Uluslararası Bipolar Bozukluklar Derneği'nin (IBSD) verilerine göre, dünyada 60 milyon insan bipolar bozukluğa sahip. Türkiye'de ise bipolar bozukluk yaşayan 2 milyondan fazla insan bulunuyor. Aileleriyle birlikte 6 milyondan fazla insanın hayatını etkilediği tahmin ediliyor. Bipolar afektif bozukluğun (Bipolar bozukluk), kişilerin ruh hali, düşünceleri, enerjisi ve davranışlarında belirgin dalgalanmalara yol açan bir psikiyatrik duygudurum bozukluğu olduğunu söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Psikiyatr Psikoterapist Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, “Bu durum, kişilerin manik (yükselmiş) ve depresif (düşük) dönemler/ataklar arasında geçiş yapmalarına neden olur. Bu değişimlerin şiddeti olağandan yüksek sınırlara ulaşır ve günlük yaşamını etkileyebilir. Bipolar bozukluk, genellikle ergenlik ya da genç yetişkinlik döneminde başlar, hastalığın seyri kişiden kişiye değişebilir; bazı bireyler uzun süreli sakin dönemler yaşayabilirken, bazıları daha sık ataklar geçirebilir” diyor.
Bipolar bozukluğun toplumda görülme oranının yüzde 1-2 olduğunu ve genellikle 15 ila 35 yaş arasında ortaya çıktığını belirten Psikiyatr Psikoterapist Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, “Bu hastalık genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar ve beyin kimyasında değişikliklere yol açabilir. Bu nedenle olabildiğince erken teşhis, tedavi ve korunma büyük önem taşır” şeklinde konuşuyor.
Hastalık farklı alt türlere sahip
Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, bipolar bozukluğun türleri hakkında şu bilgileri veriyor: “Bipolar bozukluk farklı alt türlere sahip bir hastalıktır ve her biri farklı özellikler gösterir. Bipolar I bozukluk, manik dönemlerin depresif dönemlerden daha belirgin olduğu bir türdür. Manik dönem, kişinin normal ruh halinin çok ötesinde, aşırı mutluluk, enerji, hızlı konuşma, düşünmeden karar alma gibi belirtilerle kendini gösterir. Manik ataklar genellikle en az yedi gün sürer ve bazen hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli olabilir. Depresyon dönemleri de görülebilir. Bipolar II bozukluk ise Bipolar I'in daha hafif bir formudur. Bu bozuklukta kişi mani yerine hipomani yaşar. Hipomani, maniden daha az şiddetli olan, kişinin kendini enerjik ve mutlu hissettiği bir durumdur. Bipolar II'de, manik dönemlerden çok depresif dönemler daha uzun sürer. Siklotimi (Siklik Duygudurum Bozukluğu), bipolar bozukluğun daha hafif bir formudur. Kişi belirgin mani ve depresyon dönemleri yaşamaz, ancak ruh hali sık sık değişir. Kişi genellikle birkaç gün süren hafif mani ve depresyon dönemleri yaşar, ancak bu durumlar bipolar I ya da II kadar şiddetli değildir.”
Bipolar bozuklukta kişinin ruh hali iki uç arasında gidip gelir
Bipolar bozukluğun belirtilerini anlatan Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, hastalığın iki ana evreden oluştuğunu belirtiyor: “Bipolar bozuklukta kişinin ruh hali iki uç arasında gidip gelir: manik dönemler ve depresif dönemler. Manik dönemlerde kişi aşırı enerjik ve hareketlidir, uykusuz kalabilir, aşırı mutlu ve kendinden emin hissedebilir. Düşünceleri hızlanır, bir konudan diğerine geçiş yapar, aşırı para harcama, riskli kararlar alma gibi kontrolsüz davranışlar sergileyebilir. Öz güveni olağanüstü derecede artabilir, hatta bazen gerçekte olduğundan daha güçlü ve yetenekli olduğu inancına kapılabilir. Bunun yanı sıra bazı manik dönemler huzursuzluk ve sinirlilik ile de seyredebilir. Depresif dönemlerde ise kişi tam tersi bir tablo çizer; derin bir üzüntü, umutsuzluk ve enerji kaybı yaşar. Daha önce keyif aldığı şeylere karşı ilgisini yitirir, sürekli yorgun hisseder, kendisini değersiz görebilir. Uyku düzeni bozulabilir, aşırı uyuma veya uykusuzluk ortaya çıkabilir. Konsantrasyon güçlüğü yaşanabilir, hatta bazen intihar düşünceleri de görülebilir.”
Bipolar bozukluğun kesin nedeni tam olarak bilinmiyor
Hastalığın nedenlerine dair de bilgi veren Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, bipolar bozukluğun tek bir sebepten kaynaklanmadığını vurguluyor: “Bipolar bozukluğun kesin nedeni tam olarak bilinmese de genetik, biyolojik ve çevresel faktörlerin bir araya gelerek hastalığın ortaya çıkmasına neden olduğu düşünülmektedir. Genetik yatkınlık önemli bir rol oynar; eğer ailede bipolar bozukluğu olan bir birey varsa, kişinin bu hastalığa yakalanma riski daha yüksek olabilir. Beyin kimyası da bu süreçte etkilidir; serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerdeki dengesizlikler, ruh halinin ani değişimlerine yol açabilir. Çevresel faktörler de hastalığın ortaya çıkmasını tetikleyebilir; özellikle yoğun stres, travmatik olaylar veya büyük bir kayıp yaşamak, bipolar bozukluğun başlamasına neden olabilir. Bu yüzden, kişinin hem biyolojik hem de psikososyal olarak desteklenmesi büyük önem taşır.”
Uzun süreli ve kapsamlı bir tedavi gerekiyor
Bipolar bozukluğun uzun süreli ve kapsamlı bir tedavi gerektirdiğini ifade eden Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, tedavinin genellikle ilaç tedavisi, psikoterapi ve yaşam tarzı değişiklikleriyle sürdürüldüğünü belirtiyor: “Bipolar afektif bozukluk, kişilerin yaşam kalitesini etkileyebilecek ciddi bir durumdur ancak uygun tedavi ve destekle yönetilebilir. Ruh hali dalgalanmaları yaşayan kişiler, tedaviye başvurduklarında genellikle daha stabil bir yaşam sürebilirler. Erken teşhis ve tedavi, hastalığın ilerlemesini ve komplikasyonları önlemek için önemlidir. Bipolar afektif bozukluğun tedavisi konusunda yapılan son yayınlar, genellikle ilaç tedavisi, psikoterapi yaklaşımları, biyolojik tedavi seçenekleri ve bireyselleştirilmiş tedavi modellerine odaklanmaktadır.”
Hastalık kontrol altındayken hayatı hiç etkilemeyebilir
Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, bipolar bozukluğun günlük yaşam üzerindeki etkilerine dair şunları söylüyor: “Bu hastalığın ataklar ve arada normal, sağlıklı dönemlerin yaşanabildiği bir doğası olduğundan, kontrol altında tutulduğunda yaşam kalitesini etkilemeden yaşama imkanı bulunabilir. Ancak hastalık kontrol altında değilse ve tedavisiz kalırsa, biyolojik ve sosyal hayata zarar verebilecek geniş bir davranış spektrumu ile oldukça yıkıcı sonuçlar doğurabilir.”
Tanı alan kişiler için destek mekanizmalarının nasıl oluşturulması gerektiği konusunda ise şunları belirtiyor: “Öncelikle bu ciddi ruh sağlığı ve sosyal hayatı etkileyecek olan hastalıkla ilgili tüm aile bireylerinin ve hastanın psikiyatrist tarafından bilgilendirilmesi gerekir. Hem ayaktan hem yatarak tedavi olunacak merkezlerin belirlenip, bilinmesi gerektiğinde başvurulması; taburculuk sonrası içinse sosyal çalışmacılarla çalışılması da ek olarak önerilmelidir. Elbette ki psikiyatrist kontrolünden çıkmamak da taburculuk sonrası mühimdir.”
Bipolar bozukluk, genellikle 15-35 yaş arası bireylerde ortaya çıkıyor
30 Mart Dünya Bipolar Günü kapsamında hastalıkla ilgili bilgiler paylaşan DoktorTakvimi uzmanlarından Psikiyatr Psikoterapist Uzm. Dr. Gülnihal Gökçe Ünal, kişilerin ruh halinde, düşüncelerinde, enerjisi ve davranışlarında belirgin dalgalanmalara yol açan bir psikiyatrik duygudurum bozukluğu olan bipolar bozukluğun toplumda görülme oranının yüzde 1-2 olduğunu ve genellikle 15 ila 35 yaş arasında ortaya çıktığını belirtiyor.
Kaynak: Bülten
Yorumlar