Masallar toplumun kendi kültürel değerlerine göre şekil alır ve aktarılır. Hayali bir eser olan masallar sayesinde toplumun şeffaf duvarlarının ardındaki toplumsal gerçeklere bakabiliriz.
Masallar genellikle hafife alınır ve toplumsal analiz yapmaya değer görülmez. Böylece eril dil çocukluktan itibaren hayatımızın içine işlerken kimsenin ruhu duymaz.
Bir varmış bir yokmuş diyerek gerçeklerden bir nebze olsun uzak bir dünyada hissettirilirken, toplumsal normlar kendini inşa etmeye devam eder.
Çocukluğumuzdan beri büyülü dünyasında kaybolduğumuz masallarda prensesler kurtarılmayı beklerken, prensler ise onları kurtarmak için atlarına atlar. Klasik masallarda çoğunlukla kadınların pasif ve zayıf olduğu fikri işlenir. Sindrella kurtarılmayı bekleyen "güzel ve naif" kadın olarak tanıtılır ve kadının kurtuluşu, bir prensin gelişine bağlıdır. Bu hikayelerle büyüyen çocuklar, kadınların kurtarılmayı beklemesi gerektiğine inanmaya başlar.
Sindrella Kompleksi - Kurtarılma Arzusu
Collette Dowling, kadının özgürlük arayışının önündeki en büyük engelin, bağımsızlıktan korkması, erkekler tarafından korunmayı beklemesi olduğunu söyler.
Ona göre özgürlükleri ve güvende olma olguları arasında bir seçim yaptıklarında kadınlar kimi zaman özgürlüklerini geride bırakabilmektedirler.
Sindrella yani namı diğer Külkedisi'de adını verdiği bu kompleksi arkasına alarak bugüne kadar gösterdiği iyi niyet sayesinde sihirli bir elin kendisini ve yaşamını dönüştürüp hayatının bir kahraman tarafından kurtarılacağına inanıyor.
Bugüne kadar sabrettiği ve itaat ettiği için de hikâyenin sonunda ödüllendiriliyor.
Mutlu sona ulaşmış gibi görünse de Külkedisi başkalarının onu sevdiği ve kabul ettiği kadar var olabiliyor.
Konfor alanından çıkıp kendi özünü inşa etmenin sancılarına göğüs gerebilseydi belki de karşısına çıkan kurtarıcıdan bağımsız olarak kendisini kabullenip sevebilirdi.
Masallarda gördüğümüz bu ideal kadın tasviri, itaatkar olmayan, kendini ifade eden kadınların "kötü" olarak gösterilmesine neden olur. Bağımsız veya güçlü kadın karakterler çoğunlukla cezalandırılır ya da masalın sonunda yenilgiye uğratılır.
Özgürlüğe Uyanış
Toplum olarak, masalların bize öğrettiklerinin birçoğunu fark etmeden içselleştirdik. Ancak bu farkındalık, sorgulamak ve değiştirmek için bir başlangıç olabilir. Kız çocuklarının prenses olmaya değil, kendi hikayelerinin kahramanı olmaya cesaretlendirildiği, erkek çocuklarının da birilerini kurtarmak zorunda olmadığı bir dünya mümkün.
Masallarda çocuklara güçlü, bağımsız, sağlıklı karakterler sunmalıyız. Son yıllarda bu konuda önemli gelişmeler kaydedilse de hala kat edilmesi gereken uzun bir yol var. Klişelerden arındırılmış hikayeler anlatmalıyız.
Kendi hikayelerimizde; söz dinlemeyip kendi yolumuza gittiğimiz için Kırmızı Başlıklı Kız gibi cezalandırılmadığımız bir alternatif evren yaratmalıyız.