Dündar Ünlü, sobalı bir evde, köy hayatının içinde sade ve doğayla iç içe bir çocukluk geçirdi. Babasından masal dinlemeyi çok sevdiğini dile getirdi. Öyle ki aynı masalı defalarca anlattırırmış. Çocukluk yıllarında oyuncaklarıyla tek başına uzun zaman geçirdiğini hatırlıyor ve zorluklarla dolu o günlerde, hayal gücü sayesinde kendi oyunlarını yaratmayı da öğrenmiş.
Babası “gönderelim meslek lisesine meslek sahibi olsun” demiş ve bu yüzden kalıp tesviye bölümünde okumaya başlamış. Ancak kendisi bu alanda ilgisi ya da yeteneği olmadığını hissetmiş. O yüzden bu bölümü sevemediğini dile getirdi. Hep “Eğer sevdiğiniz işi yapıyorsanız, hiç çalışmamışsınız demektir” sözünü benimseyerek doğru olanı bulma yolunda çabalarını sürdürmüş ve mali müşavir olma yolunu seçmiş.
Ünlü’nün hayatı aynı zamanda 16 yıl süren aktif bir siyaset hayatıyla da şekillendi. Beş seçim ve bir darbe dönemi geçirdi, bu zorlu süreçlerin her birini gayretle tamamladı.
Kitap okumayı çok seven Dündar bey, Kemal Tahir’e olan ilgisinden de bahsetti ve onu okumayı çok sevdiğini belirtti. Özellikle 12 yaşında, "Çalışmadan, mücadele etmeden hiçbir şey elde edilemez" diye bir not bırakmıştı günlüğüne. Bu not, hayatına yön veren bir düşünce haline geldi.
Kendisini disiplinli bir olarak tanımladı. Sabahları kalktığında her şeyin planlı olmasını sevdiğini, plan yapmanın ona huzur verdiğini söyledi. Her gün mutlaka kitap okuduğunu ve kitaplarla kurduğu bağın, onu başka dünyalara taşıdığının altını çizdi. Özellikle dolma kalemlere ayrı bir ilgisi var kendisinin öyle ki kalemi canlı bir mekanizma gibi görüyor.
Kaset ve plaklara olan tutkusu, onun nostaljiye olan sevgisini bize anlatıyor adeta. Güvercinlere olan sevgisi ve kağıt kaleme olan ilgisi, onun ruhunun ne kadar derin olduğunun göstergesi. 
Sağlık dışında çözülmeyen hiçbir mesele olmadığını vurguladı. Ona göre, zorluklar insanı başka bir yola sevk eder ve her karanlık durum, bir ışığa dönüşme potansiyeline sahiptir.
Son olarak Dündar Ünlü hayatı Hemingway'in şu sözleriyle anlatmayı tercih etti: “Yaşamak bir tepenin yamacındaki rüzgarla salınan bir buğday tarlasıydı.”  
Ben de “o rüzgarla büyümüş, hayatı sorgulamış ve kendini geliştirmiş ruhlarla sohbet etmek bir şanstır.” diyerek noktalıyorum yazımı.