Hizbullah lideri Hasan Nasrallah İsrail’in hava saldırısı sonucu öldürüldü. Tüm dünya İsrail’in orantısız gücünü sivillere yöneltiyor olmasından şikayetçiyken, İsrail özellikle Hizbullah’a karşı “nokta atışı” operasyonlar ile üst düzey yetkililerin neredeyse tamamını öldürdü.
Bu üst düzey nokta atışı saldırılarıyla hedefini doğrudan ortadan kaldırabilme yetisine sahip olan İsrail’in yeteneklerini ve istihbarattaki başarısını göz önünde bulundurunca, İsrail’in sivillere yönelik katliamlarını “kasıtlı” bir durum olarak düşünmek hiç de yanlış olmayacaktır.
Bir diğer tarafından birbirine düşman gibi görünen iki ülke arasında dostane ilişkilerin gizli çıkar kapıları arkasında döndüğü gerçeği de İsrail’e Ortadoğu’da ciddi bir hareket alanı tanıyor.
Bu dostane ilişki İsrail ve İran ilişkisi.
İran politikalarıyla siyasi bir otorite eksikliğine sebep olduğu Lübnan’da Hizbullah’ı destekleyip İsrail ile mücadele ettiğini iddia ederken İsrail’e tek tek meşru bir zemin hazırlıyor.
Özellikle İran’dan İsrail’e yöneltilen her bir tehdit sonrası İsrail misli misli somut adımlar attı.
İran her tehdit ettiğinde İsrail Ortadoğu’da etmek istediği hareket kabiliyetine ivme kazandırdı.
Şimdi de İsrail, Lübnan’a kara harekatına hazırlanıyor.
Al Arabiya’da Arap İslam Konseyi Sekreteri Muhammed Ali El Hüseyni’nin Nasrallah’ın öldürülmesinden önce yaptığı açıklama pekala dikkat çekici.
El Hüseyni özetle, İran’ın nükleer bir devlet olma karşılığında Nasrallah’ı sattığı ve Nasrallah’ın artık vasiyetini yazması gerektiğini söylüyor.
Aynı şekilde Hamas Lideri  Haniye de İran ziyareti sırasında İran’ın başkenti Tahran’da öldürülmemiş miydi?
İran hem coğrafyanın hem de Müslüman toplumlarının içine düştüğü gayya kuyusu bir ülke olduğunu her geçen gün daha da ispat ediyor.


AMA İSRAİL…


İsrail’in ABD’deki Ermeni Lobisine karşı çıkması, Karabağ meselesinde Azerbaycan’ın yanında durması, İran’ın sınır proxylerini tek tek ortadan kaldırması Türkiye’nin de stratejik ve politik süreçlerine uyan hareketlermiş.
Bu yüzden de Türkiye’nin aslında İsrail’e karşı durması ve çıkması Türkiye’ye de zarar veriyormuş.
Bu görüşe hakim pek çok Türk var.
Günlük politika ve siyaset söz konusu olursa aslında bu argümanların hiçbiri yanlış sayılmaz.
Fakat bu yorumları yapanlar aynı zamanda İsrail’in ideolojik tahakkümü olan Siyonist düşünce derinliğinden de bihaber.
Zira İsrail, bütünüyle laikliği reddeden, din ve devlet işlerini asla birbirinden ayırmayan bir ülke.
Bütün nesillere eğitim müfredatlarında tüm dünyanın kendilerine ait olarak yaratıldığından bahsedilmekle birlikte nerelere hakim olunması emredildiği de küçük yaşta bütün çocuklara işleniyor.
İsrail’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu, dünyadaki genç jenerasyonun aksine anarşist ve isyankar bir yapıdan çok milli ve manevi değerlerine içten içe bağlı bir şekilde yetişiyor.
Nasrallah’ın öldürülmesinden sonra gece kulüplerinde gençler bunu şarkılar eşliğinde kutluyor, dans ediyorlar.
Eğlence biçimlerinde bile ideolojik değerlerine giden yolda atılan adımlara sahip çıkma dürtüsü var oranın gençlerinde.
Kısacası, kendilerine Yahudi olmaktan çok Siyonist olmayı öğreten ve bunu içselleştiren nesillerle yarınlara hazırlanan bir İsrail’in bugün Türkiye’nin de işine gelen adımları atıyor olması İsrail’i dost saymak için asla yeterli bir sebep sayılmaz.
Zira İsrailoğulları’ndan olmayan herkesi düşman gören, kendilerinden olmayanlara merhamet edilmemesi gerektiğini, Arapların çoluk, çocuk, kadın demeden öldürülmesi gerektiğini işleyen, böyle  dini argümanla hareket eden bir ülke ve bu şekilde gelen bir neslin yarın Türkiye’yi de tehdit etmeyeceğini mi sanıyorsunuz?
Netanyahu’nun oğlu şimdiden paylaştığı haritalarla Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit etmeye başladı bile.
Nihayetinde bu adamlar 10-20 yıllık planlarla hareket ediyor olmasaydı dünya ticaret ve siyaset ağına sahip olamazlardı.
Bugün İsrail’in, Karabağ konusunda Azerbaycan’ı destekliyor olmasının 100-200 yıl sonraki hesabında ne var acaba?
Hiç düşündünüz mü?
Elbet düşünmemişsinizdir.
İşte bu yüzden İsrail hiç kimseden korkmuyor.