Açık açık söylemem gerekirse benim yeniden 'düzenli' yazı yazmak gibi bir fikrim de niyetim de yoktu efendim. Yeni çalışma arkadaşlarımdan Feridun Gökkaya ve Aybüke İnce yüzünden başladım. Birkaç aydır 26 Medya Grup Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Yıldırım'a bazen açıktan bazen de gizli gizli o kadar baskı yaptı ki bu isimler, sonunda ben de düzenli olarak yazmaya başlamak zorunda kaldım! Yazılarımdan memnun olanlar ve okumaktan keyif alacak olanlar bu memnuniyetinin sorumlusu olarak Gökhan Yıldırım'ı görebilir, ancak "nereden çıktı yine bu kel kafa, ne güzel takılıyorduk böyle" diye şikayet edecek olanlar bilsin ki, Gökkaya ve İnce yüzünden başlarına gelecek bütün bu sıkıntılar. Benden söylemesi...
Sakarya, Anadolu, Sonhaber ve 2Eylül gazetelerinden sonra Milli İrade gazetesinde de yazı yazmış ve sizlerle paylaşmış olacağım efendim bundan sonraları... Böylece, Eskişehir gazetelerinin yüzde 50'sinden fazlasında yazım yayınlanmış olacak. Tabii ki bana bugüne kadar yazı yazdırmayan Şehir, İstikbal ve Yenigün gazetelerine teessüflerimi de buradan şıftırtmayı görev olarak gördüğümü de belirtmek istiyorum!
Neyse hemen konumuza girelim ki sevgili Yazı İşleri Müdürümüz Onur Şentürk'ün fırçalarına mazhar olmayayım, 'Bu kadar uzun yazı mı olur' diye...
***
10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü nedeniyle birkaç gündür evimde eşim ve kızımla yemek yeme şansım olmadı!
Sağ olsunlar Cumhuriyet Başsavcılığı, Baro, Valilik, AK Parti, Büyükşehir-Odunpazarı-Tepebaşı belediyeleri, Eğitim Bir Sen ve Anadolu Üniversitesi'nin organizasyonunda yıllardır göremediğim birçok meslektaşım dahil sanki Eskişehir'de çalışan her gazeteci ile bir araya geldik...
Bütün bu yemeklerde konuşulan iki konu oldu ve bu iki konunun da ana aktörü Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Yılmaz Karaca idi...
Üç belediyemizin ortak düzenlediği yemekte Yılmaz Karaca'ya her zamanki gibi söz verildi ve kendileri "Türkiye medyasındaki sorunlardan" bahsetti! Başkan Karaca'yı dinleyince Türkiye'de medyanın iktidar partisinin büyük, çok büyük baskısı ile inim inim inlediğini düşünmeye başladık! Yılmaz Karaca, "Bugün öğle yemeğinde bir araya geldiğimiz iktidar partisi milletvekiline bu sorunları anlatmaya tenezzül etmedim" diye söze başlayınca, aklıma hemen, yemekten sonra çekilen toplu fotoğrafta Eskişehir milletvekili Prof.Dr. Ayşen Gürcan hocamızın yanında yer almak için ben dahil kimleri ittirdiği geldi...
AK Parti'nin yemeğinde, Türkiye Gazeteciler Sendikası Eskişehir temsilcisi Şenay Bilik Yıldırım'ın bütün samimiyeti ile medya sektöründeki sorunları anlatması üzerine, Yılmaz Karaca'nın neden söz almadığını merak etmiştim, akşam yemeğinde öğrendik ki, "tenezzül etmemiş" kendileri...
Oysa Bilik Yıldırım çok net anlatmıştı: "Medya sektöründe çok net bir sorun var. Çalışanların büyük bir bölümü asgari ücret düzeyinde maaş alıyor ve sendikalaşma çalışmalarımız patronlar tarafından engelleniyor..."
Bendeniz de söz alıp, 1990'ların başında mesleğe başladığımda sigorta ve asgari ücrete kavuşmak için 5 yıl beklediğimi aktardıktan sonra, "Tabii ki şu anda sıkıntı yaşayan arkadaşların dertlerini küçümseme niyetinde değilim, ancak 90'larda yaşadığımız büyük sorunların çok azı şimdilerde yaşanıyor. Bizim ustalarımız da 80 ve 70'lerde, daha büyük sorunlarla uğraştıklarını anlatırlardı. Bir iyiye doğru gidiş var, ancak yeterli mi tartışılır" dedim...
Yılmaz Karaca, 2004 yılında çalıştığım gazeteden patronumdur, ben de o zaman yaşadığımız tartışmalar aklına geldiği için AK Parti yemeğinde söz al(a)madığını düşünmüştüm, meğerse 'milletvekilinin yüzüne söylemeye tenezzül etmemiş' kendileri...
***
Benim en büyük sorunum 'kısa yazamamak' her zaman söylerim...
Yılmaz Karaca'nın, akşam yemeğinde yaptığı ve 'patronlar' masasına oturduktan sonra büyük tepki gördüğü konuşmasında, AK Parti'ye yaptığı haksızlıklarla ilgili yazacağım bir dolu şey var tabii ki, ancak dedim ya, Onur Şentürk'ten, daha ilk yazıda fırça yememek gerek...
Yılmaz Karaca, iktidar partisi yüzünden çalışanların sigortasız ve asgari ücretin altında paralar aldığını iddia etti. Tam bu sözleri söylerken, 20 yıl önce, patronumken, kendisiyle yaptığım "Ben mesleğe başlarken çok mağdur oldum, şimdi mesleğe başlayan arkadaşlarıma aynı şeylerin yapılmasına müsaade edemem. Bu gazetede kimse sigortasız ve asgari ücretin altında çalışamaz" tartışmalarımız aklıma geldi...
Ve hemen ardından başka gazetelerde kendisinin patronajında çalışırken mağdur edildikleri için kendisiyle (hâlâ) mahkemelik olan meslektaşlarım yanıma geldi...
Başkan Karaca sıkıntıların bütün sorumlusu olarak (Biraz da salondaki CHP'lilerin hoşuna gitsin diye sanırım) iktidar partisini gösteriyor, ama 40 yıldan fazladır Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak; çalışan gazetecilerin sorunlarını çözmek için kendisinin hangi bedelleri ödediğinden de bahsetmesi gerekir, haksız mıyım? Ve maalesef böyle bir çabasından bahsetmenin imkânsızlığı da karşımızda gün gibi duruyor...
Bu 10 Ocak sürecinde gördük ki, Yılmaz Karaca, meslektaşlarımın büyük bir çoğunluğu tarafından 'kendilerinin temsilcisi' olarak kabul edilmiyor. Valiliğin kahvaltısı ve akşam yemeğinde gördük ki, patronlar tarafından da 'temsilci' olarak görülmüyor...
Eeee insan o zaman ister istemez soruyor: "Bütün kurumlar neden her törende kendisine mikrofon uzatıyor?"
İktidar partisinin temsilcilerine bir şeyler anlatmaya tenezzül etmiyor!
CHP'lilere anlattıkları sorunların büyük kısmının sorumluları arasında da kendisi yer alıyor...
Eeee, o zaman insan, "Yeni şeyler söylemek, bu sözleri yeni kişilerden duymak lazım cancağımız" demekten başka bir şey kalmıyor!