Baharın ortasında, öğle sonrasına denk gelen bir sessizlik vardır. Güneş, sabahki enerjisini yavaşça yitirir, rüzgâr yerini tuhaf bir durgunluğa bırakır. O an gelir ki, gökyüzü hafifçe kararır… İşte o, kırkikindi vaktidir.
Kırkikindi yağmurlarını bilmeyen birine anlatmak zordur. Çünkü onlara göre sadece bir doğa olayıdır. Halbuki öyle değildir, birer çocukluk hatırası, birer anne sesi, birer eski pencere kokusudur. Her gün neredeyse aynı saatte yağan bu yağmurlar, gökyüzünün ritüeli gibidir. Sanki bulutlar anlaşmış da aynı dakikada toplanıp, “hadi şimdi zamanı” dercesine boşalırlar.
Biz küçükken, kırkikindiler başladığında anneannem çamaşır asmazdı. “Yağmur illa ki yağar bu saatlerde” derdi. Cam kenarına oturur, bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru izlerdim. Bazen sokakta oynarken yakalanırdık bu ani bastıran serinliğe, ıslanır, eve koşa koşa döner, üstümüz başımızla birlikte gülüşlerimizi de ıslatırdık.
Çocukken bu yağmurlara yakalanmak başka bir mutluluktu. Sokağın ortasında oynarken birden bastıran yağmur, hem heyecanlı hem serin bir sürpriz olurdu. Şimdi, büyüyünce, o yağmur trafikle, koşturmayla, ıslanmış evraklarla anılır oldu. Oysa hâlâ aynı yağmur yağıyor, değişen biziz.
Bu kısa, yoğun ve ansızın gelen yağmurlar bize şunu hatırlatıyor: Her şeyin bir zamanı var. Sevincin, kederin, beklemenin, vazgeçmenin… Tıpkı gökyüzünün, güneşin sıcaklığını azaltıp, yerini yağmura bırakması gibi. Her şey gelip geçiyor ama her şey kendi vaktinde.
Yağmur dinince sokaklar parlar, toprak kokar, insan biraz yıkanmış gibi hisseder kendini. Belki de o yüzden bu yağmurlara eskiler “kırkikindi” demiştir.
Kırkikindiler, bana biraz sabrı, biraz teslimiyeti hatırlatıyor. Ne zaman geleceği belli, ne kadar süreceği aşağı yukarı biliniyor. Tıpkı hayat gibi. Ardından gökyüzü açıyor, hava ferahlıyor. Güneş kendini bir başka gösteriyor.
Kırkikindi yağmurlarını fark edebilen insanlar azaldı belki. Ama hâlâ camdan dışarıyı bakan, pencerede buğulu bir çay bardağı eşliğinde gökyüzünü izleyen biri varsa, o bu dünyanın güzel kalan yerlerinde yaşıyor demektir.
Şimdi, şehirde, betonun içinde, kırkikindi geldi mi fark eden kalmadı. Yağmur artık bir trafik sorunu, bir saç bozan detay, bir plan bozan aksilik gibi görülüyor. Oysa eskiden yağmur, günün duasıydı.
Yağmur geçer, hayat da geçer. Ama bazı şeyler, mesela toprak kokusu, hiç unutulmaz.