Özellikle Ortadoğu coğrafyasında, ya da şu daha doğru bir anlatım olur: Gelişememiş veya gelişime eğilimi olan ülkelerde bana göre çok yanlış bir anlayış var.

Koltuğu sahiplenme anlayışı!

Bir kişi, bir kurumun yönetici koltuğuna oturduğunda,alimallah kalkmayı bilmez ve o koltuktan kalmamak için her şeyi yapmaya hazırdır ve yapar da.

Tüm koltuk sahipleri için bu geçerli midir?

Elbette nadiren de olsa, ‘numune olarak al vitrine koy’ denilebilecek isimlerçıkmıyor değil.

Nihayet bir tane Eskişehir’de rastladık.

Eskişehir Sanayi Odası (ESO) Başkanı Celalettin Kesikbaş’tan bahsediyorum!

*

Kesikbaş, ES TV ekranlarında, 4 Ekim’de gerçekleştirilecek olan ESO kongresi öncesinde örnek teşkil edecek bir çıkış yaptı ve özetle dedi ki: Bir dönem ESO’ya başkanlık yaptım, ikinci dönem için de adayım, ancak ikinci dönem son!

Dilerseniz, şimdi, Kesikbaş’ın o açıklamasının detayını okuyalım:

‘ARTIK OLGUNLUK DÖNEMİMİZ’

“İlk dönemler biraz daha hazırlık ve projelerin başlangıcı olarak devam ediyor. İki dönem oldukça kıymetli ve önemli. Bizim de artık olgunluk dönemimiz. Nadir Bey (Nadir Küpeli) ve ekibinin de olgunluk dönemi. Doğal olarak bu ikinci dönemlerde çok daha başarılı olacağımıza inanıyoruz. Bundan daha fazla görevde kalırsak bu iyi mi olur kötü mü olur, bu başka bir konu. Ama bence iki dönem herkes için son derece kıymetli ve yeterli. Biz ikinci dönemimizde de iyi bir şekilde çalışacağız. Biz Eskişehir Sanayi Odası olarak hep çıtayı yükseltmeye çalıştık. Benim üçüncü dönemde aday olma gibi bir niyetim yok. Tabii çok niyet okumaya gerek yok ama benim öyle bir niyetim yok. İki dönem gerçekten keyifli. Ben iki dönem sonra insanların artık yapabileceklerinin optimumunu yapacaklarını düşünüyorum. Üçüncü dönemler, dördüncü dönemler belki bu işin keki, kreması olabilir. Ama bize kek, krema lazım değil. Bana göre iki dönem başarıya erişmek, ulaşmak, o çıtayı biraz daha yukarıya çıkarmak, temsiliyet kabiliyetini biraz daha yukarıya çıkarabilmek açısından önemli.

‘SANAYİ ESKİŞEHİR İÇİN BÜYÜK DEĞER ÜRETİYOR’

Biz Eskişehir Sanayi Odası’nı dört yıl içerisinde gerçekten bir marka haline getirmek için çok çalıştık. Bunu yaparken sadece Eskişehir özelinde değil, çevre illerde de yapmaya çalıştık; Ankara’da da yapmaya çalıştık, Türkiye’de de yapmaya çalıştık. Ne kadar marka değeriniz artarsa o kadar sazınız sözünüz dinlenir, insanlar size o kadar güvenir.Çünkü o kurum kimliğini oluşturduktan ve o değeri en üst seviyeye çıkardıktan sonra çok daha dinlenilir ve o kurum, bir şey diyorsa bunun arkasında mutlaka bir gerçeklik payı vardır diye hesap edilir. O nedenle Eskişehir Sanayi Odası olarak, tüm arkadaşlarımızla bunu başardığımıza inanıyorum. Eskişehir’de 4-5 yıl önce Sanayi Odası bu kadar kentin içinde değildi, bu kadar insana değmiyordu. Bakın biz şöyle büyük bir aileyiz. Eskişehir’de yaklaşık olarak 6 milyar dolar ciro üretiyoruz. Yaklaşık üç buçuk milyar dolar ihracat yapıyoruz. Yaklaşık 90 bin çalışanımız var. Her aileyi üç ile çarparsanız bugün 250 bin 300 bin insanın yaşam mahaline giriyoruz. Bir şekilde onlara değiyoruz. İşte sosyal yardımlarıyla, kentin içerisindeki kültürel aktiviteleriyle, sanayicimizle, mavi yakamızla ve beyaz yakamızla bir bütün oluyoruz. Aslında baktığımız zaman Eskişehir sanayisi, Eskişehir Sanayi Odası’nın bağlı bulunduğu birlik, bütünlük aslında.Çok da büyük bir değer üretiyor insanlar için, şehir için.”

*

Başkan Kesikbaş’ın açıklamasını okudunuz. İfadeleri net. İkinci dönemin sonunda ESO’ya aday olmayacağını söylüyor. Peki, şimdi size soruyorum:Şöyle bir çevrenize göz gezdirdiğinizde, bu değerde bir tavır gösteren isim görebiliyor musunuz?

Her neyse…

Bir konu daha işleyeceğim için bu kısmı tadında bırakalım, zira anlayana sivrisinek saz…

*

Eskişehir için pek çok yakıştırma yaparız.

Öğrenci şehri, eğitim şehri, turizm şehri, spor şehri, sanayi şehri…

Sanayi şehri?

Evet, bazılarının Eskişehir için sanayi şehri yakıştırması yapması bana hep enteresan gelmiştir, çünkü verilere bakıldığında gerçek dışı olduğu aslında net olarak görülmekte. Fakat niçin görülmek istenmiyor, kompleks yapılıyor, bunu anlamak mümkün değil.

*

Peki, Eskişehir’in sanayi odası başkanı Celalettin Kesikbaş, bu konuda ne düşünüyor?

Okuyalım…

NE SANAYİ NE TARIM ŞEHRİ

“Eskişehir bir sanayi kenti değil. Evet önemli bir kent ama baktığınız zaman yüzde yüz sanayi kenti diyemem. Neticede bir turizm kenti olma yolunda güzel adımlar atıyor. Bir üniversite, öğrenci kenti olması güzel. Hizmetlerle ilgili gayet güzel şirketlerimiz var. Bir tarım kenti olduğunu söyleyemem, çünkü tarım yapılma oranı Eskişehir’de yüzde 7. Çünkü zaten kent nüfusunun yüzde 92’si Eskişehir merkezinde yaşıyor, dolayısıyla tarım toplumu zaten diyemeyiz.

BİLECİK BİLE ESKİŞEHİR’İN ÖNÜNDE

Şimdi, evet, sanayi kenti olmak gerekiyor ancak bu hunharca, vahşice bir sanayi kenti olmak anlamına gelmiyor. Bu işin derli toplu olması gerekiyor. Mesela Almanya’nın yüzde 4’ü sanayi arazilerinden oluşuyor. Eskişehir’de bu rakam binde 5. Bursa’da bile yüzde 1 değil. Dolayısıyla sizin ihracattaki ve gayri safi yurt içi hasıladaki rakamlarınız Eskişehir’de 10 bin dolar. Bakın kişi başına düşen gayri safi milli hasılada Bilecik bile bizden daha iyi. Bu değerlere bakıldığı zaman Eskişehir sanayi kenti değil. Olmalı mı? Elbette olmalı. Mesela İtalya’da Torino kenti ciddi bir sanayi şehridir. Aynı zamanda tarihle iç içedir, kültürle iç içedir, futbolla iç içedir. Mekanlar, imkanlar, ortam çok iyi düzenlenmiş. Bizim bu işe kırsaldan başlamamız gerekiyor. Bu iş her şeyi şehrin merkezine getirerek oluşturabileceğimiz bir altyapı değil.Biz Sanayi Odası olarak bunun planlarını yaptık. Ama konjonktürü bekliyoruz, zamanı bekliyoruz.”

*

Celalettin Kesikbaş’ın bu anlatımından sonra sanayi şehri iddiasında bulunanların ellerini göreyim?

Bu noktada Kesikbaş’ın düzenli sanayileşme konusunda “biz bunun planlarını yaptık. Ama konjonktürü bekliyoruz, zamanı bekliyoruz” demesi aslında bir serzeniş.

Niye?

Yine Kesikbaş’ın anlatımıyla nedenini açıklayayım.

Başkan Kesikbaş, URAYSİM veihtisas organize sanayiler konularına ilişkin görüşlerini açıkladığı günlerde,hızlı reflekslerle ve uzun süre dayak yediğini ifade etti.

İşte size neden…

Demek ki ‘şehir dinamikleri’, düzenli sanayileşme konusuna henüz hazır değil.

O nedenle daha uygun bir zaman ve ‘konjonktür değişimi’ bekleniyor…