Cam neredeyse insanla yaşıt bir geçmişe sahip. İnsanın yaşamında; odasına ışığın girmesinden su içtiği bardağına kadar önemli yeri var.

genç cam

      İnsan kullandığı her eşyasına biçim verdiği, süslediği gibi camdan yaptığı kap kacaklara da biçim vermiş, kendisine göre süslemiş. Böylece camı ilk kullanan Fenikelilere kadar giden bir cam sanatını da yaratmış.

       Anadolu, cam sanatının birikimlerini barındıran bir yerdir. MÖ 3000’li yıllardan Selçuklulara, oradan Osmanlılara kadar beslenerek, gelişerek gelmiştir. Bugün dünya sanat müzeleri Anadolu’dan gitme cam sanatının en nadide eserleriyle doludur ve bir Türk cam sanatı geleneği ve birikimi vardır. Bu zengin kültür mirasımız usta-çırak ilişkisiyle süregelmiştir. Oysa günümüzdesanatsal yaratı bir önce yapılanın tekrarından çok tüm insanlığın birikimine, günün ve çağın estetik duyuşlarının katılımıyla gerçekleşmektedir. Bu da sanat kültürünün beslenmesiyle yani programlı sanat eğitimiyle olasıdır.

42324

      Anadolu Üniversitesi ülkemizde ilkleri gerçekleştiren özelliğiyle Güzel Sanatlar Fakültesinde, 2004 yılında ülkemizde bir ilk olma özelliği ile Cam Bölümünü kurdu. Bu bölümü ilk görye gidenlerden biriyim. İstanbul’dan getirilmiş bir usta sanatçı Çeşm-i Bülbül yapıyordu. Ekrem Kula, Mustafa Ağatekin, Esin Küçükbiçem bölümün ilk öğretim üyeleriydi. Üç tane de uygulamalı çalışmalar için İstanbul’dan getirilmiş Yusuf Görmüş, Nasuh Cömert, Can Bozkurt diye usta sanatçılar vardı. Bölümün ilk sergisi bir yıl sonra Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açıldı. Sergi tamamen öğretim e

Lemanlarının eserleri ile açılmıştı. Gazetede yazdığım bu serginin yazısında (Sakarya Gazetesi 11.5.2005) “Gelecek sergilerde öğrencilerin işlerini göreceğiz. Cam sanatımıza yeni ellerin, yeni yüreklerin işleri yer alacak” diye yazmışım. Bu bölümün öğrenci işlerini daha önce Ankara Sanat Fuarında ve fakültenin bazı karma ve yıl sonu sergilerinin içersinde görmüştüm. Şimdi Büyükşehir Belediyesi’nin Odunpazarı’ndaki Kent Müzeleri Kompleksi Sergi Salonunda  “Genç Cam Sanatçıları Sergisi” olarak görüyoruz. Sergide Ayşenur Sarı, Burcu Çetinkaya, Deniz Demir, Deniz Küçükballılar, İbrahim Efe Üstün,  OraltayCanıtez, Özlem Varal, Pınar Demirel, Esma Sena Yazıcı, Sevgi Taner Avcı, Simge Kayalı’dan oluşan 11 sanatçının eserleri sergileniyor. Sergide kimi tabak, kimi duvar panosu formlarında olsa da çoğunluğu cam heykel formlarındaki eserlerden oluşuyor. 1992-1999 doğumlu olan genç sanatçıların özgeçmişlerine baktığımızda, hepsinin yüksek lisans eğitimi yaptığını, bir çok sergilere, yarışmalara katıldıklarını, ödüller aldıklarını görüyoruz. Yüreğimizi büyüten, cam sanatımıza yeni soluklar kazandıran sergi sunuyorlar…

Hobi sanat değildir

Hobi, kişinin yaşamına ikinci pencere açmasıdır. Kişiyi yaşama bağlar. Günün monoton yaşamında kendisine zaman ayırması sevdiği, ilgisini çeken alanda bir şeyler yapmasıdır. Daha doğrusu; oyalayıcı uğraşıdır. Kimi pul koleksiyonu yapar. Kimi maket yelkenliler yapar. Kimisi de şiir yazar, resim yapar. Hobinin alanı geniştir, ofalarla ilgilenmeye kadar gider.

       Hobi ile en az ilgilenen toplumuz, deniliyor.Bunun için Belediyeler el işleleri, resim gibi kurslar düzenliyorlar. Bu kurslara katılanlar için de sanatçı denilip sanat alanında yozlaşma, sıradanlaşma yaratılıyor.

      Önce; hobi  ilgilenmek ile sanatla ilgilenmek arasında farkı bilmeniz gerekiyor. Hobi sanat değildir. İkincisi sanat için basamaklar vardır. Sanat eğitimi almış sanatçılar  ve kendi kendisini geliştirmiş sanatçılar. Sanat eğitimi akademik eğitimdir. Kendi kendisini geliştirmiş sanatçılar alaylıdır. Çocukluğundan beri içersinde beslediği sanatla ilgilenmenin günün birinde dışa vurmasıdır. Önce “Hevesli” basamağı vardır. Orada  denemeler, kendisini sınama  vardır.  Maymun iştahlı değilse, yani hevesi geçmemişse, sürdürüyorsa bir çevreye, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Usta-çırak ilişkisi ile teknikleri öğrenme aşaması. Tekniği öğrenmenin yanında kuramsal bilgiye yani sanat kültürünü tanıma,öğrenme aşamasına gelindi işe “Amatör” olunur.  Tabi ilk önce özgün yaratma sürecinde ise. Bu süreç uzun bir süreçtir. Hemen sanatçı olunmaz. Yaptığı her çalışma eser değildir. Çünkü eser yılların birikimiyle, kendini yirmidört saat adamakla olasıdır. Şiirde insanlık tarihinde ve yeryüzü coğrafyasında ilk yazılan şiirden beri insanlığın şiirinden bilgi sahibi olmak vardır.Resimde de resim tarihini bilmek ve son ikiyüz yıldaki resiminruhunuda içselleştirmek gerekiyor. Kısaca ressam insanlığın resim serüvenini avucunun içi gibi bilen demektir.

      Gelişmiş, sanata önem veren ülkelerdeki resim kursları ile Atatürk döneminde başlayan sonra kapatılan Halkevleri’ndeki resim kursları arasında aynısı olma özelliğini görüyoruz. Önce teknik öğretme, kuramsal bilgi verme vesanat ve resim kültürü ile donatılma. Nedir bu donanım dersenin?  Perpestif, anatomi,desen gibi teknik. Sanat felsefesi, sanat psikolojisi, sanat sosyolojisi,Ülkenin ve dünyanın Sanat tarihi gibi kuramsal bilgilerdir.

      Belediyelerdeki kurslara baktığımızda ünlü eserleri tuval üzerine kopya edilişini görüyoruz.  Aynı okul öncesi çocuklara verilen boyama kitaplarını boyamaları gibi sadece boyama. Ne ülkesinden üç tane ressamın adını sayma vardır, ne de resim nasıl gelişti de kübizme geldiğini bilme gibi bir eğitim programı yoktur.

Üç günde resim boyamasını öğrenip de Osman Hamdi’nin ünlü eseri “Kaplumbağa terbiyecisi”ni yapıp sergi açan ve sergisinde bu kopyaya altına  adını yazıp fiat koyanın sanatçı diye ortalıkta gezdiği yerde sanat yozlaşması vardır. Seçimlerde oylarını alma uğruna verilen hobi kurslarının  sorumsuzca sanat kursları ile karıştırıldığını yaşıyoruz. Yerel ciddi sanatçılar bunun zararını görüyor. Bunlar yerel yöneticilerce şehirlerde sanat çevrelerine tercih ediliyor.

     Sanat duyuştur, yaratmadır. Hobi daha önce yapılmışı “aynısını yaptım”dır.