SÖYLEŞİ

Davut AYDIN

Anadolu Üniversitesi’nin Eskişehir İTİA Kökenli son rektörü;

Davut AYDIN

Hedefse, hedef!. Daha ortaokul günlerinde “Profesör olmayı” aklına koymuştur. Bir hayli de dolambaçlı yollardan yürümeyi göze alarak. Yetinmemiş, “kader çizgisi” kendisini üniversitesinin rektörlüğüne ulaştırmıştır.
 



Söyleşi için randevulaştığımız Anadolu Üniversitesi’ne Eczacılık Kapısından giriyorum. Davut Hoca bulunduğu yeri tarif ediyor;

-Boğayı geçince Mavi bina, Açıköğretim Fakültesi. Kat 3’te bir oda!..

Yürü, yürü bitmiyor. “uzun yürüyüş” beni 60’lı yılların sonuna, İTİA’nın ilk yapılarına götürüyor. Belki biraz daha ötelere, küçük bir askeri birliğin konuşlandığı 60’ların başlarına. Tepebaşı’na giderken 5 numaralı otobüsten askerlerin sabah eğitimlerini yapışlarını izlerdik uzaktan. Bazı erlerin de tavladan çıkardıkları atları gezdirişlerini.

Ağaçlar arasından bir taş bina da görüş alanımıza takılırdı. O an  önünden geçtiğim o taş yapı, restaurant olarak kullanılıyor. Yürüdüğüm ağaçlıklı yolun sağı-solu, eğitim ya da sosyal yapı donanımlı yapılarla dolu. Şimdi Anadolu Üniversitesi’nin tarihine tanıklık etmiş olmanın gururuyla mırıldanıyorum;

-Kuşkusuz ülkenin en güzel üniversite kampüslerinin başında geliyor.

Bu güzelliğin gerçekleşmesinde emeği geçen kim varsa, minnet ve saygıyla anıyorum tümünü…

O emekçilerden biri de Prof. Dr. Davut Aydın. Eski, ama halen Anadolu Üniversitesine katkılarda bulunun Rektörlerinden biri. Şöyle bir hatırladıklarımla tartıyorum Davut Hoca’nın konumunu;

-Eskişehir İTİA çıkışlı son rektör!..

Söyleşiye başlamazdan önce kendisi de teyit ediyor bu durumu.




Erzincan depreminden baba anısı

Davut Aydın, en eski ilçelerimizden Seyitgazi’nin Şükranlı köyünde Fatma’dan doğma, Ali Osman’dan olma, 1948 doğumlu bir köy çocuğu. Zamanın koşullarında “ufku geniş” bir çocuk.

Babasını anlatırken; günümüzün konusu, 11 ili kapsayan Kahramanmaraş merkezli büyük deprem felaketini hatırlamış olmalı ki, ondan dinlediği bir anısını hatırlatıyor;

“-Babam 1939 Erzincan depremi sırasında orada jandarma askeri. Birliğin 2 yatakhanesi var. Babam acemilerin kaldığı eski yatakhanede, usta erler de yeni yatakhanede kalıyormuş. Depremde yeni yatakhane yıkılıyor, tüm askerler ölüyor, eskisi dimdik ayakta. Babam böylece hayatta kalanlardan.”

Babasının anılarından bir ekleme daha yapıyor Davut Aydın;

“-Babamın anlattığına göre, deprem sonrası Erzincan’a 3 bin kadar prefabrik ev gelmiş uluslararası kuruluşlardan. Ama halk bunlarda kalmayı ret etmiş, evler de galiba Ankara’ya geri gönderilmiş. Nedeni de, tuvaletlerin evlerin içinde olması. ‘Tuvaleti içinde olan evlerde namaz kılınmaz’ diyerekten.”

-Ne demeli, bugünlere baktığımızda da, değişen çok fazla bir şey yok galiba!..




Askeri değil, sivil lise.

O yıllarda Seyitgazi’nin sadece 5 köyünde ilkokul var. Şükranlı da onlardan biri ve Davut hocanın ilkokul eğitimini aldığı okul. Son sınıfta bir ara şehir merkezindeki ilkokula gidiyor ama son birkaç ay köye dönerek buradan diploma alıyor. Nedeni de bir tür “köylü kurnazlığı” ile açıklanabilir!.. Yani, kimi ortaöğretim kurumlarının köy okullarından mezun öğrencileri tercih etmeleri.

Buna karşın aile, Seyitgazi’deki yatılı ortaokula gönderiyor Davut’u. Pansiyonda çevre köylerden gelen 63 öğrenci kaldığını söylerken “çoğunun da Doğançayır köyünden” olduğunu eklemeden geçmiyor.

Buradaki eğitimi 1960’da tamamlandıktan sonra sorun, “hangi liseye devam edeceğine” gelip dayanıyor. İngilizce öğretmeni askeri liseyi önermesine karşın o direniyor;

“-Ben sivil liseye gitmek istiyorum!”

En uygun seçenek Eskişehir Lisesi, ancak ailenin şehirde ev tutup, okutması pek mümkün değil. Bu süreçte  Tapu Kadastro benzeri yatılı meslek liseleri araştırılıyor ve sonunda bulunuyor:

-Ankara’da Yenişehir Sağlık Koleji…

Normal liseler 3 yıl eğitim veriyorken, burası “Kolej statüsünde” bulunduğundan olacak, dört yılda mezun veriyor. Ne var ki, Davut Hoca bu lisenin 3 yıllık klasik liselerin muadili (dengi) sayılmadığını çok sonra öğrenecektir!..





Diploma Süleyman Demirel’den!

Davut Aydın hocanın en yoğun anıları da bu okul ile ilgili. “Öğrenciyi merkeze alan bir eğitim sistemi vardı okulda. Aynen Köy Enstitülerinde olduğu gibi” tanımlamasıyla devam ediyor

“-Her şeyi ile donanımlı, sağlam bir altyapısı vardı okulumuzun. Liselerde uygulanan edebiyat kolu programlarıyla bölümlerin özellikleri de dikkate alınarak hazırlanan meslek derslerinin iyi bir şekilde birleştirilmesi ve uygulanması. Bu ders programları İngilizce, Almanca ve Fransızca dil eğitimiyle de destekleniyordu.  Ayrıca öğrencilerin nitelikli bir şekilde hayata ve mesleğe hazırlanması amacıyla Ankara’daki sağlık kuruluşlarının teknik imkanlarından azami ölçüde yararlanılıyordu.”


***


Böyle bir okulun radyoloji bölümünden mezun oluyor Davut Hoca. Hem okul, hem de bölümün birincisi olarak. Diplomasını ve ödülünü (Saat) dönemin  başbakanı  Süleyman Demirel’in elinden alarak. Tören de ayrıca Senato Başkanı Atasagun ve Sağlık bakanı Vedat Ali Özkan’dan da hediyeler alacaktır.

Bu anısını anlatırken “okulumuz değerliydi ve değeri biliniyordu. Niye kapatılıp, yok edildi anlamış değilim.” Diyecektir Aydın Hoca. Paksız da sayılmaz hani!. Öyle bin eğitim kurumu ki, eğitim öğretimin dışında, çatal-bıçak kullanmaktan, giyim kuşama sosyal davranışlar da öğretilecektir.




Millet Hastanesi’nin ilk mektepli…

Mezunlar, kura çekerek çeşitli illerdeki hastanelerde görevlendirilecektir. Kuşkusuz bölüm birincilerinin istedikleri illeri tercih hakları bulunmaktadır. “Radyoloji Teknisyeni” Davut Aydın da memleketi Eskişehir’i tercih edecektir. Zamanın ahalisi tarafından bilinen adıyla;

-Eskişehir Millet Hastanesi’ne!..

Hastanede doktor olarak görevli kimler vardı Millet Hastanesi’nde, birlikte hatırlamaya çalışıyoruz.

-Başhekim Halil Yüzak, Münir Oyman, Münir Derman, Hüseyin Kozlubel, Necdet Özsel, Nafiz Özkul ve anımsayamadığımız samanın diğer ünlü doktorlar.

Rahmetler olsun hepsine. Bir de Radyoloji Doktoru olarak Safter Giritligil. “Hastanenin mektepli ilk radyoloji  teknisyeni benim” diyen Davut Aydın, ilk iş ve meslek pratiğini de merhum uzman Hekim  Giritligil’den aldığını söyleyecektir. Bu görevin bir bölümünde bir arkadaşıyla birlikte “sağlık kabini” de çalıştıracaktır.   




Profesör olmak istiyorum!..

Okulun son yıllarında öğretmenlerden biri, bir grup öğrenciyle sohbet ederken mezuniyet sonrası “ne olmak istediklerini” sorar. Çoğu, branşında sağlık hizmetinde devam edeceğini söylerken azınlıkta bir bölümü de “gönlündeki meslekleri” dile getirir. Davut Hoca şöyle anlatıyor;

“O arkadaşlardan bazıları kaymakam, avukat bir kaçı da doktor olmak istediklerini söylediler. Şimdi anımsıyorum da çoğu mesleki hedeflerini tutturdular.  Bense profesör olmak istediğimi söylemiştim.”

Bu kez ben soruyorum;

-Nereden geliyor bu istek?

-Ortaokul yıllarında köyümüze seçimlerde siyasetçiler geliyordu. Bizim evde kaldıkları da olurdu. Bu unvanı ilk o zaman duymuş olmalıyım. Bunlar arasında merhum Fahrettin Kerim Gökay ‘profesör” olarak tanıtılmıştı mesela. Sanırım ilk algı o zamanlar oluştu.

Prof. olmanın ilk basamağının bir yüksek öğretim kurumunu bitirmek olduğunu da o zaman öğrenecektir. Yukarıda “muadili olma” meselesine değinmiştik, bunun için lise mezunu olmak gerekiyordu. Çaresini de buluyor:

“Bu nedenle ikinci yılımda Eskişehir Atatürk Lisesi gece bölümüne kayıt oldum. Kolejde görmediğim derslerden sınava girecek, lise mezunu olacaktım. Bir sömestr  gecikmeyle de olsa oldum. Onun nedeni de müdür muavini İbrahim Bozkurt! Bana ‘okulun ecza dolaplarını doldur bakalım, sonra gel al diplomanı” diyerek mezuniyetime taş koymasıdır!”




Profesör ve de rektör!..

Davut Aydın’ın Profesörlük yürüyüşü bundan sonra başlıyor. İTİA’ya girdiği 1968’den 72’ye kadar süren ve “Kampüsün ilk öğrencilerindendim” dediği öğrenciliği. Bu süre içinde de Radyoloji Teknisyeni olarak çalışmaktadır. Yani;

- Gündüz çalışıp, gece okuyanlardan…

Bu mezuniyet sonrasında Amerika’dan bir yüksek lisans fırsatı çıkar. Zamanın İTİA Başkanı İlhan Cemalcılar uyarır;

-Ya burası ya Amerika, karar ver bir hafta içinde…

Karar verir Davut Hoca, burada kariyer basamaklarında yükselmeye başlar;

1974-77 Boğaziçi Üniversitesinde Master, 1978 Doktora, 1984 Doçent ve nihayet hedef;

-1990 Prof. Dr. Davut Aydın.


***


Bu araya evlilik de sıkıştırılır elbet! Vildan Akgül Aydın ile. Bu evlilikten olma,  Koray (Makine Mühendisi) ve Umut (Endüstri Mühendisi)  adlarında başarılı iki genç.

“Başlıktaki başarıyı” da unutmayalım;

-2010 2014 arası Anadolu Üniversitesi Rektörü…

Daha ne olsun Davut Hoca!...

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }