Türkiye'de devlet aklı epeyce bir vakittir “aileye yönelik saldırıları” bekâ meselesi olarak görüyor.
Zira toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olarak "aile", birkaç on yıl içinde "büyük aile" formundan "çekirdek aile"ye evrildi. Evlenme yaşı ilerledi, boşanma oranları arttı. Aileler artık tek ya da en fazla iki çocuklu. Aile içi iletişimin çok zayıfladığı, aile fertlerinin, gençlerin, çocukların çağa özgü kimi sorunlarla, dijital tasallutla, küresel cinsiyetsizlik kampanyalarıyla sınandığı bir zaman dilimindeyiz.
Tabii ki konu aile olunca söylenecek çok fazla şey vardır. Günümüzde süper güçler tarafından önü açılmış milli devletlerde etnisite ve mezhep konularının tartıştırılması ve gelişmekte olan ülkelerin ufalanarak daha iyi bütünleşebileceği iddia ve tavsiyeleri ortada dolaşmaktadır. Milli birlik ve bütünlükler hedef alınmıştır. Ufalanma sözde demokratikleşme diye takdim edilmekte, tuzak üzerine tuzakla karşı karşıya kalınmaktadır. Son dönemde aile yapısı saldırıya uğramış ve hedef alınmıştır. Böylece hedef ülkelerin sosyal dokuları ile oynanmaktadır. Tek cinsiyetleştirme, cinsel hayatta maksatlı sözde özgürlük adı altında normal dışı ve sapma davranışlara genç nesiller intikam amacıyla yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Sözde dost gerçekte düşman ülkeler Türkiye’de de “LGBT” sapkınlığını artırmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Ülkemizde buna çanak tutanların sayısıda az değil.
Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ülke ve millet olarak bugüne kadar yaşadığımız onca badireyi sapasağlam atlatabilmemizin en önemli sebeplerinden biri de aile yapımızın gücüdür. Bunun için aile yapımızı sarsmaya yönelik saldırılar altındayız." dedi. 
Konuyla ilgili olarak Diyanet işleri başkanı Prof. Dr. Erbaş, "Geçmişteki hiçbir tehdit, yeni iletişim biçimlerinin sosyal ilişkileri derinden etkilediği günümüzdeki kadar yıpratıcı ve yıkıcı olmamıştır. Her bakımdan son derece hızlı ve kapsamlı bir küreselleşmenin yaşandığı günümüzde egemen kültürlerin yıkıcı etkisi, aile kurumunda maalesef ciddi örselenmelere sebep olmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir "Nüfus düşüşü, milli güvenliğimiz açısından da çok önemli. İlk evlilik yaşı da arttı, kadınların ilk anne olma yaşı da yükselişte. Bir yandan nüfus oranlarımız artarken bir yandan doğurganlık hızımız artıyor, yaşlı nüfus oranımız artıyor ve çalışabilecek durumda olan kişi sayımız azalıyor. Bu hepimizi alarm seviyesine getirdi." şeklinde konuştu.
AK Parti iktidarının bu konuda erken bir farkındalıkla hareket ettiğini, tedbirler aldığını, uyarılar yaptığını kayda geçirelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlık günlerinden bu yana genç çiftlere "en az üç çocuk" tavsiyesinde bulunuyor. Bu tavsiyesi nedeniyle kendisini en sert şekilde eleştirenler bile bugün Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı doğum oran düşüklüğü nedeniyle endişeye kapılıyor. Çünkü bir toplumun kendi kendini yenileyebilmesi için gerekli olan doğum oranı 2.1 iken Türkiye'de bu oran 1.51'e gerilemiş durumda.
Kritik eşik çoktan aşıldı yani. Türk toplumu yaşlanıyor. Yaşlı bir topluma sahip olmak demek eğitime, gençliğe, spora ayrılacak bütçeler artık sağlık sistemine, sosyal güvenliğe, yaşlı bakımına, alzheimer, demans gibi hastalıkların tedavisine ayrılacak.
Üreten değil tüketen bir toplum olacağız ya da yeniden dinamik bir toplum yapısına sahip olmanın yollarına bakacağız.
Bunun için Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planı önemli bir ihtiyaç. Nüfus düşüşü, milli güvenliğimiz açısından da çok önemli. Bu konuda gerekli adımlar hızlıca atılmalıdır. Kadına karşı şiddetin karşısında durup, dijital bağımlılığın esiri olan çocuklarımızı yapılacak düzenlemelerle koruma altına almalıyız. Aileyi korumak, dağılmış aileyi toplamaktan daha kolaydır.
Güçlü aile, Güçlü toplumdur
Güçlü toplum, güçlü yarınlardır