Bugün, çoğu kişinin merak ettiği lipödem hakkındaki, çalışmalarım ve araştırmalarımla sizlere faydalı olmak istiyorum.
Lipödem, çocukluk ve ergenlik dönemlerinden itibaren ortaya çıkabilen, bazen kollarda görülebilse bile, tipik olarak vücudun alt ekstremitelerinde (uyluk ve bacaklarda) anormal yağ birikimiyle karakterize edilen, ağrılı bir hastalıktır. Yağ dokusunun vücutta anormal bir şekilde birikmesiyle gelişen bu rahatsızlık, kişiyi psikolojik ve fiziksel olarak zorlayabilir. Lipödemin nedeni hala tam olarak bilinememekle beraber, hormonal faktörlerle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Çoğunlukla kadınlarda görülen lipödem, hamilelik, ergenlik ve menopoz gibi hormonal değişim dönemlerinde de daha belirgin hale gelir.
Lipödem, nadir görülmemesine rağmen, 1940'lı yıllara kadar tam olarak anlaşılmamış bir hastalıktı. O dönemde çoğu olgu, yanlışlıkla lenfödem olarak teşhis ediliyordu. Lipödem ve lenfödem arasındaki farkları daha iyi ayırt edebilmeniz ve belki ona göre tedaviye başvurmanız için; araştırmalarımdan bazı belirgin özellikleri paylaşmak istiyorum. Lipödem, çoğunlukla kadınlarda görülürken, lenfödem hem kadınlarda hem de erkeklerde ortaya çıkabilir. Lipödemde, bacaklar şişer ancak ayaklar ve eller etkilenmez. Bunun aksine, lenfödemde ayaklar da şişebilir. Lipödemdeki normal ayak ve el görünümü, bu iki durumu ayırt etmenin en belirgin özelliklerinden biridir. Bir diğer önemli fark ise, lipödemde her iki bacakta da simetrik bir yağ birikimi bulunurken, lenfödemde genellikle tek bacak şişebilir ve simetri gözlemlenmez.
Lipödemin tam bir tedavisi ne yazık ki henüz bulunmamaktadır. Bu nedenle tamamen iyileşen bir hastalık değildir diyebiliriz. Ancak erken tanı ve multidisipliner tedavi yaklaşımı ile, hastaların günlük yaşam aktivitelerini kolaylaştırmak, ağrı ve ödem şikayetlerini azaltmak, yaşam kalitesini artırmak hedeflenir. Tedavi yaklaşımındaki süreç; lenf drenaj masajları, kompresyon tedavileri, fizyoterapi ve egzersiz desteği, psikolojik destek, beslenme desteği, gibi çeşitli yöntemleri içerir. Ben de burada, kendi uzmanlık alanım olan beslenme konusunda sizlere yardımcı olacağım.
Tedavi yaklaşımları arasında beslenmenin önemli bir yer tuttuğunu söylemiştik. Peki, beslenme neden bu kadar önemlidir? İlk olarak, fazla kilo, damarlar üzerinde ekstra bir bası oluşturur. Bu artan baskı, ödemin (şişlik) ve yağ dokusunun birikmesinin yanı sıra, mevcut şikayetlerin daha da kötüleşmesine neden olur. Bununla birlikte beslenme ile kontrol altına alınmayan ve sürekli artan yağ dokusu, inflamasyonun da artmasına sebep olarak lipödemin ilerlemesini tetikleyebilir.
Öneri olarak beslenmede,
Organik besinlere ulaşmak ve tüketmek hedeflenmelidir. Rafine karbonhidrattan, özellikle şekerden uzak durulmalıdır. İşlenmiş gıdalardan uzak durulmalıdır.
Kızartma yöntemi ile pişirme kullanılmamalıdır. Yüksek ateşte pişirme yöntemi kullanılmamalıdır.
Sağlıksız ve trans yağlar kullanılmamalıdır, buna light mayonezler vb. soslar da dahildir.
Nitrat veya nitrit gibi tuzla işlenmiş gıdalar (salam,sosis,…) tercih edilmemelidir.
Şekerli içecekler, yapay tatlandırıcı içeren içecekler, enerji içecekleri kullanılmamalıdır.
Östrojen hormonu ve lipödem arasında bağlantı olabileceği ile ilgili teoriler mevcuttur; bu nedenle soya gibi östrojen benzeri maddeler içeren gıdalardan uzak durmak, inflamasyonu azaltabilir.
Omega-3 yağ asitlerinin anti-inflamatuar etkisi vardır. Özellikle EPA ve DHA yağ asitlerinin iltihaplanma süreçlerini baskılayarak vücuttaki sıvı tutulumu ve ağrıyı hafiflettiğini gösteren çalışmalar vardır.
D vitamini eksikliği lipödem hastalarında sık görülmektedir ve bu eksiklik inflamasyonu artırabilir. Bu nedenle D vitamininde eksiklik olup olmadığı, plazma seviyeleri ile değerlendirildikten sonra bir uzman kontrolünde D vitamin desteği önerilebilir.
Magnezyum kas fonksiyonunu destekleyen bir mineral olmakla birlikte; kramp, yorgunluk ve ağrıların azaltılmasına da yardımcı bir mineraldir. Bu nedenle magnezyum seviyesini dengede tutmak önemlidir.
İnflamasyonu önlemek için antioksidan açısından zengin besinlerle beslenmek önemlidir. Zencefil, pancar, yaban mersini, havuç,… vb. bu besinler; serbest radikallerin neden olduğu hücre hasarını azaltabilir. Ancak tüketimi konusunda kontrollü olmak gerektiği de unutulmamalıdır.
Lipödem hastaları, diyete karşı dirençlidir. Lipödemde hala kanıta dayalı, bilimsel olarak kesin doğrulanmış bir diyet modeli olmamakla birlikte, son dönemlerde ketojenik diyet üzerine yapılan çalışmalar dikkat çekici sonuçlar sunmaktadır. Karbonhidrattan sınırlı, yüksek/sağlıklı yağ içeriğine sahip ketojenik diyet yöntemi; lipödemli bireylerin semptomlarını ve kilolarını yönetmede yardımcı olabilir. Ancak bu diyeti uygularken uzman kontrolünde ve dikkatli olunması gerektiği unutulmamalıdır. Çünkü:
Ketojenik diyet yüksek yağ oranı içerdiği için kalori kontrolünü iyi sağlamak ve yağ seçimini sağlıklı (zeytinyağı, avokado, fındık, …) yapmak gerekir. Aksi takdirde kilo artışı olabilir.
Ketojenik diyetle birlikte sıvı kaybının olmaması gerekir; çünkü sıvı kaybı ödemi artırır. Elektrolit dengesine de dikkat edilmelidir.
Kas kütlesi lenf sıvısının akışını destekleyebileceğinden dolayı proteinin doğru ve yeterli seçilmesi de önemlidir.
Bu diyetin faydalı olabilmesi için hafif egzersizlerle de desteklenmesi gerekebilir.
Lipödem; hormonal dengesizliklerle ilişkili olabileceğinden ve başka sağlık problemlerimizin de olabilme ihtimalinden dolayı, bu diyeti kendi başımıza uygulamadan önce; doktor ve beslenme uzmanına danışmak, takipte olmak oldukça önemli ve faydalıdır.
Sonuç olarak lipödemde beslenme planı oluşturulurken; multidisipliner yaklaşılması, uzman desteği alınması ve kişiye özel bir yol haritası izlenmesi oldukça önemlidir.