İstanbul’da dün akşam saatlerinde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, sadece Marmara’yı değil, tüm Türkiye’yi sarstı. AFAD’ın açıklamasına göre deprem; İstanbul, Tekirdağ, Yalova, Bursa ve Balıkesir’de yoğun şekilde hissedildi. Deprem aynı zamanda Eskişehir’de de hissedildi ve kısa süreli bir panik yaşadık.
Sarsıntının hemen ardından herkes yakınlarını aradı, biz de öyle yaptık. Ancak birçok kişiye ulaşmak mümkün olmadı. Her ay fatura ödemek için yarıştığımız GSM operatörlerinin böylesine büyük bir afette sınıfta kalması artık sıradan bir durum haline geldi. Şebekeler ya çöküyor ya da sesimiz ulaştığında iş işten geçmiş oluyor.
Bir başka düşündürücü durum da ulaşımda yaşandı. İstanbul çıkışlı uçak biletlerinin fiyatları deprem sonrası adeta uçtu. İnsanlar can havliyle şehirden uzaklaşmaya çalışırken, havayolu şirketleri bunu fırsata çevirmekten geri durmadı. Bu ülke yangın felaketi yaşarken yangın tüpü fiyatlarının arttığını gördü. Sel olunca çizme, pandemi olunca maske fiyatları fırladı. Şimdi de deprem sonrası ulaşım krizi. Afetlerde yaşadığımız bu fırsatçılık, artık bir refleks haline gelmiş durumda. Ve bu da en az depremin kendisi kadar yıkıcı bir gerçek.
Depremi konuşurken sadece İstanbul’u konuşmak, büyük bir yanılgı olur. Çünkü İstanbul’un yaşadığı her sarsıntı, Eskişehir’i de uyarır. Deprem kuşağında olan bir şehirde yaşıyoruz. Ve Eskişehir’de de riskli yapıların nerede olduğu belli, öncelik verilmesi gereken alanlar belli. 1999 öncesi yapılmış, altında dükkan olan, alüvyon zemin üzerine kurulmuş, yüksek katlı ve bitişik nizamlı binalar, bir depremde ilk yıkılacak yapılar arasında.
Yunusemre Caddesi, Sivrihisar Caddesi, Atatürk Caddesi, Kızılcıklı Mahmut Pehlivan Caddesi, İsmet İnönü Caddesi, Cengiz Topel Caddesi, Şair Fuzuli Caddesi ve Kırım Caddesi gibi ana arterlerde, yukarıda saydığım tüm risk faktörlerini taşıyan yapılar mevcut. Bu caddelerde meydana gelebilecek bir yıkım, sadece bina sakinlerini değil, arama kurtarma faaliyetlerini de riske atacak. Çünkü yıkılan her bina, caddeyi kapatacak ve müdahaleyi geciktirecek.
Kentsel dönüşüm yıllardır konuşuluyor. Fakat konuşmakla yetiniyoruz. Şehir olarak, ülke olarak acıdan öğrenmeye alıştık. Ama öğrenmiyoruz. Bir sonraki büyük felakette aynı cümleleri yeniden kuracağımızı bilmek, insanı kahrediyor. O yüzden artık konuşmayı bırakıp harekete geçmemiz gerekiyor. Çünkü bu deprem bir uyarıydı. Belki de son uyarı.