Rıdvan Aras, Yunus Emre’nin yaşadığı, şiirlerini yazdığı, mezarının bulunduğu Yunus Emre (Sarıköy) de doğmuş büyümüş, sonra Ankara Üniversitesi’nin Siyasal Bilgiler Fakültesini okumuş bir Eskişehirli. Onu, 2022 yılında Çağhan Sarı ile beraber hazırlayıp yayınladıkları “Gel Dosta Gidelim Gönül” kitabıyla tanıdım. Yunus Emre’nin çok sayıda mezarı var, tartışmalarına son noktayı koyan bir kitaptı. Kitabı okurken bir şey görmüştüm. Yunus Emre için yazılmış tüm kitapları, makaleleri incelemiş bir araştırmacı var ve bunu da çağdaş yorumla yorumluyordu. Bu isim Rıdvan Aras’dı. Eskişehir Sanat Derneği’nin 2004 yılından beri her yıl düzenlediği ve Yunus Emre üzerine araştırmalarını takip etmek, yeni araştırmacılara Yunus Emre’yi araştırmalarını teşvik etmek ve ciddi araştırmacıları onure etmek için verdiği “Yunus Emre Araştırma Ödülü” var ve 2022 ödülünü ona verdi ve ödül törenini de bir söyleşiye dönüştürerek Rıdvan Aras’ı ve Çağhan Sarı’yı daha yakından tanıma ve tanıtmayı hedeflemişti. Gerçekten uzun yıllar emek verilmiş bir Yunus Emre kitabı sunulmuştu. Eskişehir Sanat Derneği 2023 yılında bu kez “Yunus Emre’ye Yeni Bakış” başlığıyla bu kez bir panel düzenledi ve Yunus Emre nasıl yorumlanmalı, neler yapılmalıyı konuşulmasını istiyordu ve İlyas Küçükcan’ın da aralarında olan panelde Rıdvan Aras’ın önerileriyle konuşmacıydı. Gerçekten Eskişehir bu güne kadar araştırmacıları, edebiyatçıları olmadığı için Yunus Emre’ye ciddi olarak bir şeyler yapamıyor, anamıyor, tanıtamıyordu.
Rıdvan Aras sadece Yunus Emre konusunda kalmayıp önce, doğup büyüdüğü “Çalçıköyü” için araştırma kitabı yayınladı. Sonra da Yunus Emre köyünden sonra orta okulu ve liseyi okuduğu, gözünün açıldığı, yetiştiği Mihalıççık üzerine araştırmalarını önce “Mihalıççık ve Köyleri” kitaplarını yaptı, yayınladı.Sonra da Mihalıççıklı araştırmacı Vedat Ulubağ ile birleştirerek, geniş boyutta ele aldıkları “Mihalıççık Kültürü” kitabını yayınladılar. Bunun yanında Rıdvan Aras’ın öncülüğünde iki araştırma kitabında daha adı yer aldı “Eskişehir Yerel Tarih Araştırmaları” bu kitapları tek tek ele alınması gerekiyor.
Rıdvan Aras’ın araştırmacı yanının yanında onun bir bütün edebiyatçı yanını da yeni çıkan şiir kitabı “Dem’den Süzülen Dizeler” de gördük, okuduk.
Biz, tüm sanatçılarda ve edebiyatçılarda şunu görürüz. Önce hangi sanat alanında olursa olsun sanatçı bir kaba benzerler. Sanatın kurallarını edindikten sonra insanın yaşadıklarını izledikleri kadar insanlığın da nereden nereye geldiğini, insanın birikimlerini yüklenirler ve bir dönem gelir bir demlenme süreci yaşarlar.Sonra da eser verme sürecinde yağmurcasına dökülür peş peşe eserleri. Eserleri bir demlenmeden, süzülmeden geldiği için sanatçının yaşamdan aldığı kadar bilgisinden de dolu doludur.
Rıdvan Aras’ın “Dem’den Süzülen Dizeler” kitabındaki şiirleri işte böyle yüklü şiirler. Kimi şiirlerinde duyguları, sevdaları, iç konuşmaları olsa da çağları aşmış da gelmiş gibi şiirler, dizeler taşıyor. Memleket sevdalısı, Anadolu sedalısı bir şair ile buluşuyoruz şiirlerinde bizi mayalayan gelmiş geçmiş uygarlıkların izleri. Yüreğinde taşdığı Eskişehir için “Bir şehir değil sadece, / Şiirdir Eskişehir” diyor. Bir şiirinde Kurtuluş savaşında Mihalıççık var “Sakarya kıyısında (Malıç’ta)” diye başlamış. Sosyal içerikli, toplumcu şiirler var, umut veren sevda diyen şiirlerinin yanında “Yaşam uzun bir yol, / Tek yönlü, / Düz, engebeli, yokuş / Ya bir yoldaşın vardır / Ya yalnız” diyor dizelerinde. Kimi şiirlerinde şair, kimi şiirlerinde öykücü. Şiirleşmiş öykülerde var şiirlerinde. Rıdvan Aras iyi bir araştırmacı olduğu kadar iyi bir edebiyatçı, şair…
Hakan Daloğlu’nun “Betondarbe” Resim Sergisi
Odunpazarı Belediyesi’nin Vişnelik'de ki Çağdaş Sanatlar Galerisinde 2024 yılının ilk sergisi Hakan Daloğlu’nun betonlaşmayı ve sonucu depremleri konu alan “Betondarba” adını verdiği resim sergisi ile açıldı.
Yan yatmış yıkılmış apartmanlar. Yıkıntıların arasından uzanmış eller, ayaklar, insan bedenleri. Dünyanın boynuzlarında durduğuna inanılan öküzler ve öküzün başını sallamasıyla oluşan deprem inancı. Vahşi yaratıklar,timsahlar, kurnaz tilkiler, maymunlar, ölüler ölüler, bütün bunlar gri ağırlıklı renklerle yapılmış büyük boy tablolar. Evlerin duvarlarını süslemek için değil, insanı insanın acılarını, çaresizliğini anlatan tablolar. Zaten ressam Hakan Daloğlu da sergisine adını verdiği “Betondarbe” için de Picasso’nun dediği gibi sanatçının topluma karşı sorumluluğu anlatmak, göstermek hatta ifşa etmek olduğunu anlatıyor sergisindeki bilgilendirme yazısında “Betondarbe, deprem,bilhassa kentte yaşayanlar için betondan gelen darbedir. İyiden iyiye sağlığını yitirmiş hastalıklı bir toplumun bireyleri olduğumuz gerçeğidir. İslam kaderciliğiyle kapitalist fırsatçılığın buluştuğu noktada peş peşe gelen deprem felaketleri, kendi yoksullarının sırtına basarak yükselen acımasız doyumsuz maymun insanlar ve onların acısına grotesk kuklaları” diyor.. Sergide dışavurumcu resimde modern insanın yabancılaşması üzerine imgeler.
Sergiyi gezerken Picasso’nun “Bir sanatçının ne olduğunu sanıyorsunuz? Yeryüzünde olup biten yürekler acısı; heyecanlı ya da zevkli şeylerin bilinçinde olan ve kendini tamamen onların yansımasında şekillendiren bir politik varlıktır. Yaptığı resim evleri dekore etmek için yapılmaz” dediğini anımsıyorsunuz.