Eskişehir, İzmir, İstanbul üçgeninde şekillenen
yaşam ve doğduğu topraklardan kopmayan bir hemşeri profili.
Beyti ÇEMEN.
Pek çok ticaret adamı başarısını vurgularken “simit satarak başladım” der ya, Beyti Bey de onlardan. Bugün İstanbul Karaköy’de, Dudullu’daki depolarında 200 bin tür ve çeşit elekronik malzeme de, simitle başlayan ticaret hayatının canlı örneği… Anlatmaya başlayalım bakalım!...
Kendisini ilk Önder Baloğlu’nu ziyarete geldiği Sakarya Gazetesi’nde tanımıştım. Sonradan öğrendiğime göre bir teşekkür ziyaretidir bu.;
-Köyü İdrisyayla’ya telefon bağlanmasında katkısı nedeniyle.
Bu, doğduğu köyün insanlarına yaptığı ilk katkıdır, devamı da gelecektir.
Ayrıca uzun yıllardır İstanbul’da ticaretle uğraştığını da. O zaman aklımdan geçen şuydu;
-Teşekkür etmeyi bilen ve de doğduğu toprakları unutmayan bir kişiyle karşı karşıyım.
Daha sonraları bu iki temel özelliğini tekrarladığına defalarca tanıklık edecektim Beyti Çemen’in.
İdrisyayla, benim atalarım gibi 1890’ların sonlarında, 1900’lerin başlarında Bulgaristan Razgratın’dan göçüp gelenlerin kurduğu 50 haneli bir orman köyü. Orada Mehmet Remzi Ağadan olma Nazife Hanımdan doğma (1953) bir köy çocuğudur anlayacağınız. Annesi kendisinden sonraki doğumda hayatını kaybedecek, babaannesi ilgilenecektir kendisiyle.
Böyle başlayacaktır hayat mücadelesine…
Akarbaşı’nda simit satarak…
İlkokul için kente göç eder babaanne ve torun. Yıldıztepe’de iki göz odadan ibaret bir evde, Hacı Yasin İlkokulu’nda şehir hayatı ile tanışırlar. Daha ilginci, sonraki hayatının temelini oluşturacak “ticaret” ile de… Şöyle anlatıyor o günleri;
“-Gerçi köyden tarhana, bulgur, bakliyat falan geliyordu ama, eve katkı amaçlı bir iş tutayım istedim. Bazı çocuklar gibi simit satmaya başladım. Rahmetli Macit Karaçalı’dan alıyordum simidi. Bana camekanlı bir araba da yaptırmıştı. Akarbaşı civarında, subay lojmanlarında satıyordum.”
Zamanın ünlü simit fırınının sahibi Macit Karaçalı’da rahmetle anmış oluyoruz.
İlkokul sonrası, o yılların sayılı ortaokullarından Tunalı’da devam ediyor eğitim. Buradaki öğretmenlerinden biri de Rüştü Bozkurt’tur. Onunla da devam ediyor “vefalı” ilişkisi.
***
Son sınıfta tek dersten kalmıştır ama Askeri lise sınavları için İzmir’e düşüyor yolu. Ama o tek ders yüzünden giremiyor askeri okula. Evinde kaldığı yakınlarından birine yük olmamak için 2,5 lira gündelik ile bir iş buluyor. Ve nihayet İzmir Akşam Ticaret Lisesi’ne 25 gün gecikmeli de olsa kabul ediliyor.
Anlayacağınız, eğitimden vazgeçmek yok!. Lise eğitimi sırasında İthalat-ihracat işi yapan bir İtalyan ailenin yanında bahçıvanlık, getir götür işinde çalışıyor ki, evin sahibesi “Madam Petri” unutulmaz bir yer alıyor anılarında;
-Çok iyi bir aileydi, yardımlarını çok katkılarını gördüm Madam Petri’nin!..
İstanbul’da ticaretin zirvesi!
O yıllar, umutların yeşerdiği günlerdir. Gerçi Şubat tatillerinde trene atlayıp geliyor ama;
-Artık İzmirlidir!
Nitekim Ticaret Lisesi burada tamamlanacak, sıra yüksek öğrenime gelecektir.
“Eskişehir İTİA’da 300 kontenjan vardı. Ön kayıt yaptırıp beklerken, bir arkadaşın tavsiyesiyle Ankara İTİA’ya kesin kaydımı yaptırdım. Bir süre devam ettikten sonra döndüm İzmir’e. Çünkü orada muhit edinmiştim, ekmek oradaydı:”
Gerçekten doğru düşünmüş Beyti Bey. Profesyonel iş yaşamanın da ilk adımı burada atacaktır.
“-Bir gün Yeni Asır Gazetesi’nde bir ilanı gördüm. 750 lira maaşla AFA adında bir şirket, üretim planlama departmanına eleman arıyordu. İyi paraydı ve yine Madam Petri’nin referansıyla çalışmaya başladım.”
Bu süreci anlatırken, eğitimine bir yıl ara verdiğini de anlatacaktır. Bundan sonrası, “üçgenin tepe noktasını” oluşturan İstanbul günleri başlar. Bunun nasıl gerçekleştiğini de kendi anlatımından aktaralım:
“-Bir süre İzmir’de çalıştıktan sonra patronlar İstanbul’daki satış ofisinde çalışmamı önerdiler, bin 100 lira maaş cazip geldi, İstanbul günlerim başladı. Söylemem gerekir, ticareti burada öğrendim. Taşlıtarla’da bir ev kiraladım, yatay geçişle de kaydımı Sultanahmet’teki İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne yaptırdım.”
Sat, öde, başla!..
Yıl 1971’dir. Ticareti öğrenmiştir ama kendi işini kurmak adına bir fırsat daha çıkacaktır önüne. O fırsatta şudur;
“-AFAnın patronlarından bir teklif daha geldi. Dediler ki ‘Sana bir tır dolusu elektronik malzeme verelim. Bunları sat, 1 yıl sonra öde.’ Nereye sığdıracağım malzemeyi. Bir depo kiraladım ve işe başladım.”
Elektronik ürünler 1 yıl yerine 6 ayda satılır ve borç ödenir.
Benim zaman zaman “Kader Çizgisi” dediğim süreç de başlamıştır böylelikle. Ticaretin “incelikleri” öğrenilmiş, kendi şirketi de kurulmuştur böylelikle… İstanbul’a gittiğimde elektronikçilerin merkezi Karaköy’de 3 katı dolduran raflardaki malzemeyi göstermişti bana;
“-Başta Almanya, Avrupa’nın bir çok ülkesinden ve Çin’den ithal edilen 200 bin çeşit ve türde elektronik malzeme var burada.”
Benim gibi teknoloji fukarası için akıl almaz bir miktar. Yetmedi, Daha Sonra gittiğimiz Dudullu’da kendi yaptırdığı iki katlı depo ve satış yerinde de bir o kadar elektronik malzeme…
Hani derler ya “Yürü ya kulum” demiş Allah. Düşündüm ki “o kadar” işte;
-Kullarda yol gösterici zeka, akıl, beceri ve de çalışkanlık yoksa, ne yapsın yüce yaradan!...
Bal Ormanı oluşturmak…
İş adamlığı süreci böyle başlar 1979’larda ve giderek gelişerek ve geliştirerek. Aynı zamanda bu imkanlarla Eskişehir de hatırlanacaktır yıllar sonra .
Önce, gurbetteki her hemşehrimiz gibi Eskişehirspor ile başlar ilişki. Ne zamandan beri;
-Rahmetli Sezai Aksoy’un başkanlığı döneminde…
Oradan başlayarak İstanbul ve Eskişehir’de hatta İzmir’deki önemli maçları kaçırmaz olur. Elbet Es-Es’in İstanbul deplasmanlarında karınca, kararınca sponsorluklarda bulunacaktır. Özellikle de Atilla Aytek başkanlığındaki Ali Eldem, Ali Çetinkaya yönetimleri sırasında…
“Telefon bağlatmak” girişiminin ardından, İdrisyayla’da su yetersizliğini ortadan kaldırmak gündemdedir. Su gelir, “şenlikli bir tören” düzenlenir köyde. Balkan türkülerinin eşliğinde;
-Baş solist rahmetli Arif Sağtürk’tür!..
Bir başka çabası da, köydeki hemşehrilerinin üretime katkısını sağlamak, artırmak yönündedir. Bunların arasında en önemlisi arıcılık olacaktır. Katma değeri yüksek “bal üretimi” için. Üzüntüsü, bazı kişiler dışında, ahalinin bu çabasına pek ilgi göstermemesidir.
Oysa köyün hemen dışından başlayan ormanlık alan burası için ideal bir ortamdır. Orman Genel Müdürlüğü nezdinde girişimlerde bulunur. Amacı, uygun alanlara arıların ilgi göstereceği Ihlamur, akasya gibi ağaçlar yetiştirilmesi sağlam, bal üretiminde verimliliği ve kaliteyi artırmaktır. Çemen üzüntüsünü şöyle seslendirir;
“-Maalesef bu hayalim gerçekleşmedi köyümde ve çevrede. Ancak Orman Genel Müdürlüğü bu fikrimi başta Afyon bazı illerdeki ormanlarda hayata geçirmiştir. Teselli bulduğum nokta burasıdır.”
Yardımcısı, eşi serap hanım.
Beyti Çemen’in ideal bir evlilik yaşamı da vardır kuşkusuz. Eşi Serap hanım da Sultanahmet’teki İTİA’da öğrencidir. Ancak tanışmaları Akademi’de değil, bir kurstadır. Tanışma, 21 Ocak 1977’de evlilik ile bitecektir.
Serap hanım ayrıca profesyonel yardımcıdır!. İlk yıllarından başlayarak uzun süre şirket muhasebesini yönetmek onun görevidir.
Bu evlilikten doğan Uğur Cumhur ve Olcan Çemen de keza aynı şekilde şirketin içinde, Beyti’nin yükünü alıveren yetişkin, eğitimli iki genç adam.
***
Burada “nokta” koymadan, söyleşi yayına hazırlandığı sırada Beyti Çemen’in, İdrisyaylalı hemşerileri için 1000 kişinin katılımıyla verdiği iftar yemeğini de not etmeden geçmeyelim…
Söyleşi: Hüsnü Arslan