Önce Halep'in sonra da Tel Rıfat'ın Suriye Milli Ordusu ve muhalifler tarafından geri alınması, bölgede bütün taşları yerinden oynatacak bir sürecin fitilini ateşledi.

Zamanlama manidar da olsa, HTŞ ve bileşenlerinin Halep'i ele geçirmesi, siyasi dengeleri sarssa da kimseyi şaşırtmadı. Eninde sonunda böyle bir çıkış olacaktı. Çünkü Esad rejiminin Suriye'yi kurtarmak gibi bir derdi yoktu. Hiçbir çözüm ürütmediği gibi çözüm önerilerine de sıcak bakmadı ve muhalefetle bir araya gelmeye yanaşmadı.

Şüphesiz Suriye sahasında çok sayıda büyük aktör bulunuyor. ABD, Rusya, Türkiye ve İran gibi doğrudan sahada olan güçler var. İsrail ve Körfez ülkeleri de iç savaşın başladığı günden beri Suriye'de dolaylı etki üretmeye çalışıyor. Bu devletlerin ayrı ayrı desteklediği birçok irili ufaklı muhalif örgüt olduğunu düşünürsek; Suriye'de olup bitenleri sahadaki bu büyük güçlerden bağımsız düşünmek oldukça zor. Bölgenin karmaşık yapısı ne tek başına "dış" faktörlerin belirleyici olmasına izin veriyor ne de "iç" dinamiklerin.

Bu iki bileşeni iç içe izah edemeyen analizler Suriye'de olup bitenleri anlamamıza çok yardımcı olmaz.

Suriye sürecini değerlendirdiğimiz de biz neredeyiz?

Türkiye'nin Suriye'de yaşanan hadiselerle ilgili üç temel kaygısı olduğu aşikar. Bunlardan ilki Suriye'nin toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi ve burada bir terör devletinin kurulmasına mani olmak. Şimdiye kadar girilen sınır ötesi operasyonların en önemli motivasyon kaynağı buydu. Bununla birlikte terörü Türkiye hududundan mümkün mertebe uzak tutmak ve Türkiye'nin güvenliğini garantiye almak. Üçüncüsü ise Suriye'de oluşacak güven ortamıyla özellikle Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacıların vatanlarına güven içinde dönüşlerini sağlamak. Bilindiği üzere Türkiye'de ikamet eden sığınmacıların yaklaşık üçte ikisi Halep ve kırsalından gelenlerden oluşuyor.

AK Parti sözcüsü Ömer Çelik de bunu çok net bir şekilde ifade etti.

Daha önce varılan mutabakatlarda birinci talebimiz Tel Rıfat ve Münbiç'ten terör örgütünün çıkarılmasıydı. Bu yerine getirilmedi. Terör unsurları oradan çıkarılmadı. Türkiye'ye bir tehdittir bu durum. Rejim terk ettiği yerlere terör örgütünü davet edip onlara teslim etmektedir. Bu da rejim ile terör örgütlerin iş birliğini gözler önüne sermekte. Tel Rıfat ve Münbiç'te terör örgütlerini görmek istemiyoruz.
İkinci mesele de 30 km derinlik meselesi. bu bizim kırmızı çizgimizdir. Ülkemize dönük tehditlerde bu tehditlerin sınır dışına atılması konusunda beyanımız bildirildi. Bu iş birliklerinin fotoğrafını net şekilde çekiyoruz.

Suriye’de “Esad’sız bir Suriye’ye” doğru ilerlerken çözüm Esad’ın kapsayıcı bir hükümet kurarak çatışmaları durdurmasıdır. Bunun için adım atmayıp, müzakereye yanaşmaması Suriye’de ve bölge de daha fazla kan, gözyaşı, zorunlu göç ve ölüm demek. Esad rejiminin sonu geliyor. Suriye’de Esad’sız yeni bir dönem yakın. Bu sürece doğru ilerlerken Esad acı ve gözyaşını bölge de artırarak insanlığa karşı suç işlemeye devam ediyor. Hiçbir zulüm ebedi değildir.