“Lisemiz Lapta’da kalmakla yine tekrar edeceğiz ki 65000 Türk’ün şeref ve haysiyeti ayaklar altında çiğnenmiş oluyor. Bu ağır hakaret karşısında hâlâ mı yerinde sayacağız. Hala mı korkak ve kısa adımlarla ilerlemeye çalışacağız”. 1942
Dr. Fazıl KÜÇÜK
İngiltere kraliçesinin ölümü üzerine bir devrin kapandığı görüşleri öne çıkarılıyor. Daha ileri gidenler tarafından önümüzdeki dönemde monarşi diye tanımlanan yönetim şeklinin değişeceği öne sürülüyor. Geleneklerine son derece bağlı olan ülkede değişimin kısa sürede sağlanamayacağı görülüyor. Kraliçenin hükümdarlık döneminde özellikle sömürdüğü ülkelerde büyük sıkıntıların yaşandığı suçsuz insanların bir hiç uğruna kırıma uğradıkları yadsınamaz gerçek olarak tarihin sayfalarında yer alıyor. Soğuk Savaş uygulamalarını komünizm sosuna bulaştırarak yaşananlardan söz etmek gerekiyor. Kıbrıs’ın da bu uygulamalardan payına düşürüleni aldığını kaydetmek gerekiyor.
Kıbrıs’ta bu dönemde çalışanların sendikalar kurarak hak arayışlarının taraflı uygulamalarla istenilen sonuca vardırılamadığı biliniyor. Kıbrıs halkı Türk’ü, Rum’u ile yalnızca bu sıkıntıları yaşamıyordu. Sömürge yöneticilerinin sırtlarında bir kambur olduğunun bilincinde olarak direnmeye çalışıyorlardı. Cumhurbaşkanları Cemal Abdülnasır’ın ülkesi adına Süveyş Kanalını millileştirmesi sonucunda İngilizlerin Fransızlarla birlikte şu andaki Ercan Havalimanından kalkan uçaklarla Mısır’a bombalar yağdırdıkları biliniyor.
Bununla yetinmeyen İngiltere’nin öncülük ettiği güçler Irak’ta kitle imha silâhları olduğu savı ile çok sayıda insanın ölmesine neden oldular. Diğer sömürgelerinde de binlerce insan öldürülürken sembolik te olsa yönetimin başında Kraliçe II. Elizabeth vardı. Ölenlerin arkasından güzel konuşmak gerektiği için kısa da olsa yaşadıklarımızı anımsatmak gerekiyor.
İ-kinci Paylaşım Savaşı sonrasında sömürgelerini terk etmeye hazırlanmış olan İngiltere’nin ayrıldığı yerlerden geriye etnik çatışmalar bıraktığı ve aradan geçen süreye karşın uzlaşının sağlanamadığı bir başka gerçek olarak karşımızda duruyor. Yine bu dönemde İngiltere’yi yönetenler Kıbrıs için çözüm olarak ve adını kanton bölgeler diye tanımladıkları modeli sunmak çabasına giriyorlardı. Tam olarak böl parçala yönet taktiği idi. Bir anlamda iç çatışmaları körükleyecek bir modeldi.
Uygulanması olanaksız olan bu plandan beklediğini alamayanlar 1959 yılında Zürih ve Londra Antlaşmaları ile Kıbrıs’a bağımsızlık verdiklerini söyleyerek ortalıklara çıktılar. Şu anda bağımsızlık verdiklerini söyledikleri ülkemizde kurduklarını savladıkları Cumhuriyetin yerinde 04 Mart 1964 tarihinde Birleşmiş Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı kararı sonrasında yeller bile esemiyor.
Maydanoz üretiminin mevsiminin geçmediği bir ülkede yaşadığımız biliniyor. AP Başkanı adaya yaptığı ziyaret sonrasında oyunun kurallarını dikkate almadan tek kale ayak topu oynayıp hiçbir Türk siyasetçi ile görüşmeden Kıbrıs’tan ayrıldı. Başkan Roberta Metsola, Kıbrıs Türklerine çözüm için “tek Kıbrıs, tek üniter egemen Avrupa Devleti olan modelinin çözüm olabileceğini” söylüyor. Önerimi kabul edin diye de dayatmada bulunuyordu.
Öncelikle Kıbrıs uyuşmazlığının bu tür dayatmalarla çözülemeyeceğini hemen herkesin bilmesi ve bir yerlerine not etmeleri gerekiyor. Esas yanıtlanması gereken soru bu çabalar karşısında ne yaptığımız veya ne yapacağımızdır.
Kıbrıs Türkleri olarak bizlere karşı hazırlanmakta olan tuzaklara düşmeden kurguların esiri olmadan hep birlikte çaba göstermemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…