Uzman Doktor iken yolu Eskişehir’e düşüveren bir bilim insanı hekim.
Prof. Dr. Hikmet HASSA
-Yaşam felsefesini “çalışmak, hep çalışmak üzerine kuran ve bunu da “Hayatta boş gün yoktur, boş geçirilen gün vardır.” Sözleriyle anlamlandırıyor Dr. Hassa..
-İyi insan olmak!..
Bu üç sözcüğün altı nasıl doldurulur?
Kendime sorduğumda, bu çok kullanılan tanımlamayı nasıl anlatmalıyım sorusu ile karşılaştım. Özet yanıtını da buraya yazmalıyım;
-Dürüst ve ahlaklı, çalışkan ve ilkeli, çevresine ve genelde topluma yararlı kişilik oluşturan bir kimlik…
Bunları anlamlandırmak da kuşkusuz kişinin elinde olan, yakın çevresinden edindiği olumluluklarla, eğitimi bütünleştirip, kader çizgisinin yönlendirdiği yolda yürüyüp, geliştirdiğinde “iyi insan” portresi çıkıyor ortaya.
Pek çok insan tanıdım bunların asgarisine uyum sağlayan. Şu an düşünüyorum da onların üst sıralarında yer verdiğim biri de söyleşi konuğum;
- Prof. Dr. Hikmet Hassa…
Kendisini uzun yıllardır tanıyorum da “bizzat kendi” başlasın anlatmaya.
“Dr. Hikmet Hassa, 12.04.1949 Ankara doğumlu. İlk, orta, lise öğrenimlerini bu şehirde tamamlamış, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1973 yılında mezun olmuş…”
İşte tam bu noktada başlıyor Dr. Hassa’nın “baş döndüren” kariyer basamaklarını birer birer atlatan yükselişi;
“Yine aynı üniversitede adın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalından (kısaca ABD) 1977 yılında uzmanlığını almıştır. Rahmetli Prof. Dr. Orhan Karacadağ ile o zamanki adı Anadolu Üniversitesi olan şimdiki Osmangazi Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD’nın kuruculuğunda bulunmuş olup, 1982 yılında doçent, 1998 yılında da Profesör kadrosuna atanmıştır.
1977 yılından yaşça emekli olduğu 2016 yılı 12 nisan tarihine kadar da Osmangazi Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD’daki görevini sürdürmüştür.”
Çok, çok özet, bu kadar özgeçmiş. Daha fazlası, O’na ve bana kalmış!..
***
Liseyi bitirdikten sonra “başka meslekler” de gençlik hayalleri arasındadır. Örneğin askeri pilotluk, olmadı Siyasal Bilgilere girip, “Hariciyeci olmak” gibi. Bir de eczacı olmak düşüncesi. Nedeni de kısa yoldan hayata atılmak.
Sonunda Veteriner Hekim olan babası Osman Bey ile oturup, kararlaştırırlar;
-Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi!..
Kariyerinde ulaştığı noktalara bakınca “iyi bir tercih olmuş” diye düşündüm kendimce. Hadi bir parça bencillik yapayım!
-Öyle olmasa nasıl tanıyacaktım Dr. Hassa’yı!..
***
Yeri gelmişken o tanışmayı da anlamam gerek.
Yeni evliyim, eşim bir “düşük soru” yaşıyor. Derler ya, gitmediğimiz doktor kalmadı. Bir nedenle, o sıralar yeni kurulmuş Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Başhekimi Prof. Dr. Orhan Karacadağ ile tanıştım. Durumu özetleyince “Dr. Okan Say’a gidiniz” önerisinde bulundu. Gittik, onunla tanıştık, tedaviye başlandı. Üçüncü randevuydu. Okan Bey izinliymiş sanırım. Karşımıza bir başka genç uzman çıktı; Dr.Hikmet Hassa!..
“Dosyasına bir bakalım” dedi kısaca. Baktı ve muayene sonrası Kapıda bekleyen bana “Bulduk galiba” deyince, bizde bir umut!.. Ankara’da, Hacettepe ve Hıfzısıhha Enstitüsünden iki tahlil istedi. Tahliller gelince de “teşhis ve tedaviyi” tanımlamıştı;
-Tokzaplazmasis, tedavi Daraprim.
Türkçelerini de öğrendik. Halk arasındaki adıyla “Kedi-köpek” hastalığı, Daraprim de sıtma tedavisinde kullanılan, bildiğimiz Kinin!...
Sonuçta bir kızımız oldu; Duygu. Oysa biz erkek olmasını bekliyorduk, ardını da kararlaştırmıştık; Hikmet!.. Bu kez ikinci kızımız oldu; Rengin. Doğumun Hikmet’inden sual olunmaz elbet!.. Ne yapalım, biz de eşi Çocuk doktoru Rengin Hassa’nın adına verdik kendisine...
Ne güzel! Rengin Hanım çocuklarımın doktoru, Hikmet bey ise onların da doğum doktoru olacaktır…
Neden Eskişehir?
Dr. Hassa, lise sonrası muhtemel meslek tercihlerini sıralarken, ”İstediğim tüm Üniversiteler Ankara’daydı” yanıtını vermişti. Bir tür Ankara sevdası, demiştim aklımca. Bunun üzerine “tıp sonrası Niçin Eskişehir” sorusunu yönelttim kendisine. Öyle ya, kariyer basamaklarını Hacettepe gibi bir üniversitede sürdürmek varken…
“-ABD Hocam Orhan Karacadağ’ın teklifi gelince düşündüm bir an. Ayrıca yeni bir kuruluşta görev üstlenmek düşüncesi ilginç geldi bana.”
Bu teklif ve idealist düşünce sonucu, bizim şehre düşmüştür yolu. Bir tür “kader çizgisi” gibi. Tam da düşündüğü gibi “yeni bir kuruluştur” Fakülte ve Hastane. “Neresiydi ora?” derseniz, yaşı 50’lerin altında olanlara anlatayım kısaca;
Orası, 1940’ların başında inşa edilmiş Eskişehir Verem Hastanesi. Verem denilen illet Hastalık, sağlık sistemimizin başarılı mücadelesi sonunda yok edilmiş, hastane de büyük ölçüde işlevini yitirmiştir 1977’lerde. Bir şekilde sağlık bakanlığınca üniversiteye tahsis edilmiş. Zamanın koşullarına göre büyükçe bir yapı.. Sonrasında arazisi içinde bir de poliklinikler binası eklenecektir ki, orası halen Odunpazarı Belediyesi olarak kullanılmaktadır.
Dr. Hassa buradaki ilk günlerini anlatırken “Bölümler odalara sığınmıştı. Oradaki bütün bölümler, doktor arkadaşlarımızın büyük fedakarlıkları sayesinde hizmet vermiştir” diyecektir.
Kadın-Doğum Bölümünü anlatırken de, odanın yanındaki tuvaleti iptal edip, “doktor odası” yaptığını ekleyerek. Onun tanımlamasıyla “yeni Kuruluş” 1977’den başlayarak, 1993’e kadar burada hizmet verecektir. O tarihte yapımı tamamlanan Osmangazi Üniversitesi Meşelik kampüsünde yeni ve modern hastane yapılıp, tamamlanana kadar… Dr. Hassa bölümünde kendisiyle birlikte “o kuruluş çilesini çeken” arkadaşlarını da anarak;
-Orhan Karacadağ, Sinan Özalp, Okan Say ve diğerleri…
Baş döndüren kariyer süreci.
Sohbetin bir yerinde özenle not almışım.
“-Hayatta boş gün yoktur, boş geçirilen gün vardır.”
Anladığım o ki, Dr. Hassa’nın hayat felsefesi budur. Öyle olduğunu da, başardıklarını meslek özgeçmişini anlattığı sayfaları okuduğumda anlayacaktım. Tam anlamıyla “baş dönmesi” derler ya, bende öyle bir durum. Böylesine bir çalışkanlık, mesleki araştırma tutkusu ve üretim. Ancak “Boş gün yoktur” anlayışının sonucunda gerçekleştirilebilir.
Örneğin henüz doçent bile değilken şu çalışmasına ilişken anlatımı:
“1979-87 yılları arasında Sağlık Bakanlığı-Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü için Laparoskopi danışman hekimi olarak çalışmış çalışmışmış ve Türkiye düzeyinde 20 ilde 25 Laparoskopi Ünitesini kurmuştur. Bu dönem içinde Anabilim Dalında farklı illerden gelen doktor ve hemşirelere teorik ve pratik sertifikasyon eğitimi vermiştir. “
Sözünü ettiği dönem 1979-87 yıllarını kapsamakta ve sonunda da Türkiye’de alanında ilk kitap olan “Jinekolojide Laparoskopi” kitabını yazacaktır.
Süreç öylesine doludur ki, Amerika, İngiltere, hatta Mısır gibi ülkelerin üniversitelerinde hem eğitim almak, hem de çeşitli kongrelerde sunumlarda bulunmak da bu gelişmelerin içinde yer alacaktır.
Neticesinde, pek çok alt uzmanlık alanına, “mikrocerrahi” etiketini de katacaktır. Ama bunların arasında en önemlisi, kuruluşuna, eğitim ve deneyimiyle katkıda bulunduğu Ege Üniversitesi “Tüp Bebek Merkezi”inden sonra Türkiye’de ikincisini Osmangazi Üniversitesinde kurmuş olmasıdır.
***
Prof. Dr. Hassa kuşkusuz “iyi insanlığını” mutlu bir evlilikle taçlandıracaktır. Üniversite biter bitmez, 1974’de Rengin Hanım ile evlenir. Meyveleri de Oytun ve Gözde’dir. Ve de onlardan dört torun;
-Egemen, Atakan, Tuna ve Ada…
Garip bir rastlantıyı fark ettim. İsim alışverişi kızım Rengin’den ibaret değilmiş! Benim de, oğlu ile aynı adı taşıyan damadım var. Hikmet Hoca’nın unvanından esinlenmiş aynı zamanda!
-Prof. Dr. Oytun Meçik…
Benden bu kadar sevgili Hikmet Hassa. Nasıl olsa ve de boş günlerin olmasa da “kitap yazma” yeteneğini edinmişsin;
-Gerisi size kalmış!..
Söyleşi: Hüsnü Arslan