Bu haftaki yazımın konusunu yenilenebilir ve nükleer enerji olacak. İkinci bölümde BRICS hakkında ayrı bir başlık açacağım. Geçen hafta Türkiye’nin enerji politikalarını masaya yatırmış, Orta Doğu’da süregelen karışıklığın, petrol fiyatlarına etkisini TheLondon Energy Club Yönetim Kurulu Başkanı, enerji politikaları uzmanı, diplomat ve finans alanında önemli çalışmaları olan Mehmet Öğütçü ile konuşmuştum. Bu hafta da yazımın ilk bölümünü kendisiyle yaptığım röportaja ayırıyorum. Biz Mehmet Bey ile Orta Doğu’yu konuşurken ‘‘İsrail İran’a saldırır mı?’’ sorusu gündeme gelmişti. Kendisi harika bir analiz yaptı. Mehmet Öğütçü: “İsrail'in İran’ın petrol rafinerilerini ve nükleer tesislerini bombalama olasılığı ve ABD’nin bu konuya bakışı oldukça karmaşık. Bana soracak olursanız İsrail, İran’ın nükleer programına ve petrol altyapısına yönelik saldırı yapma kapasitesine sahip olsa da bu ciddi diplomatik ve askeri sonuçlar doğuracağından bugün için en zayıf olasılık. En rasyoneli füzelerin fırlatıldığı askeri üsteki rampaların vurulması. ‘’ demişti. İran’ın enerji altyapısına hatta nükleer tesislerine bir saldırının akıllıca olmayacağı ve tercih edilmeyeceğini öngördü. Geçen hafta cuma günü biz bu olayı konuşup yazıya döktükten bir gün sonra, yani cumartesi günü, piyasalar kapalıyken İsrail, İran’a ‘kısıtlı’ bir saldırı gerçekleştirdi. Tıpkı Mehmet Öğütçü’nün analizinde olduğu gibi, İran’ın petrol tesisleri ve nükleer rafinerileri yerine, askeri alanlar hedef alındı. Bu dünya enerji ve finans piyasası için kötünün iyisi bir gelişmeydi. Herkes derin bir oh çekti.
Dünyanın ‘savaşsız bir gezegen’ olması dileğiyle, Mehmet Öğütçü ile enerji konusundaki röportajımıza kaldığımız yerden devam edelim. Bölgemizde enerjiyle ilgili her bire konu, politikalar, yatırımlar, analizler, hatta askeri planlamalar, manevralar elbette Türkiye olmadan düşünülemez, analiz edilemez, planlanamaz. Mehmet Bey’e Türkiye’nin bölgesel enerjideki rolünü sordum.
Mehmet Öğütçü: ‘’Türkiye, yenilenebilir enerji projeleriyle bölgesinde cazip bir yatırım destinasyonu haline geliyor. Uluslararası yatırımcılar özellikle Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini değerlendirmek için fırsatlar arıyor. Türkiye, coğrafi konumu ve enerji altyapısıyla daha büyük bir oyuncu olabilir, özellikle Avrupa'nın enerji arzını çeşitlendirmek için stratejik bir ortak olarak rol oynayabilir. ‘’Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alpaslan Bayraktar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu dolayısıyla ile gerçekleştirdiği New York ziyaretine eşlik ederken gazetecilere bu yönde bir açıklama yapmıştı. Uluslararası yatırımcının, Türkiye’nin petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri, yenilenebilir enerji potansiyeli, nükleer enerjideki yol haritasıyla yakından ilgilendiğini açıklamıştı.
‘’Nükleer enerji, Türkiye’nin enerji güvenliği için kritik bir kaynak haline gelecek.’’
Türkiye’nin nükleer enerji serüveni neredeyse yarım yüzyıl önce başladı. Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu 1958 tarihinde, İstanbul'da Küçükçekmece Gölü kenarında 1000 kW takatinde havuz tipi bir atom reaktörü kurulması kararı aldı, 1959 yılında Türkiye'nin ilk nükleer tesisi olan 1 MW gücündeki TR-1 araştırma reaktörünün temeli atılmış, Süreç böyle başladı. Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile de ete kemiğe büründü. Akkuyu NGS 2025 yılında elektrik üretmeye başlayacak ve 2028 yılında tam kapasite devreye alınacak. Nükleer enerji yol haritasındaki planlar bununla son bulmuyor. Akkuyu gibi ikinci hatta üçüncü nükleer güç tesislerinin Türkiye’nin farklı bölgelerinde hayata geçirilmesi planları mevcut. Akkuyu NGS örneğini vererek Mehmet Öğütçü’ye Türkiye’nin nükleer enerji politikalarını ve planlamalarını sordum.
Mehmet Öğütçü :‘’Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin - şayet gerekli yatırımlar yapılır da - 2028’de tam kapasiteyle devreye alınırsa Türkiye’nin enerji portföyünü çeşitlendirme ve yüzde 10 ile nükleeri enerji sepetine ekleme hedeflerine ulaşmasını sağlayacaktır.
Nükleer enerji, Türkiye’nin enerji güvenliği için kritik bir kaynak haline gelecek. Elektrik ihtiyacının %10’unun karşılanması, başlangıçta maliyeti yüksek de olsa, enerji bağımsızlığı yolunda bence önemli bir adım. Ancak ikinci bir nükleer santral planı, çevresel kaygılar ve maliyetler açısından ciddi değerlendirme gerektirir. Kamuoyu ikna edilmelidir.’’Enerji güvenliği, mili iradenin tam manasıyla ortaya konması, tam bağımsız bir ülke, üretimin sürekliliği, sosyal hayatın devamlılığı, verimlilik açısından önemli bir ayrıntı. Akkuyu NGS ve onun gibi tesisler bu yönde atılmış sağlam adımlar demek. Elbette sınırlarımızın hemen ötesinde yaşanan Çernobil felaketini unutmuş değiliz. Ancak nükleer enerji teknolojisi çok ilerledi, tabi ki güvenliği de.
“Petrolün yerini alacak tamamen güvenilir bir kaynağın yakın gelecekte bulunması zor görünüyor.”
İnsanoğlu hep sınırsız bir enerji kaynağına sahip olmayı hayal etti. Füzyon enerjisi alanında yapılan çalışmalar, hidrojenin enerjiye dönüştürülmesi ve daha nice sınırsız enerji kaynağı arayışı... Amaç, enerjide bir kaynağa bağımlı kalmaktan kurtulmak. Soru da şu, “Petrol bir gün biterse ne olur?” B n de bunu uzmanına sordum. Zira petrol yataklarının 40 yıl sonra tükeneceği yazılır çizilir. Bu gerçekten de böyle mi? Peki petrol kaynakları tükenene kadar yerine, kullanımı çevreci, güvenli ve ucuz bir enerji şekli gelir mi?
Mehmet Öğütçü: ‘’Petrol rezervlerinin 40 yıl içinde tükenmesi senaryosu hala tartışılmakta. Bu süreçte dünya, yenilenebilir enerji, hidrojen, nükleer enerji gibi alternatif enerji kaynaklarına yönelmeyi planlıyor. Ancak enerji dönüşümünün maliyeti ve süresi düşünüldüğünde, petrolün yerini alacak tamamen güvenilir bir kaynağın yakın gelecekte bulunması zor görünüyor. Petrol tükenmez hala okyanuslarda çöllerde muazzam rezervler işletilmeyi bekliyor.’’ Bu cevap yüreğimize bir su serpiyor. Ama aynı zamanda “Petrol yerine temiz bir enerji şekli gelmezse, dünyanın hali nice olur?’’ sorusu da hemen aklımızın bir köşesinde, zihnimizi meşgul ediyor.
‘’Türkiye’nin 2053 yılına kadar net sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşma çabaları son derece önemlidir.
Geleceğimiz, bizden sonraki nesiller yani evlatlarımız için endişeleniyoruz. Ütopik bir dünyada temiz kaynakları, yeşil bir dünya, plastikten arınmış okyanuslar, kirlenmemiş su kaynakları ve solunabilir bir hava hayal ediyoruz. Bunun içinde dünya üzerinde hatırı sayılır çalışmaları var. Bu devletler düzeyinde bir politika haline de geldi. Türkiye’nin net sıfır karbon hedefi mümkün mü, bunu nükleer enerji yatırımlarıyla mı sağlayacak?
Mehmet Öğütçü: ‘’Türkiye’nin 2053 yılına kadar net sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşma çabaları son derece önemlidir. Yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar, doğru yolda atılan adımlar olarak görülmekle birlikte, bu yatırımların hızla ölçeklenmesi lojistik ve maliyet zorluklarıyla karşı karşıya kalacaktır. Yıllık 5.000 megavat yenilenebilir enerji kapasitesinin eklenmesi hedefi oldukça iddialıdır. Ancak bu hedefin gerçekleştirilmesi, etkin bir planlama, yatırım ve koordinasyon gerektirecektir. Türkiye’nin enerji karışımı büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlıdır ve bu bağımlılığı hızla azaltmak oldukça zordur. Nükleer enerji, Türkiye’nin enerji stratejisinin önemli bir bileşenini oluşturmaktadır. Ancak, bu projelerin yüksek maliyetleri, güvenlik endişeleri ve kamu direnci, nükleer enerji yatırımlarının hızını engelleyebilir. Küçük ve orta ölçekli reaktörlerin pahalı “beyaz fil” projeleri yerine önceliklendirilmesi, bu kaynakların enerji arz güvenliğine katkısını artırabilir.’’Türkiye kararlı adımlarla yürürse enerjide bağımsız, yenilenebilir enerjide yol almış, enerji güvenliğinde örnek gösterilen bir ülke olacaktır elbette.
“Enerji meselesi çok ciddi ulusal güvenlik meselesidir ve de öyle tasarlanmalı, icra edilmelidir”
Diplomat, enerji politikaları uzmanı, uluslararası camiada düşünceleri önemsenen Mehmet Öğütçü’ye, Türkiye’nin enerji stratejilerinin gelecekte nasıl şekillenmesi gerektiğini soruyorum.
Mehmet Öğütçü. “Türkiye’nin enerji stratejisi, enerji bağımsızlığı elde etme, küresel arenada rekabetçiliğini artırma, enerji yoksulluğunu giderme ve sürdürülebilirliği teşvik etme amacını gütmektedir. Ancak bu strateji, Türkiye’nin bölgesel ve küresel konumunu güçlendirmeyi amaçlayan dış politika ve güvenlik stratejilerinden de ayrı düşünülemez.
Bu hedeflerin zamanında ve eksiksiz gerçekleştirilmesi, teknolojik, finansal, altyapı ve lojistik zorluklarla dolu karmaşık bir süreç, hatta bazen küresel kısıtlamalarla da olumsuz etkileniyor.
Nadir toprak elementlerinden petrol ve gaz rezervlerine, yenilenebilir enerji ve nükleer yatırımlara kadar birçok sektörde memnuniyet verici önemli ilerlemeler kaydedildi; ancak bu gelişmelerin Türkiye’nin enerji bağımsızlığı ve güvenliği için uzun vadeli çözümler sunup sunamayacağı belirsiz.
Bu nedenle, Türkiye’nin enerji politikasında daha gerçekçi, uzun vadeli ve sürdürülebilir stratejiler geliştirmeye devam etmesi son derece önemlidir. Enerji bağımsızlığı ve güvenliği, yalnızca keşifler ve yeni projelerle değil; teknolojik ilerleme, uluslararası işbirliği ve ekonomik kaynakların ihtiyatlı yönetimi ile sağlanabilir; bu süreçte özel sektörle birlikte dış politika ve güvenlik stratejilerinin de sinerji oluşturması elzemdir.
Türkiye için, nispeten az enerji kaynağına sahip bir gelişmekte olan ülke olarak enerji meselesi yalnızca arz ve talep ya da temiz ve kirli enerji ayrımıyla sınırlı bir konu değil; bu, tüm paydaşların dahil olması gereken çok ciddi ulusal güvenlik meselesidir ve de öyle tasarlanmalı, icra edilmelidir.
Artık aynı mesajları yinelemekten yorulduk.
Enerji konusunda dışa bağımlılığı yüksek olan Türkiye, “stratejik” enerji sektöründe önemli adımlar atıyor.
Tüm paydaşların eşit muamele görüp görmediği, mevcut modelin uygunluğu ve gelişen küresel eğilimlerin yeterince dikkate alınıp alınmadığı soruları haklı olarak gündeme geliyor.
Kesin olan bir şey var ki, Türkiye, dış enerji bağımlılığını azaltma, yenilenebilir kaynakları etkin bir şekilde kullanma, nükleer enerjiye geçiş yapma, enerji taşıma ve transmisyon ağlarını geliştirme, yeni keşfedilen petrol ve gaz rezervlerini değerlendirme ve yurtdışında yatırımlar yapma çabalarıyla uluslararası profilini artırıyor.
Bu girişimlerin gerçekçiliği ve maliyet etkinliği konusundaki endişeler bulunmasına rağmen, Türkiye’nin enerji güvenliğini, ekonomik büyümesini ve sürdürülebilirlik hedeflerini sağlıklı bir şekilde dengeleyebilmesi, bu alandaki başarısını kritik bir şekilde değerlendirmeyi gerektiriyor.”Mehmet Bey’in analiziyle, Türkiye’nin enerji politikaları paralel ilerliyor. Ancak bu stratejik alanda daha çok gidilecek yol var. Bunu da başaracağız.
“Eskişehir Beylikova’da önemli nadir toprak elementleri rezervleri keşfetmesi, küresel ölçekte büyük bir ilgi uyandırdı.”
Petrolün yerine enerji kaynağı arayışları gündeme girdiğinden beri, gözler nadir toprak elementlerine dönmüş vaziyette. Türkiye’nin bor rezervleri, Eskişehir Beylikova’da keşfedilen nadir toprak elementleri ‘büyük oyuncu’ olma yolunda sağlam bir adım olarak kabul ediliyor. Bunu da yorumluyor sayın Öğütçü
Mehmet Öğütçü: ‘’ Yeni küresel enerji düzeninde lityum, kobalt ve nikel gibi kritik minerallerle birlikte nadir toprak elementleri (NTE), fosil yakıtlar kadar hayati hale gelmiştir. Bu minerallerin işlenmesi, tedarik zinciri güvenliği ve ilgili endişeler, önümüzdeki yıllarda dikkatimizin merkezinde olacaktır.
Türkiye’nin Eskişehir Beylikova’da önemli nadir toprak elementleri rezervleri keşfetmesi, küresel ölçekte büyük bir ilgi uyandırdı. Bağımsız uzmanlar, henüz bu rezervleri resmi raporlarla doğrulamamış olsalar da, Türkiye’nin Çin’den sonra en büyük NTE rezervlerine sahip olduğu iddia ediliyor.
Ancak, asıl zorluk bu kaynakların nasıl çıkarılıp işleneceğidir.
Küresel NTE pazarı son derece rekabetçi bir yapıya sahip olup, Çin, hem hammadde çıkarımı hem de yüksek teknolojili ürünlere dönüştürme alanında lider konumda. Bu durum dünya çapında endişelere yol açmaktadır.
Türkiye’nin bu alanda başarılı olabilmesi için sadece yatırıma değil, aynı zamanda teknoloji, finansman ve uzmanlığa da ihtiyacı olacaktır. Türkiye, mevcut durumda gerekli altyapıya sahip olmadığından, nadir toprak elementleri pazarında etkili bir oyuncu haline gelmesi yıllar alabilir.
Dolayısıyla, bu keşiflerin hemen ve önemli bir ekonomik katkı sağlayacağına dair iyimser tahminler gerçekçi olmayabilir.’’Önceki dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Ak Parti Eskişehir Milletvekili Fatih Dönmez’in Beylikova’daki NTE rezervlerinin ortaya çıkarılmasında önemli katkısı oldu. Bu konuda Kanal 26 televizyonumuzda katıldığı Gündem Özel programında, “Türkiye maden çeşitliliği açısından zengin bil ülke” açıklamasını yaparken, dünyanın ikinci büyük NTE rezervinin Beylikova’da bulunduğunu söyledi. Bilinen birinci rezerv büyüklüğü de Çin’de. Sayın Dönmez Beylikova’da 690 milyon tonluk bir cevherin söz konusu olduğunu söyledi. Bir pilot tesis var ve endüstriyel anlamda bakanlığın çalışmaları devam ediyor. Yakın gelecekte, aynı bor madeninde olduğu gibi nadir toprak elementlerinin yeryüzüne çıkarılıp, işlenmesi ve ekonomiye kazandırılması konusunda Eskişehir ve tabi ki Türkiye çok önemli bir oyuncu olacak.