Tüm dünya hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türkiye’de de her vatandaşın anayasa ile korunan adil yargılanma hakkı kapsamında adalete erişim hakkı korunmaktadır. Adalete erişim hakkını, kısaca hakları ihlal edilen vatandaşın sorumlu olduğunu düşündüğü kişiye karşı devletin resmi kurum ve kuruluşlarına yani mahkemelerine başvurabilmesi olarak tanımlayabiliriz. Burada devletin yargı organları tarafından gerçekleştirilecek bir yargılama ile mevcut uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması söz konusudur.

Uyuşmazlık çözümlerinde yargı makamlarının yetkisi ortada iken, gelişen toplumlarda zamanla bir takım uyuşmazlıkların mahkeme dışı yollar ile de çözümlenebilmesi düşüncesi gelişmiştir. Mahkeme dışı bu yollar, kullanılmaya başlandığı tarihten bu yana alternatif uyuşmazlık çözüm yolları olarak adlandırılmıştır. Alternatif çözüm yolu ile söz konusu bir uyuşmazlığın çözümlenmesi devlete ait olan yargı yetkisine zarar vermeksizin uyuşmazlıkların daha basit ve hızlı bir şekilde çözümlenmesi amaçlanmıştır. Nitekim yargı üzerindeki iş yükü düşünüldüğünde davaların çok geç sonuçlanması, yargılamanın yavaşlığı ve karmaşıklığı, sıkı sıkıya şekil şartlarına tabi olması, yüksek maliyet gibi nedenler alternatif çözüm yollarına olan ilgiyi oldukça artırmıştır. İşte bugünkü köşe yazımızın konusu olan arabuluculuk yolu da bu mahkeme dışı alternatif çözüm yollarından birisidir.

Türk Hukuk Sistemi de tüm dünya genelinde olan alternatif çözüm yollarının gelişimine ayak uydurmuş ve arabuluculuk yolu birçok uyuşmazlıkta dava açmadan evvel başvurması zorunlu olan bir yol olarak kabul edilmiştir. Buna göre işçilik alacakları davası, ticari davalar gibi burada tek tek sayıp sizleri sıkmak istemediğim birçok çeşit davada, dava açılmadan evvel arabuluculuk yoluna başvurulması ve eğer mümkünse uyuşmazlığın herhangi bir dava açılmasına gerek kalmaksızın taraflar arasında ve bir arabulucunun huzurunda gerçekleşecek müzakereler sonucunda çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır. Arabuluculuk yoluyla hukuki uyuşmazlığını çözüme kavuşturan bir kişi böylelikle dava açmanın maliyetinden, yargılamanın karmaşık yapısından ve elde etmeye çalıştığı hakkına geç ulaşmaktan da kurtulmuş oluyor. Sadece bu anlamda düşünüldüğünde dahi arabuluculuk yolunun vatandaşın hakkını elde etme mücadelesine yaptığı olumlu katkı göz ardı edilemeyecektir.

Arabuluculuk yolunun bahsetmeye çalıştığımız olumlu yanlarının yanında hukuk camiasında tartışılan bir takım olumsuz yanlarından da bahsetmek gerekir. Arabuluculuk yolunun ihtiyari bir çözüm yolu olmasının aksine vatandaşın başvurmak zorunda bırakıldığı zorunlu bir hukuk yolu olarak kanunlaşması en çok eleştirildiği alan olarak öne çıkmakta. Nitekim dava açmadan evvel arabulucuya başvuru zorunluluğunun, arabuluculuk yolunun en temel ilkesi olan gönüllülük yani iradeye bağlı olma ilkesine aykırı olduğunu, hiç kimsenin hakkını arama noktasında arabuluculuk yoluna zorunlu olarak başvuru yapma mecburiyetinde bırakılamayacağını, kişinin hakkını devletin yargı organları nezdinde aramasının önüne geçilemeyeceğini ileri sürenler de oldukça fazla sayıda. Arabuluculuk yoluna başvuru zorunluluğunun, kişinin anayasa ile güvence altına alınan hak arama hürriyetine ve adalete erişim hakkına zarar verdiği düşüncesi de şu aralar hukuk camiasında ağırlıklı olarak tartışılmaktadır.

Hülasa, arabuluculuk yolunun gelişen hukuk sistemlerinde olması gereken bir sistem mi yoksa uzak durulması gereken bir yol mu olduğunun kararı siz değerli okuyucularımızın…