Merhaba Sayın Okurlar, Millet olarak bugünlerde daha çok kaygı duyduğumuz Türkiye’nin geleceğidir. Peki! Bu kaygı nasıl oluştu? Ülkemizde 2000 li yıllardan sonra neler değişti? Yanlış kararlar, uygulamalar nelerdi? Ülke basınında da dile getirilenlerden bazılarını paylaşmak istedim. Hatırlayalım! İşte O Zamanlar! Vatan-Millet, kaygısı yoktu! Etnik ve mezhep ayrımcılığı yapılmıyordu. Çünkü ülkemizin devlet teşkilat yapısı, bölünmez bütünlüğü Anayasa’nın ilk dört maddesi ile hakkıyla uygulanıyordu. Devletin üniter yapısı bozulmaya yüz tutmamıştı. Türk Devlet Geleneği esasına göre hareket edilirdi. İstiklal Marşımız, Andımız gümbür, gümbür okunuyordu. Milli bayramlar milli şuur ve coşku ile kutlanıyordu. Kamu kuruluşlarına ait bazı binalardan TC sökülmemişti. Habur rezaleti yaşanmamış, Bebek katiline sayın denmemiş, görüşme yapılmamış, bilakis! Mücadele edilmiş, müzakere yapılmamıştı. Camiler siyaset malzemesi ve gösteriş olarak kullanılmamış, Din istismarı yapılmamıştı. İslâm Dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP eş başkanı yoktu. Türk askerinin başına ABD güçleri tarafından çuval geçirilmemişti. Oslo görüşmeleri olarak bilinen Mit-Pkk ile gizli görüşme masasına oturulmamıştı. Eğitim, sağlık düzeni defalarca değiştirip alt üst edilmemişti. KİT’ler özelleştirilip, yabancılara satılmamıştı. Orman arazilerini satıp ranta çeviren de yoktu. Çiftçi devlet desteği alıyor, üretiyor, hayvancılık yapıyordu. Türkiye bir tarım ülkesi olmasına rağmen, Belçika büyüklüğünde tarım arazisi zorunlu nadasa bırakılmamıştı. Kurban bayramında ithal angus kesilmiyor, samanı ithal etmiyordu. Hayvancılık destekleniyordu. Millet yerli eti bu kadar pahada almıyordu. Memur zam isteyince “IMF’yi ikna edin”, denmemişti. Emekli, Esnaf kaderine terk edilmemişti. Karşılıksız çek, protestolu senetler oranı hiç bu kadar yükselmemiş. Kredi Kartı, Kurumsal ve Tüketici Kredisi kullanımındaki borç oranı vatandaşın belini bükmemişti. İcra dairesi açılışı “Açılış” programlarına dahil olmamıştı. İşsizlik hiç bu kadar artmamıştı. “Kadın çalışmasın evde otursun” denmemişti. Kadının iş hayatında olması işsizlik oranını yükselten unsur gösterilmemişti. Fakirin, zenginin sofrasındaki kuru fasulye, patates hiç bu kadar pahada olmamıştı. Mutfaklar kararmamış, ocaklar sönmemişti. Maaş’ nın 3/1’ni altı ay yakıt gideri olarak vermiyordu. Soma’da, işçiler ölüme terk edilmemişti. Ülkemizin adı dört parçalı bölünmenin bir parçası olarak gösterilmemişti. Kürt sorunu, Açılım, Yol Haritası, Süreç, Gündem kelimelerinin anlamı dahi yoktu. Eyalet sistemine çeviren büyük zehir yasası yoktu. Kediler trafolara çıkmıyor, ülke karanlığa gömülmüyordu. Özgür basına müdahale de yoktu. Fikri hür, vicdanı hür bir Millet anlayışı vardı. Hürriyeti’nden korkmuyordu. Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala,nın “Şu anda emniyette daire başkanlığı seviyesinde istihbarat örgütümüz var. 7 bin çalışanın 6 bin 500’ü bu FETÖ örgütüne bağlıydı; 81 ilin 74′ünün emniyet müdürü de FETÖ’cüydü” sözleri ile kaygımız katlandı… Peki, Bu terör örgütü FETÖ’cüler devlete nasıl yerleşti? Sorusu akla gelmez mi? Ülke gidişatındaki bu değişimler, uygulamalar bir vatandaş olarak bende de endişe uyandırıyor. Yine bir vatandaş olarak hangi siyasi parti olursa olsun, Aziz Türk Milleti’ne yüzde yüz sahip çıkan, Milli değerlerini koruyan bir anlayışta olması, buna göre ülke yönetiminde yer alması ve Devlet kurumlarından tüm hainlerle birlikte, TBMM’deki hainlerin de temizlenmesi en büyük temennim. Lütfen mukaddes değerlerimize artık sahip çıkın, Ülkemizi karanlığa gömmek isteyen iç ve dış düşmanlara fırsat vermeyin… Türk Milleti’ni dinleyin ve kanmayın! Esen kalın.