Mezarlıklar geçmişe tutulan medeniyet aynalarıdır. Duyabilene, okuyabilene, anlayabilene, tefekkür edebilene. Geçmişte yaşayanların günümüzde vaveylalarla bizlere sunduğu ibretlik kitaplardır bir yönüyle de. Duymayana, anlamayana, bilmeyene de bir tapu niteliği taşıyan en net kanıtlardır aslında. O toprakların kime, hangi medeniyete ait olduğunu gösteren en nadide delillerdir. Bu vesileyle mezarlıklar, mezar taşları, türbeler, markadlar medeniyetin izlerini taşıması ve nasihat itibari ile de bizlere şehrin dokusunu, kültürünü oluşturan birer unsurdur.

Komşu mahalle…

İsimleri bizlerle aynı bazen soy isimler. doğum tarihleri…

Ne kadar da iç içedir mezarlık mahallesi ile yaşadığımız mahalleler. Bizden, bizle, biz gibi…

Mezarlıklar bir medeniyet inşasının en önemli unsurlarıdır. Mezar kültürleri medeniyetin bir parçası olarak önem arz etmektedir. Anadolu topraklarını gezerken; mezarlıkların bize suskunluklarıyla anlattıkları bu kültüre hayran olmamak elde değil. Aynı zamanda bu taşlar terminolojik olarak da incelendiğinde, kentleşme kültürünü de yansıtmakta, kentleşmedeki kültürel gelişimi bu taşlar vesilesi ile de anlamak mümkün hale geliyor medeniyetimizde. Türklerin Anadolu'ya ilk geldiği tarihlerdeki definelerinde 5-6 metrelik taşların, baş uçlarına konulduğunu, menhirlere benzeyen bu taşların o tarihteki gücü sembolize ettiğini söyleyebiliriz sanırım. Göçebe hayattan yerleşik hayata geçişte, mezar taşlarındaki değişimi görebilmemiz de mümkün. Uzun süreli konaklamalar ya da kalıcı yerleşkelere bakıldığında eli çekiç tutan insanların bu konudaki çalışmaları da bu değişime öncülük ediyor tarihimizde.

Önce süslemelerin hakim olduğu mezar taşlarında; okuma yazma öğrenimi sonucunda desenlerle beraber yazıları da görüyoruz medeniyetimizde. Hatta 16 yüzyıl sonrası taşlarda, latif, veciz kelimelerin bir araya gelmesiyle şiirleri bile görmek mümkün. Yatan kişinin kim olduğunu, kimliğini, mesleğini, bakar bakmaz anlayabileceğimiz estetik taşları görüyoruz mezarlıklarımızda. Fesler, kavuklar farklı formları ile bize bir şahsiyeti anlatıyor. Hocalar, alimler, askerler sanatçılar. Bir bakışta mümkün anlamak. Kadın mezarları ise ayrı bir estetik taşıyor.

 İlk Türk kelimesinin içinde geçtiği Bengü taşı Bilge Kaan’ın mezar taşının; bugün bize anlattıkları sadece yazılı metni olmamakla birlikte aynı zamanda bir felsefeyi de beraberinde sunuyor. Bu taşı bir başlangıç olarak kabul eder isek yukarıda anlatılan mezar taşları formlarını da aynı felsefeyle birbirine yakın temalarda bir anlatı olarak karşımıza çıktığını, zamanın, mekanın değiştiğini ama kültürün ve medeniyetin bir merkezden gelerek bugünlere ulaştığını söylemek mümkün. Ruh aynı ruh.

Kültürün şehirlere yansımasının en önemli unsurudur, şehrin merkezine yakın kurulan mezarlıklar. ‘’Tüm lezzetleri yok edip, acılaştıran ölümü çokça hatırlayın’’  hadisi şerifinin bir tezahürüdür.

 Osmanlı İmparatorluğu'nda Ulu Hakan II. Abdülhamit Berlin'de vefat eden Osmanlı askeri için Türk Şehitliği inşa ettirmiştir. Tıpkı bugün TİKA'nın sınırlarımız dışındaki tarihi mezarları ihya ettiği gibi. Ah de vefa imandandır…

Şehirlerimizin içinde bize komşuluk eden bu suskun mahalle sakinleri ile bir vakti paylaştığımızı anımsatırken Yahya Kemal'in ‘’biz ölüleriyle beraber yaşayan bir milletiz’’ sözünü de hatırlamakta yarar var efendim.

Osmanlı dönemi mezar taşları; zarafet ve derinliği, sanatsal bir biçimde anlatıyor bize. Kadın mezar taşlarındaki estetik muazzam. Çiçekler, buketler, bahar dalları, küpe,  gerdanlık figürleri, broşlar…

 Genç yaşta emr-i hak vaki olan kadınların mezarlarında ise o muazzam derinliği görmek mümkün.

 Ayak taşlarında kırık bir gül goncası…

Ah Ecdat!!! siz ne kadar güzel insanlarmışsınız.

Burma sarıklı mezar taşlarını daha çok üst düzey devlet adamlarının mezarlarında görüyoruz. Örfi desenli kavuklar ise ulema, kadı, müftü, derviş ve şeyhlerde var. Kallavi kavuk ise; Kubbealtı Vezirleri, Kaptan-ı Derya mezarlarında mevcut.

Fesli mezar taşları; kişinin mesleği hakkında bilgi vermese de yaşadığı dönemi bize görür görmez anlatmaktadır. 2 Mahmut döneminden sonra kullanılan fesler, genelde Osmanlı Tebasının mezar taşlarında karşımıza çıkmakta. Peki ressamların kendilerine özgü mezar taşları olduğuna ne demeli? Resme dair çeşitli meteryallerin motiflerini görebileceğimiz mezar taşlarında paletle,r fırçalar… müthiş bir form oluşturularak mezar taşı haline dönüştürülmüş ressam mezarlarında.

Servi ağacı motifleri… Kendine has kokusuyla yaz kış yeşil kalan servi ağacı Vahdeti, Allah'ı birlemeyi sembolize ederek mezar taşlarında vücut buluyor. Servi içinde servi motifli mezar taşları ise doğumda ölen kadını ve doğurduğu kız çocuğunu temsil etmekte.  Geometrik şekilleri bulunduran mezar taşları… üzerinde sıkça gördüğümüz eşkenar dörtgenler, altıgenler, kare ve daireler; kainatın sembolleri olarak resmedilmiş medeniyetimizde.

Şunu söylemeyi unuttum servi motiflerinde eğer servi ucu eğik ise; Allah'a olan saygıyı ifade ettiğini söyleyebiliriz.

Mezar taşları yaşam ve ölüm arasında bir sınır taşı gibi konumlanmış durumda. Aynı perspektiften bakıldığında;  Odunpazarı sırtlarında hem mezar taşlarını hem de şehirdeki hareketliliği görebilmek mümkün. Küçük bir sınır değişikliği, dünya ehli olan bizleri, kabir ehli haline dönüştürdüğünü er veya geç yaşayacağız. ‘’Her nefis ölümü tadacaktır’’ Baki‘nin dediği gibi ’’Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş.’’

Dönemin valisi ve Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Güngör Azim Tuna’nın bu konuda şehrimize kattığı Nizamettin Arslanın kaleme aldığı ‘’Odunbazarın Suskunları’’ eseri bizlerin istfadesine sunulan bir ahde vafa örneği.

Bahsettimiz mezar taşlarının birçok örneğini Odunpazarı Mezarlığında bulmak mümkün. Rahmet olsun diliyorum hepsine. Onların bu anlatılarını nesiller boyu devam ettirmek, korumak, kollamak zorundayız. Bizlerin de birgün suskun hale geldiğimizde, ardımız sıra kalanlara nasihat eden taşlarımız baş ucumuza dikildiğinde; bizim de arkamızdan bu suskun mahallelere saygı duyan, ziyaret eden, nasihat alan nesiller yetiştirmek zorundayız.

Bu arada efendim biraz da güncele dönelim. Şöyle ki; bendeniz halk arasında dolaşırken defalarca şunu duymuşluğum var. Sizlerle de paylaşayım belki yetkililerin de dikkatini çeker.

Asri mezarlık konum itibaiyle, şehrin kuzeyine çok uzak. Bu bölgede, Tepebaşında yaşayan vatandaşlarımız, ziyaretlerini çok zor gerçekleştiriyor. Özellikle yaşlı kesim bu durumdam oldukça muzdarip. Aynı zamanda cenaze konvoyları, trafikte sorun da oluyor. Dolayısı ile şehrin kuzeyine bir mezarlık sahası oluşturulması gerekiyor. Mevcut Asri Mezarlığı da her geçen gün dolma kapasitesine yaklaştığını da düşünürsek, şimdiden bir çalışma yapılması mantıklı olacaktır.

Yazımız öyle bir zamana tavaffuk etti ki efendim; bu gün 2 Kasım 2024.

1982 senesinde bu tarihte annemi saklamıştık. Genç yaşta terk-i diyar eyleyerek, Rahmeti Rahman’ a kavuştu. Onun verdiği hüzün ve ayrılık acısının damarlarıma kadar işlediği bu günde, suskunları anlatmak da ayrıca manidar oldu. Rahmet olsun Kamile Hanıma. Şimdi babam ardından 41 sene yalnız kavuşmayı bekleyen eşi, babam Hüsamettin Bey ile rahmetlii bir kabirde.

Hasılı kelam; yaşayanlara sahip çıkmak, vakit varken değer bilmek, akraba, eş, dost, komşu bağlarını güçlendirmek, sıla_i rahimi kesmemek hepimizin üzerine bir görev. Kıymet bilenlerden olalım. Ölüsüne de, dirisine de…

Sözü Odunpazarı Mezarlığında Medfun bulunan birkaç zatın mezar taşında yazılı bulunan sözlerle tamamlayalım. Esen Kalın….

Hüve’l- hayyül- baki

Alaybey-zade Mesdan Ağa’nın

Kimseye vefası yok bu fenanın varmıdır

Akıbet-i ecel imran işte budur

Ahir hali cihanın. AÇ gözün

Gafletten. Gözler dünyayı alemde

Zeher beter… olsa da meşhur akıbet

İki taş olur nişanı. Rühuna

Fatiha okunsalar hep ziyaret mekanına

Giden ihvan. Tarih ikiyüz seksensekiz de göç idüb

Yerde tuttu mekanı afveyle ah cümlesini

…. Cennet- nesileyle encamını.

Sene 1291-(1874)

Ah mine’l-mevt

Lezzeti dünya-yı düne itimad itme sakın

Bir misafirhanedir mihmana virmez aman

Çünkü yok yarab, Hak’dan gayrı darü’l eman

Kolağası Hacı

Niyazi Bey’in ruhiçün

Fatiha Sene 1331 (1912)