23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, yalnızca bir tarih değil; aynı zamanda bir toplumun vizyonudur. Her yıl 23 Nisan'da ekranlarda tanıdık bir görüntü belirir: Küçük yaşlardaki bir çocuk valilik makamında, belediye başkanlığı koltuğunda ya da Cumhurbaşkanlığı kürsüsünde… Ciddi bir ifadeyle konuşmasını yapar, taleplerini dile getirir ve tüm Türkiye'ye bir mesaj gönderir: "Biz çocuklar gelec

Fakat bu bir gelenekten öte, çok daha derin bir mesaj içerir: Çocuklara duyulan güvenin, onların potansiyeline olan inancın en somut göstergesidir. Çünkü her çocuk bir gün bir makama değil, bir topluma yön verebilir. 

"Biz Buradayız”

Büyüklerin yönetim koltuklarını bir günlüğüne çocuklara bırakması, onların birey olarak tanındığının bir göstergesidir. Çocuklar yalnızca geleceğin büyükleri değil, bugünün fikir üreten, duygu taşıyan, katılım gösterebilen bireyleridir. Bir çocuğun “Daha fazla oyun parkı istiyoruz” demesi yalnızca sevimli bir dilek değildir; aynı zamanda kentsel yaşam, çocuk hakları ve eşit erişim taleplerinin bir yansımasıdır.

Her çocuk bir gün bir makama değil, bir topluma yön verebilir. 

Sanatın Birincil Özneleri

Çocuklar sanatta yalnızca izleyici değildir; üretici, yorumlayıcı ve dönüştürücüdür. Bu noktada çocuk tiyatroları eşsiz bir alan sunar. Tiyatro sayesinde çocuklar, hayal kurmayı öğrenir, duygularını ifade eder, sahnede kendilerine yer açarlar.
Bir çocuğun “Ben buradayım” diyebildiği en güçlü alanlardan biri sahnedir.

Çocuk tiyatroları, resim atölyeleri, müzik kulüpleri yalnızca eğlenceli vakit geçirmek için değil; çocukların kendini bir birey olarak inşa ettiği alanlardır.

Günümüzde birçok çocuk tiyatrosu, oyunlarını çocuklarla etkileşimli hale getiriyor. Seyirciden oyuna dahil olan, karakterle konuşan, hikâyeyi yönlendiren çocuklar, tiyatronun pasif değil aktif katılımcıları oluyor.

Bu yaklaşım çocuklara sadece sanat sevgisi değil, aynı zamanda katılımcı birey olma bilinci kazandırıyor. Sanatla büyüyen çocuk, sözünü saklamayan ama saygılı, duygularını ifade eden ama yargılamayan, hayal kuran ama çözüm de üreten bir birey olarak şekilleniyor.

Yetişkin tiyatrosu sorgulatır; çocuk tiyatrosu ise büyütür, geliştirir, güçlendirir.
Sahnede bir rol üstlenen çocuk, hem kendi sınırlarını keşfeder hem de empati becerisi geliştirir. “Kral” olmayı da “çoban” olmayı da deneyimleyen çocuk, dünyayı farklı bakış açılarından görmeyi öğrenir.

Tiyatro, çocuk için hem bir oyun hem de derin bir kişisel gelişim alanıdır.

Çocuklar; sadeliğin, içtenliğin ve sahiciliğin taşıyıcısıdır.
Onların gündelik hayata dair talepleri –daha fazla salıncak, park– aslında toplumun temel ihtiyaçlarına ayna tutar. Unuttuğumuz değerleri bize hatırlatır: Oyun, eşitlik ve mutluluk… Her çocuk bir gün yalnızca bir makama değil, bir topluma yön verebilir. Ve o gün geldiğinde; belki de ilk adımlarını bir tiyatro sahnesinde, bir temsili koltukta ya da ilk yazdığı bir şiirde atmıştır.

Çocuklar yalnızca izleyen değil, anlatan; sadece dinleyen değil, duyulan bireylerdir.