11-2

Bir yerin sanat tarihi, oradaki sanatçıların gerçekleştirdiği etkinliklerle yazılır. Eskişehir’in sanat tarihi her ne kadar 1900’lü yıllarda varsa da esas Eskişehir’in vilayet olmasıyla 1925 yılından sonra başlar. İlk resim, heykel, fotoğraf, karikatür sergileri Halkevleri döneminde, 1934 yılında açılmaya başlar. Ünlü Karikatür sanatçımız Cemal Nadir gibi bir çok ünlü sanatçının sergileri açılır Eskişehir’de. Hatta yurt dışından getirilmiş fotoğraf sergisi bile vardır. Halkevleri’nin kapanmasından sonra sergiler Dumlupınar İlkokulu’nun koridorlarında açılmaya devam eder. Devlet Resim-Heykel Sergisi bile açılmıştır. O okulun  sınıflarının arasındaki dar mekanında. Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi 1966 yılında açılmıştır. 1978 yılında kadar bu galeride açılan sergi sayısı yılda ortama 5’dir. 1978 yılında Eskişehir Sanat Derneği’nin devamı olduğu Eskişehir Sanatçılar Birliği’nin kurulması ile galeride açılan sergi sayısı artmış, yılda ortalama 90-110’lara çıkmıştı. Bir gün (1978) Sanatçılar Birliği İstanbul’dan Karikatürcüler Derneği’nin “Düşünce Özgürlüğü” karikatür sergisini getirdi. Çünkü sergide Eskişehirli karikatürcülerin de karikatürleri vardı ve başta İstanbul, Ankara olmak üzere bir çok şehirde hatta yurt dışında da açılmış sergiydi. Eskişehir’de tek sanat galerisi Devlet Güzel Sanatlar Galerisi idi ve orada açılacaktı. Daha paketler açılmadan, karikatürlere bir kurul tarafından bakılmadan, hiçbir gerekçe de gösterilmeden sergi Arkeolog olan Kültür Müdürü tarafından yasaklandı. Dönemin valisini Eskişehir’de en çok üzen konu olmuştu. Hatta dernek yöneticileri ve karikatürcülerle galeri müdürünün odasında buluşup serginin geri getirilmesini konuşmuştu. Tabi bu yaygın basında duyuruldu ve ülke genelinde sanat çevrelerinin tepkisine yol açtı. Ne oldu? 1978-1993 yılları arasında Eskişehir’de hiç karikatür sergisi açılmadı. Eskişehir’de yasaklanan bu serginin, ülkemizde yasaklanan ilk karikatür sergisi olduğunu da 2007 yılında bir karikatürle ilgili panelde Semih Balcıoğlu’nun konuşmasından öğrenmişdim.

Eskişehir’de  açılması engellenen ikinci sergi 1982 yılında heykeltraş Mustafa Özdemir, ressam Ergun Kurtoğlu ve fotoğraf sanatçısı Zafer Özer’in “Pembe Şemsiye Altında” adıyla açtıkları, kadının ticari metası olmasına tepki olarak, dada sanat akımı anlayışındaki sergilerini Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde açmak istediler. Eserler galeriye gelmişti. Galeri jürisi tarafından uygun görürmediği için açtırırmamıştı. Sanatçılarda galeri önünde eserlerini parçalamışlardı. Oradaki konu; manzara, natürmort gibi resimlerden başka resim ve sanat akımlarından, sanat kültüründen yoksun jürinin ve sanat eğitimi almamış galeri müdürünün basitliği idi. O sanatçılarda 25 yıl kadar hiç biri doğup büyüdükleri Eskişehir’de sergilerini açmadılar. Adlarını hep İstanbul’da Ankara’da açtıkları sergileriyle, başarıları ile duymuştuk.

Üçüncü sergi;  2010 yılında ressam Emin Gülören’in Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açtığı kişisel resim sergisinde, tam nü de diyemeyeceğim eteği açılmış bir kadın tablosunun dönemin İl Kültür Müdürü tarafından duvardan indirilip, ters çevirmesi ile gerçekleştirildi. Bu olay da sanat çevresinde büyük tepkiler gördü. Eserin fotoğrafları gazetelerde yayınlandı. Bir de Eskişehir Sanat Derneği’nin karma sergisinde engellemeye gerekçesi olmadığı nedeniyle sergilenirken dönemin valisinin eseri incelerken fotoğrafları yaygın basında yayınlandı.

Eskişehir her yıl 12-13 uluslararası festival ve sanat etkinliği olan ve ülkemizin dünyanın sanat merkezlerinden biri olma iddiasındaki şehirlerden biridir Eskişehir. Onun için çok titiz ve dikkatli olunmalı, yalan, yanlış çıkacak haberler sanatçıların “Eserim Eskişehir’de, Türkiye  yasaklandı” demelerine neden olacak. Bir ülke her yönü ile yurt dışında tartışılabilinir ve o tartışılan yanları silinebilinir. Sadece yasaklamaları, bilhassa  yaratıcık ve sanat yasağı silinemez. Bu bakımdan Ülkemizdeki ve Eskişehir’deki sanata büyük zarar verilmiş olur.       

Ülkeler dünya sanatını ülkelerine ve şehirlerine çekmek için büyük paralar, emekler harçıyarak yatırımlar yapıyorlar. Festivaller düzenliyorlar. Bunu hep insanının  ve sanatçılarının gelişmesi için yapıyorlar. Çünkü ülkelerin gelişmesi, insanının gelişmesi ile olasıdır. Ülkeler bilim insanları, sanatçıları ve sporcuları ile tanınırlar ve onlarla övünürler. Böyle ereği olmayan ülkeler sanatla, sanatçıları ile didişirler. Onların yaratıcılıklarını sorgularlar. Özgürlüklerini kısıtlarlar. Ülkemizde sanat denilince, Cumhuriyetimizin ilk yılları ve Atatürk’ün sanat devrimi akla gelir. Her ne kadar sanatla ilerleme göstersek de 1950 sonrası, siyasetin sanatı sevmediği, sanat dünyası ile barışık olmadığı bilinen bir gerçektir.  Çetin Yetkin’in 1970 yılında yayınlanan Doçentlik tezi “Siyasal İktidar Sanata Karşı”  300 sayfalık büyük kitap olmuş. 1950-1970, 20 yıl içersindeki sanatta yasaklamaları anlatıyor. Hep basit konularla, hepsi sanat kültüründen yoksun riyakat sahibi olmamış kişilerce yapılmış yasaklamalar, hapisler, utanılacak durumlardır. Ülkemizde “Ben eserim yasaklandı, hapislerde çürüdüm” diyen onurlu binlerce sanatçı  vardır ama “Ben sanatta yasaklar yaşattım” diye konuşan, ortalıkta gezen hiç yoktur. Torunları bile onlarla övünemezler…

Ülkemizde, herkesin sorduğu bir soru vardır “Bizden  niçin Picasso’lar çıkmıyor ya da yetişmiyor?”  Bunun yanıtını herkes verebilir. Konu ülkemizin dünya ülkeleri ile sporda olduğu gibi yarışan sanatçıların gelişmesi desteklenmesidir.