Bu suç senin üzerine kalacak, üzerine atılı suçu sana bildirmek bana, arayı bulmak da Kazım Kurt’ a düşüyor artık. Ben girmem o topa kimse kusura bakmasın. Anlatacağım sevgili dostlarım Eletriali’nin suçunu sizlere lakin bazı konuları paylaşmam lazım öncesinde.
Şehirler birer somut varlıklardır. Tabiat kelime manası ile el değmemiş doğal demektir. Yani yüce Yaratıcının ‘’ol ‘’ deyip de oldurduğu, donatarak doldurduğu, dağları, ovaları, bozkırları, tepeleri, vadileri, kanyonları, denizleri, gölleri ve nehirleri içine alan muazzam bir yapıdır.
Şehir ise; insanların bir arada yaşadığı, çoğunun ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraştığı, genellikle tarımsal etkinliklerin çok fazla olmadığı yerleşim alanlarına denir.
Yani taşların üst üste gelmesi ile yapılan binaların çoğalması ve insanların kendilerinin yaptığı bu yapılarda yaşamasının sonucudur şehirler.
Şehir; tabiat değildir. Dolayısıyla tabiatın kanunları ve medeniyetin kanunları birbirinden farklıdır. Doğal yasalarla, insanların yapmış olduğu yasalar farklı olmakla birlikte, insanların yapmış olduğu yasa her zaman doğa yasalarına saygı duyuyor olmalıdır.
Birlikte bir tura çıkalım sevgili dostlar. Ve bendeniz efendim; cumartesi günleri sizlerle medeniyet ve şehir içi turlar düzenleyeceğim bu köşemde. Eşlik ederseniz sevinirim.
Eski ve Orta Çağlarda; Yunanca Dorylaion, Latince Dorylaeum ismi verilen, Arap kaynaklarında Darauliya, Adruliya ve Drusilya diye anılan, antik kaynaklarda önemli yolların kavşak noktasında kaplıcaları ile ünlü, ticaret ile zenginliğe kavuşmuş Phrygia şehri; güzel şehrim…
İmanım gereğidir, bilirim seni sevmek. Çünkü ‘’vatan sevgisi imandandır’’ diyor Allah Rasulü s.a.v Eskisehir'im; şehir sensin.
İşte bu kadim toprakların şehirleşmesini sağlayan kişi de Eletrialı Doryleos'tur.
Mazisi; yerleşke olarak Tunç Çağına kadar giden, Hititlere, Friglere, Lidyalılara, Perslere ev sahipliği yapan, büyük hükümdarların ülkelerini süsleyen, m.ö 334 lerde İskender’in elinin değdiği, Bizans döneminde rivayet odur ki imparator Justinianos'un yazlık sarayına ev sahipliği yapan, 1176 da Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan'ın Bizans İmparatoru Manuel Komnenos'u mağlup etmesinden sonra tam anlamı ile İslamla şereflenen, Osmanlı Ðöneminin ilk yıllarına şahitlik etmis, devletin ilk resmi hutbesinin okunduğu güzel şehrim.
Evet fark ettim; tarih dersi gibi oldu lakin bunu anlatamazsam, şehrin ilk kurucusu Eletriali Doryleos'u nasıl suçlayacaklar!!!
Suçu onun üstüne nasıl yıkacaklar.
Neticede Eskişehir'i kurarken ilk yapılan yerleşim merkezi onun yapısı olmalı. İzinsiz, iskansız, tapusuz gelip çökmüş şu bizim Şarhöyük tarafına.
Şimdi imkan olsa da sorsak kendisine " niye burayı kacak yaptın be adam, kime sordun, bu ne aymazlık, bu ne cesaret’’
‘’ugga gug guga yugaga’’ dese bir şey anlamayacağız.
Durun durun. Belki anlayamayacağım her ne cevap verirlerse versinler anlamamamız gerek o değildir. Kalkıp bu devirde birine aynı soruları sorsak, bize "ugga gug guga yugaga" demeyeceklerdir herhalde. Ama aynı dili, aynı tabiatı, aynı ahlakı da bulamayacağımızdan eminim.
Acale etmeyin bence, konuyu sizlerle paylaşacağım. Bu benim için de tarihi bir misyon aslında. Lakin medeniyet ve şehrin etrafında biraz daha dolaşalım. Büyükşehir Belediyesi bazı mahallelerde yol bakım onarımları yapmaya başladı malum. O zaman sayın Belediye Başkanımız Ayşe Ünlüce’ ye yerinde teşekkür etmek için Sakintepe Mahallesi ‘’Ali Rıza Efendi’’ caddesine bir uğrayalım. 2 Eylül 1922 de bu şehri bizlere, ait olduğu sahiplerine veren Mustafa Kemal Atatürk ve muhterem pederini anıp, şehitlerimize de rahmet dileyerek, 2024 Belediye Seçimlerinde bir belediye başkan adayının ‘’Sevgili Şirinyerliler’’ diye hitap ettiği (inanıyorum ki dil sürçmesi ki bir daha hep ‘’Şirintepeliler’’ dedi. Yahu gülmeyin! Böyle yani durum. Bir diğer adayın ‘’beğenmiyorsan git başka yerde otur’’ deyip seçim kazandığı Şirintepe Örme sokağa. Yıllarca maddi hasarlı belki de can kayıplarına yol açan geç de olsa yapılan bu güzel yoldan aksiyon alıp Esentepe' ye gidelim. Ama şimdi Yanan Kahve’nin orada dakikalarca sıkışan trafikte beklerken sizlere bir şeyler daha anlatayım desem egzoz dumanı bünyemize kötü gelecek, biraz yürüyelim desem kaldırım yok mahallede.
Biz en iyisi şehri değil de medeniyetler arasında mı biraz dolaşsak sevgili dostlarım.
Biraz bekler misin sevgili Eletrialı, anlıyorum bu suçun senin üzerine yıkılmasından son derece rahatsız olabilirsin lakin aramızda dil problemi var, seni suçlama ihtimali olanlarla da anlayış...
O sebeple ben araya giremem.
Kazım Kurt girsin. Sen şimdilik biraz bekle biz bir dolaşıp geleceğiz tekrar sana. Zira üzerine atılı suçu söylemek bana kaldı. Araya girmek Kazım Kurt'a.
Hadi gelin dostlar biz biraz dolaşalım.
Bazı binalar taştır, soğuktur, bazılarında ise insana dair, ruha dair yaşanmışlıklara dair izler vardır ve sanki yaşayan mahluklardır.
Hoş canlı ve cansız hersey o yüce yaratıcıyı zikrediyor olduğunu düşünürsek hemen hepsine aynı hislerle bakabiliriz.
Şuradan yokuş yukarı çıkalım gelin. Bu tarihi meydan, Odunpazarı Meydanı ne siyasetçiler gördü değil mi? Kimi yağmur altında konuştu, kimi ise yağmur gibi gelen vatandaşa.
Kurşunlu Külliyesi bakın burası.
Anlatacağım da soluk soluğa kaldım dostlar acele ettirmeyin mübarek. Hep mi genç okuyucu, ya da hep mi kendini genç hissedenler var burada? Maşallah demek lazım sanırım hepinize. Sıhhatle, saadetle kalın hep üstadım.
Osmanlı Vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa'nın 1517 yaptırdığı Külliye ‘’Kurşunlu Külliyesi.’’ Muazzam bir yapı, dönemin en büyük külliyelerinden biri belki de. Burada ne insanlar yetişti kim bilir, ne kadar naif insanlara mesken oldu bu tarihi bina?
Kimler geldi geçti şu Eskişehir'den de Külliye dimdik ayakta. Külliyelerin karakteridir ayakta kalmak! Bir maşallah da ona gelsin o zaman.
Yahu Osmanlı Padişahı V. Mehmet tarafından 1916 yaptırılan, sonrasında 1979 yılında yıkılıp yeniden yaptırılan mimarı da Cevat Ülger olan ‘’Reşadiye Camii’’ büyük bir cami olmasına rağmen Kurşunlu'daki ruh orada yok zannımca.
Rahmet Olsun Sayın Ülger' e, saygısızlık da olmasın ama ben benzer taş formları ile yapılsa da aynı duygu, hissi alamıyorum.
Efendim? Anlamadım. Namazla işi olmayanın ezanda kulağı mı olmaz?
Yahu biz seçimden önce gittik ya camiye, cem evine, mezarlığa, şehitliğe. Siz de çok acımasızsınız valla. Yasin okuyan bile var siyasiler olarak içimizde. Eskişehir' de olmasa İstanbul' da var canım. Boşuna İmamoğlu demiyorlar yahu.
Gelin gelin. Bir kuş uçuşu indik Reşadiye'ye. Biz devam edelim Odunpazarı'nda. Şu medeniyete bir bakın dostlar.
Bu kerpiç, ahşap evlerde Osmanlı döneminde; evde bir hasta varsa cama çiçek koyarlarmış da sokak satıcıları yüksek sesle bağırıp rahatsız etmezmiş insanları, şu çeşmelere bakar mısınız, şu sadaka taşlarına?
Sahi bir kaç musluk değiştirip bu çeşmelere açılış yapsak İstanbul'daki gibi en azından bu güzellikler daha çok bilinir öyle değil mi? Ayşe Hanım göreve lütfen, bize çeşme kurnası açılışı yapın.
Şu sadaka taşlarının yanına küçük, minyatür heykelcikler yapsalar mesela.
Al sana şehir ve medeniyet.
Şimdi biz buradan salına salına şu merdivenlerden inelim. Vakit de geç oldu. Ben daha bizim şehrin ilk kurucusu Eletrialı'nin yanına gideceğim.
İndiğimiz şu merdivenler; İstanbul' da Galata'daki Komondo Merdivenlerinin çakması. Ya bir dakika Kurşunlu ve Reşadiye camiindeki hissin aynısı bu ama. Tamam tamam hadi gidelim. Yalnız
ben şöyle bir dönüp, üç kuruşa anılarımızın da ananemizin eviyle beraber istimlak edilip yerine Hamam Müzesi yapılan, bitişik komşu Mithat Körler abimin annesi Ayşa Aba ve ananeneme bir fatiha okuyup geleyim. Malum hatıralarımızın üzerine bir tas su döktüler.
Sıkıldınız mı?
Tamam uzatmayalım peki, ama haftaya yine bir tur yapalım beraber olur mu?
Medeniyet Ve Şehir Turları başladı.
Her cumartesi beraber olacağız.
Ama ‘’yok ben gelmem, sevmedim’’ deyip, Ataç bizi Çanakkale' ye götürüyor deyip de bir mukayese yapmayın lütfen.
İnan laf sokmadım. Orası da bizim vatanımız hem de destan yazdığımız yer Çanakkale. Ama şehirde de çok gezilecek yerler var.
Turumuz bitiyor sevgili dostlar. Şimdi bazıları sıkıldı sanırım, turdan kopanlar var galiba. Bazılarınız da Millet Bahçesi’ne, Adalara uğramayacak mıyız? diye soruyor sanırım. Oraları da Ak Parti İl Başkanı Gürhan Albayrak ile gezelim, Toki’yi falan da gezeriz. İlk haftadan her yeri gezersek, belediyelerimiz yeni mahalle kurmaya gayret etmedi, mezbahaya da götüremem sizi yok çünkü. Yani ilk haftadan her yeri gezip bitirmeyelim ben ne yazacağım sonraki haftalarda?
Son durağımız Karabayır.
Sonra ben yanlız gidip üzerine atılı suçu Eskişehir’in kurucusu Eletriali Doryleos' un yüzüne anlatacağım.
Bak şimdi adamlar buraya gelmiş Karabayır'a.
Devletimizin arazisine yani beyt-ül mala çökmüş.
Burası bizim demiş. Hampadan buraya konmuş ve villa yapmışlar.
2 senedir Çevre ve Şehircilik İl Müdürü, belediye, savcılık, hakim v.s
Devletimizin malına çöken bu arkadaşlarla mücadele etmişler.
Lakin şu an bu çökenler değil de ‘’yıktın, yıkmadın, sen yık, yok sen yık, biz kaçak kimseye bina yaptırmayız, o görevi kötüye kullandı, bu şöyle yaptı, vay efendim çevre şehircilik müdürü suçlu, yok Kazım Kurt yıktı, yok yıkmadı bla bla bla…
Efendim gözden kaçan şey şu; politika gereği hamaset yaparken asıl suçlular aradan yürüdü gitti.
Şimdi onlara sorsan " yahu sen devletin arazisine nasıl gelip çöktün, sana bu cesareti kim verdi, bu suça göz yumarak belirli sürelerde sana kim destek oldu, siz buraya yani devlet arazisine, yani beyt-ül mala nasıl çökersiniz" diye sorsak!!!
Referans olarak bizim şehrin ilk kurucusu binlerce yıl önce Şarhöyük taraflarına gelip burayı bayındır kılan, imar eden Eletrialı Doryleos’u gösterecekler.
‘’O da gelmiş kimseye sormadan burası benim demiş ne yapalım yani onun bizden farkı ne? Diyecekler.
Elçiye zeval olmaz, ben gidip söyleyeyim beyefendiye.
Sevgili Elektrialı Doryleos, muhterem hemşehrim, diyorlar ki bu kaçak araziye villa yapanlar...
Evet hepsi ,Karabayır’dan tut da Keskin’e Söğütönü’ne kadar kacak villa yapanlar, ‘’orası villa değil yalı’’ diyenler diyor ki;
‘’Biz bunu Elekriali Doryleyos'dan gördük.’’
Şimdi onlara senin bir diyeceğin var mı hemşehrim?
Ben onların medeniliğine ugga gug guggq yugaga, mağara adamları mı bunlar ugguga yuguguga….
Efendim kalın sağlıcakla, haftaya nasipse yine birlikte turlayalım olur mu?