Tiyatronun en etkili figürlerinden biri olan Bertolt Brecht, sahne sanatlarına getirdiği radikal yaklaşımlarla bilinir. Alman yazar, şair ve tiyatro yönetmeni olan Brecht, “epik tiyatro” adını verdiği kavramla, geleneksel tiyatro anlayışını kökten değiştirmiştir. Oyunlarında toplumsal ve siyasal sorunlara dikkat çekmiş, izleyiciyi edilgen bir seyirci olmaktan çıkararak aktif bir düşünüre dönüştürm

Brecht'in tiyatrosunun merkezinde yer alan epik tiyatro anlayışı, geleneksel Aristotelesçi dramatik yapıyı reddeder. Aristoteles'in katharsis kavramını eleştiren Brecht, izleyicinin duygusal olarak oyuna kaptırılması yerine, olayları eleştirisel bir gözle değerlendirmesini istemiştir. Bu amaca ulaşmak için kullandığı en önemli tekniklerden biri, “yabancılaştırma”dır. Oyuncuların karakterlerine mesafeli durmaları, seyircinin olaylara alışılagelmiş şekilde empati kurmasını engeller.

Brecht'in oyunlarında sahne dekorları, kostümler ve ışık kullanımı da yabancılaştırma etkisine hizmet eder. Oyuncular bazen seyirciye doğrudan hitap eder, olaylar arasındaki zaman veya mekan değişimleri çok belirgin bir şekilde gösterilir. Bu sayede seyirci, görmekte olduğu şeyin bir kurgu olduğunu her an hatırlar.

Brecht'in yazıları ve tiyatrosu, yalın ve keskin bir dille gerçekleri ortaya koyar. Brechtyen üslup, ideolojik bir bakışı ve sorgulamaya dayalı bir dışavurumu ifade eder. Onun karakterleri, geleneksel anlamda kahraman değil; çoğu zaman çelişkilerle dolu, hayatta kalma mücadelesi veren ve toplumsal yapının çıkmazlarıyla yüzleşen bireylerdir.

Brecht, radikal fikirleri ve Marksist düşünceleriyle tiyatro anlayışını geliştirdi. 1933 yılında Nazilerin iktidara gelişiyle birlikte Almanya’yı terk etmek zorunda kalan Brecht, bu sürgün yıllarında yaratıcılığının doruklarına ulaştı. ABD’de geçirdiği yıllar, onun tiyatroya dair teorilerini daha da derinleştirirken, sıradan insanların trajedisini ve toplumsal adaletsizlikleri sahneye taşıyan eserler üretmesine yol açtı.

Brecht'in önemli oyunlarından biri olan "Cesaret Ana ve Çocukları" savaşın insanlar üzerindeki yıkıcı etkilerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. 30 Yıl Savaşları'nın ortasında geçen bu oyun, savaşın ekonomik yönüne vurgu yaparak bireysel çıkarlarla toplumsal felaket arasındaki çelişkileri gözler önüne serer.

Bir diğer başyapıtı olan "Sezuan'ın İyi İnsanı", iyilik ve kötülük arasındaki ince çizgiyi sorgular. Oyunun ana karakteri Shen Te, iyi bir insan olmaya çalışrken, hayatta kalabilmek için acımasız davranışlar sergilemek zorunda kalır. Bu çelişki, Brecht'in kapitalist toplum eleştirisini de derinleştirir.

"Galilei'nin Yaşamı" ise bilim ve etik arasındaki ilişkiyi mercek altına alır. Galileo'nun bilimsel gerçeğı kabul ettirmek için otoritelerle uzlaşıya gitmesi, bireysel sorumluluk ve toplumsal çıkar arasındaki gerginliği ortaya koyar.

"Kafkas Tebeşir Dairesi", Brecht'in diyalektik tiyatro anlayışının bir başyapıtı olarak kabul edilir. Bu oyunda, toplumsal adalet, ahlak ve sevgi temalarını işler. Bu oyun, eski bir Çin halk masalına dayansa da Brecht, bu hikayeyi kendi çağının sosyalist ideallerine uygun şekilde yeniden yorumlamıştır.

Yuvarlak Kafalılar ve Sivri Kafalılar oyununda ise toplumun sorunlarını köklü şekilde çözmek yerine, egemen sınıf “Yuvarlak Kafalılar” ve “Sivri Kafalılar” arasında yapay bir ayrım yaratarak halkı birbirine düşman eder. Bu ayrımcılık, Brecht'in yabancılaştırma etkisini kullanarak seyirciye sunulur.

Brecht'in tiyatro anlayışı, döneminde hem büyük bir hayranlık hem de sert eleştiriler almıştır. Onu eleştirenler, oyunlarındaki didaktik tonun sanatsal yaratıcılığı ikinci plana ittiğini iddia ederken, destekçileri ise toplumsal değişim yaratma potansiyelini vurgulamıştır. Brecht'in mirası, bugün de modern tiyatro ve sinemada hissedilmektedir. Onun izinden giden yazar ve yönetmenler, sanatı bir "araç" olarak kullanarak toplumu dönüştürmeyi hedeflemektedir.

Sonuç olarak, Bertolt Brecht, tiyatroya sadece yeni teknikler kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda sanatın toplumsal bir sorumluluk taşıması gerektiği fikrini de öne çıkarmıştır. Brecht tiyatrosu, yalnızca sahneye değil, izleyicinin zihnine de dokunur. Öyle ki oyun bittiğinde Brech’in asıl oyunu başlar, zihnimizde sorular uyandırır, bizi sorgulamaya ve düşünmeye iter. Oyunda yaşanan olaylar şüphesiz gerçekte yaşanan olayların da yansımasıdır ve günümüze ışık tutarak bizde farkındalık uyandırmayı amaçlar.