CHP tarihteki en kaotik dönemlerinden birini yaşıyor. Rüzgar nereden eserse o tarafa savruluyor. Rüzgar essin diye de dua ediyorlar adeta. Her tuşa basınca oyun geçeceklermiş gibi davranıyorlar lakin ne siyaset bir oyun ne de Atatürk’ün partisi CHP bir oyun alanı.
Her güne bir kaosla uyanan ya da kaos çıkarmaktan başka siyaset üretemeyen CHP, ciddiyetten uzak bir dönem yaşıyor.
Gerek parti içi entrikaların gerekse ayyuka çıkan yolsuzluk iddialarının içinde; ekonomik şartlar yüzünden zor günler yaşayan insanların umudu olmak yerine, olanı kabullenmek zorunda kalan seçmenin umutlarını her geçen gün daha da boşa çıkarıyor.
Bu kaoslar sadece ülke gündeminde kalma arzusundan ziyade, parti içindeki vekillerin, belediye başkanlarının, bürokratların suç işlemiş, suça zorlanmış, akçeli işlere girmiş ya da girmek zorunda bırakılmış kişilerin kamuoyu yaratılarak, adaletsizlikten dem vurup paçalarını kurtarma derdine düşmeleri ile de ifade edilebilir sanırım.
Oysa deniz bile ölüyü bir süre sonra dışarıya atar.
Ama CHP ısrarla, bile isteye bu şaibeli kişileri savunmak zorunda kalıyor.
Hükümetini adaletsizlikle suçladıkları bir ülkede, tek adam rejimini eleştirirken aynı yanılgıya düşen, yolsuzluklardan bahsedip, kendi içinde yuvalanmış kirli bir zihniyeti, bagajı yolsuzluk dosyaları ile dolmuş kendi siyasilerini savunmak zorunda kalan bir yapı seçmene nasıl güven sağlayacak?
Ehven-i şer olarak değerlendirilmek hiç mi izzetlerine dokunmayacak anlamak güç.
Gerilim siyaseti ile bir yere varacaklarını sanan bu basitleşmiş siyasi yapı; Cumhuriyet Halk Partisi’ni bugün bir şekilde gündemde tutmayı başarıyor.
Liselileri Dev-Lis e benzeterek çocukların istikbali ile oynayan sorumsuz bir yapı, başka bir yaş ortalamasından 68 kuşağı çıkarmaya çalışan masalsı yaklaşım, maaşlarını ödeyemedikleri belediye işçilerinden sokak hareketlerine destek bekleyen sözde halkçı, emekçi güruh, üniversiteli gençlerin benzer düşüncelerinden nemalanmaya çalışan tükenmişlik sendromu, terör örgütlerinin, marjinal grupların, sokak davetlerinde provokasyonuna gelen, bir alanda toplanan insanların dahi sorumluluğunu üzerine alamayan beceriksiz bir yönetim, aynaya bakmaktan korkan, hem romantik hem fantastik bir zihniyet nasıl olurda koskoca bir ülkenin sorumluluğunu üzerine alabilir?
Heyecanını, gençliğini, enerjisini kullanmayı bilmeyen bir genel başkan.
Yolsuzlukla yargılanan bir belediye başkanını, meydanlarda savunurken aslında kendini topluma pazarladığını açık seçik ördüğümüz bir genel başkan.
Seçilmiş genel başkan. Elbette şaibeli de olsa delege ile seçilen bir genel başkan.
Lakin rakip olarak da göze kestirilmiş, seçilmiş bir genel başkan da diyebiliriz sanırım.