Bir yokuşun haddi şaşmayan kıvrımında,
deniz kadar bir mavinin baş ucunda,
soğuk bir havanın zoraki sıcaklı bir vasıtasında;
hayat, akıp gidiyor.

Her zaman haddinde durmuyor kıvrımlar.
Yollar pürüzsüz akmıyor.
Bizden birileri kapatıyor bazen, bazen de kendimiz kapatıyoruz. Kendiliğinden kapandığı da vâkidir.

Baş ucunda durduğumuz renk siyah olur kimi zaman. Belki kirli bir beyaz. Rengi biz seçemeyiz. Lakin her rengin, bir güzeli vardır  bir de çirkini.

Hayatta, her istediğimiz olmaz. Her olan da istediğimiz olmaz.

Olan ve olacak olan, kendi bildiğini yapar. Bize sormaz. Bundan sonra soracağına dair bir emare de yoktur zaten.

Biz dursak dahi, hayat akıp gitmeye devam eder. Yapabileceğimizi zannettiklerimize dair bilimsel hayallerimizin tamamı sessiz kalır. Çare yoktur. Zamanı durduramaz veya geriye alamayız.

Lahza ile itibar ermiyoruz hayata.
Geçmişin eleminde ah ediyor, geleceğin kederinde vah ediyoruz.
Günün kıymetini görmezden gelip, sonraki günlerin tamamına eyvah veriyoruz. Hem günümüzü hiç ediyor, hem de muhtemel günleri kahrediyoruz.

Harikalar diyarında bir parselde ikamet etmiyor insanoğlu. Çok fazla anlam yüklemek anlamlı olmayacaktır. Lakin kişinin, kendi hayatını cehenneme çevirmeye de hakkı olmamalıdır.

Mevzunun esası, kişinin kendisine olan saygısı ile illiyetlidir özünde. Kainat bizim etrafımızda dönmediği gibi; biz harap olduğunuz vakit, kainatın bizim için bir anlamı da olmayacağı da malumdur. Bu bağlamda kişi, kendi ruh dünyasını ihya edebilmek için daimen aktif olmalı ve yıkıntıya sebep olacak eylem ve düşüncelerden kaçmalıdır.

Bununla birlikte; tesir edilen her diğer kişi de “kişinin kendisi” kavramında kendi mevzusunu ruhunda taşımaktadır. Yani bizim için varlığı gereken kıymet ve saygı, her birey için de lazımdır. Kendi mevzumuzun esası başka mevzuların da esasına dokunacağından sebeple, bu çizgiye de dikkat etmek lazımdır. Daha açık bir ifade ile belirtmek gerekmekle; kişi kendi ruh  dünyasını harap ettiği vakit, ona yakın olan kişilerin de ruh dünyasını harap etmektedir. İşte bu nokta, kişiyi iflah olmaz bir neticeye götürür.

Lahzaya itibar etmeyen kişi; hem kendi hayatını hem de çevresindekilerin hayatını zelil ve perişan eder. 

Nefis ister, gönül bekler.
Her lahza, birbirini gözler.

Ellerin semasında, gözlerin edasında, dillerin selâsında; hayat dün başlar, bugün sürer ve yarın biter.

Daralan ve darlayan, bedbaht olur.
Ferah olan ve ferahlatan, bahtiyar olur.

Velhasıl;

Hayat kaç gündür?
Gülmeye mi yeter yoksa ağlamaya mı?

Evvelden beyan edildiği üzere;
hayat, bir gündür azizim…