaşı işleyecek yeni kişiler kurslarla olası değildir. Bu yozlaşmayı getirir. Size bir örnek vereyim: Dünyada bir bebek yapma sanatı var. İzmirden bir sanatçı Eskişehir’e geldi ve “Arzu’nun Bebekleridiye sergisini açtı. Belediye heman bize kurs verdeyim Meslek edindirme kursu düzenledi ve birkaç senede sayıları 100’ e varan bebek yapan yetişti veo Arzu’nun bebeklerinin yanından geçmeyecek berbat bebekler ortalığı doldurdu ve yozlaştı. Lületaşı konusu da böyle.
Eskişehir’de 55 bin öğrenci var. 20 bin de atanmış öğretmen memur var bir de hergün Eskişehiri görmeye gezmeye gelenler var. Yuvarlak 500 bin diyelim. Bu gelip giden hareket Eskişehir’den hediyelik götürecektir. Öncelikle Lületaşı götürmesi için çalışma yapılması gerekiyor. Bu okul konuşundan, yeni çıraklardan önemlidir. Onun yanında yeni sanatçılar yetiştirilmesi gerekiyor.