Şiir, insanın insani duygularının gelişmesi, beslenmesi içindir. Şair, bütün dünyada güçlü duyuşları olan, duygularını dillendiren kişidir. Şair, durup dururken hadi bir şiir yazayım diye şiir yazan değildir. Çünkü şair gün 24 saat şiirle, şiir için yaşayandır. Yazıncaya kadar da hep o şiirle yaşar. Onun için ‘Şair şiir ile doğar, şiir ile yaşar, şiir ile ölür’ denilir. Bu, şiirin yürekten gelen itisi ile yazıldığını anlatır bize. Şair ‘yazmasam’ diyemez.
Eskişehir’de tanıdığım şairlerin başında Güngör Kibaroğlu gelir. Tanışmamız 1979 yılında yayınladığım “Anadolu’da Sanat” dergisinde yayınlanan “Büyüyeceksin” şiiri ile başlar. Tam 43 yıl önce: “Göğüsleyeceksin rüzgârı, / Göğüsleyeceksin rüzgârları / En sertini, / En acımasızını / Göğüslemesini öğreneceksin.” diye başlayan bir şiiriydi ve “Dünya Çocuk Yılı” için yazdığı bu şiiri “Büyüyeceksin çocuğum” diye bitiyordu. Geçen zamanda, biri 2004 yılında “Betik”, diğeri 2014 yılında yayınlanan “Kırık Sevdalar” diye iki şiir kitabı ve 2019 yılında da “Kapıyı Çalan Kimdir” adlı öykü kitabını çıkardı. Şimdi de “Gönlümün Firarisi” diye beşinci kitabının hazırlığında. Bu kitabı da şiir türünde.
Güngör Kibaroğlu, tanıdığım günden beri hiç değişmedi. Köşesinde kendi şiirini yazıyor. Şiirlerinde acı, yalnızlık, özlem, aşk ve gurbet var.Konuşurcasına süslemesiz, yalın bir dil kullanıyor. Onun şiirlerine baktığımda; gözünü açtığında gördüğü Yunus Emre, Mevlana,
Hacı Bektaş Veli, Karacaoğlan, Pir Sultan, Nazım Hikmet gibi hep bu toprağın,
şiirini, kültürünü yaratmış şairlerden beslendiğini, onlar gibi insanın insanlığını; kimi şiirlerinde yumuşak, öğüt veren, düşündüren, kimi şiirlerinde sert şamar gibi anlattığını, kimi şiirlerinde de -gel daha güzel dünya yaratalım - dediğini görüyorum.
Geçenlerde Eskişehir Sanat Derneği’nin “Şairlerden Şiirler” etkinliğinde, kürsüde “Bekle Döneceğim” şiirini okurken Güngör Kibaroğlu’nun şiirini tekrar keşfettim. Binlerce yıldır, tarih boyunca insanı etkilemiş, hala şiir festivallerinde büyük ilgi gören, dünyanın klasik dediği şiirin Eskişehir’den seslenen, günümüzde - bu günün insanına seslenen- sürdürücüsü olarak gördüm. İlk dörtlüğünde: “Kurak toprakları yeşerteceğim / Okyanusta bir ada / Fırtınada liman / Çölde bir vaha olacağım / Gidenler dönmez dense de / Kırık yürekler onulmasa da / Bekle döneceğim” ve sonunda şu dizelerle bitirmiş otuz dizelik şiirini: “Tersine aksa da ırmaklar / Fırtına hep peşimizde olsa da / İhanet, pusu, ölüm kol gezse de / Bekle döneceğim” Bu şiiri; çağımızı yansıtması ve umut vermesi ile gerçekten büyük şiir. Güngör Kibaroğlu’nun yarım yüzyıllık birikimini görüyoruz bu şiirinde.
Güngör Kibaroğlu, 1956 yılında Söğüt’de doğdu. İlk şiiri “Anadolu’da Sanat” dergisinde yayımlandı. Ayrıca şiirleri Aykırı Sanat, Güncel Sanat, Eskişehir Sanat dergilerinde ve çeşitli yerel gazetelerde yayımlandı.Yayınlanan “Betik”, “Kırık Sevdalar” , “Kapıyı Çalan Kimdir” kitaplarının yanında Eskişehir Sanat Derneği tarafından düzenlenen çeşitli şiir yarışmalarında önemli ödülleri oldu. Kibaroğlu aynı zamanda Eskişehir Sanat Derneği tarafından verilen 2015 yılında “Eskişehir Yılın Şairi Ödülü” ve 2017 yılında aldığı “Yunus Emre Şiir Ödülü”nün sahibidir.
Güngör Kibaroğlu’na insanlığa seslenen nice güzel şiirler diyorum.
Şekip Oğuz’un Eritme Cam Sergisi
Anadolu Üniversitemizin Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Cam Bölümü kurulduğunda Cam sanatının boyutunu bilmiyorduk. Sanıyorduk ki Beykoz İşleri denilen Osmanlı döneminden beri süregelen Çeşmi-i Bülbül gibi işlerin yaşatılacağı yeni sanatçılarının yetiştirileceğini sanıyorduk. Bir gün Anadolu Üniversitesi’nde “Cam Tutkusu” adında içlerinde başka ülkelerin sanatçılarının eserleri de bulunduğu bir sergiyi gördük, çok geçmeden o sanatçıların eserlerini bağışlamasıyla Eskişehir’de “Çağdaş Cam Sanatları Müzesi” kuruldu. İşte o zaman cam sanatı ile tanıştık. Ondan sonra bir çok sergi, sempozyum, cam festivali ve sanatçılarıyla tanıştık. İnternet sayesinde ülkemizdeki ve başka ülkelerdeki sanatçıları, eserlerini de merakımızla gördük, tanıdık.
Mehmet Özen gibi bazı sanatçılar sergilerine “Camın Büyüsü” diyorlar. Atölye çalışmalarında ve üretilmiş eserlerde gerçekten bu büyüyü görürken camın eserlerdeki ışığın kazandırdığı boyutu ve ilişkilerinin etkileyiciliğinin farklı bir yanı ile sanatsal ortamdaki yerini gürdük.
Uluslararası Cam Komisyonu (ICG), Cam Dernekleri Topluluğu (CGA) ve Uluslararası Cam Müzeleri ve Koleksiyonları Birliği’nin (ICOM) ortak girişimleri ile UNESCO 2022 yılını “Dünya Cam Yılı” ilan etmesiyle birbirini izleyen cam sanatımızın önde gelen sanatçılarımızın birbirinden farklı kişisel ya da ortak sergileri açıldı Eskişehir’de. Bu sergilerden biri de son gördüğümüz Şekip Oğuz’un Kent Müzeleri Kompleksi Sergi Salonundaki füzyon dediğimiz “Eritme Cam Sergisi” idi. Gerçekten farklı ve bir büyük sanatçının sergisini ve eserlerini gördük. Bizim küçük atölyelerde gördüğümüz füzyon tekniği ile yapılan küçük çalışmaların dışında tablo gibi, canlı renklerin eriyerek birbiriyle kaynaşarak yaratılan eserler.
Şekip Oğuz 1944 yılında Burdur Yeşilova’da doğdu. Önce, Isparta Gönen İlk Öğretmen Okulu’nu , sonra da İstanbul Çapa İlköğretmen Okulu Resim Seminerini bitirdi. Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Dekoratif Resim Bölümünden 1968 yılında mezun oldu. 1972 yılında Ankara’da atölyesini kurdu. 50 yıldır vitray, eritme cam, cam- seramik uygulamalarıyla eserler üretiyor. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Kültür Bakanlığı, TRT, CHP Genel Merkezi, AKP Genel Merkezi, Ankara Ticaret Odası, Ankara Metrosu, Ankara Esenboğa, Tunus Enfidha Hava Alanları gibi yurt içi ve yurt dışında birçok mekânda yaklaşık 12.000 metrekare işi bulunmakta. Çok sayıda sergi açtı, fuarlara katıldı. ODTÜ, Hacettepe, Gazi üniversitelerinde öğretim üyesi.
Cam sanatımızda bir büyük sanatçısı Şekip Oğuz’ı ve eserlerini Eskişehir’de görme, tanıma fırsatı bulduk..