Teğmenlerimizin TSK'dan ihraç edilmesiyle ilgili yazmam için bana birçok mesaj geldi. Hatta tepkisiz kaldığımı düşünerek kırılıp kızanlar da olmuş. Pek çok kişi kendi fikrini belirterek yazmış. Birbirinden farklı düşünen herkes bu konuda haklı. Ben ise olayı iyice araştırmadan ve detaylarına dair tam anlamıyla fikir sahibi olmadan yazmak istemedim. Şimdi görüşlerimi açıkça ifade edebilirim çünkü yeteri kadar araştırdım. Bana gelen iki farklı görüşteki mesajlar şöyleydi:


'Teğmenlerimiz, Mustafa Kemal Atatürk'ü andıkları için ihraç edildi. Böyle bir şey olabilir mi?'
'Emirleri çiğneyerek törenin akışına uymayan davranışlarda bulunmuşlar. Tabii ki bir yaptırımı olacak'


Bilen bilir ben Mustafa Kemal Atatürk'ün adını duyunca dahi irkilirim, gözlerim dolar ve karşılaştığı bütün zorlukları sanki onunla beraber yaşamış gibi sahiplenirim. Ben ve benim gibiler için Ata, yalnızca bir lider değil ustadır. Onun gibi olmak mümkün olmasa da fikirlerini hayata geçirebilmek için bu dünya üzerinde çalışmak, emek vermek istiyorum. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti için değil dünya için çalışmaktan bahsediyorum çünkü o öyle yapmıştı. Genç yaşında ülkelere kafa tutmuş ve başarılı olmuştu. O -çoğu kabul etmese de- ırkçılığa yakın bir sevdayla Türk  milletine bağlıydı. Halkını her şeyden üstün görüyor ve tarihine sahip çıkıyordu. 
Şimdi durumu teğmenlerimizin ihraç edilmesiyle ilişkilendirelim... 
Her şeyden önemlisi Atatürk, bir komutandı. Peki, askerler onun emirlerine uymasalardı ne olurdu? Keza emirlerine uymayanlar da olmuştu. Onları da şu an hain olarak anıyoruz...
Bizim kabul etmemiz gereken husus, askerler emirlere uymak zorundadır. Evet bizim kanımızda askere, polise ve güvenlik birimlerine karşı duyduğumuz bir manevi değer var. Ama şunu unutmamalıyız ki onlar, kendi iç düşüncelerinden arındırılmak için eğitilirler. Ve eğer bir asker emirlere itaat etmiyorsa devlet gerekeni yapmalıdır. Burada yaşanan mevzu, askerlerin Mustafa Kemal Atatürk sevgisi değil, emirlere itaatsizliğidir. Devlet, isimlerin ötesindedir. Türkiye Cumhuriyeti, var olmak için sınırlarını kanla çizmiştir. Kimsenin bu düzeni bozmasına izin verilemez. Hatta açığa alınan teğmenlerin, törende gerçekleştirecekleri itaatsizliği planladıkları bile söylendi. Bugün 'törenin akışına' uymayan biri, yarın bir savaşta emirlere karşı çıkabilir ve bu hepimizin sonu olur... Devlet ise bunu göze almaz. Açığa izin vermez.
Bir de diğer açıdan bakalım...
Ata'ya gönülden bağlı olan bizler için durumun ilk lanse ediliş biçimi çok rahatsız ediciydi. ''Mustafa Kemal'in askerleriyiz' dedikleri için, onu andıkları için açığa alındılar' denmişti. Hepimiz tedirgin olduk elbette. Kimseye bunu düşündürmemek adına bu gibi törenlerde Mustafa Kemal Atatürk daha çok yad edilebilir. Her yere fotoğrafını koymaktan bahsetmiyorum tabii. Görüşleri ya da milleti için yaptıkları hem askerlere motivasyon olması hem de yanlış anlaşılmalara mahal verilmemesi için böyle zamanlarda kullanılabilir. 
Mustafa Kemal Atatürk, hem kalbimizin hem de mantığımızın kendisidir. 
Türkiye Cumhuriyeti ise onun da söylediği gibi her şeyin ötesi ve üstündedir.