Erdal Akar Konferans Salonunda gerçekleştirilen konferansa; Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş ile birlikte öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.
Konferansın açış konuşmasını yapan Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin, 105 yıl önce büyük fedakârlıklarla Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) açıldığını ve çalışmalara başladığını söyledi. Şahin, “İnsanın yaşı ilerledikçe ve tarih bilgisi arttıkça TBMM’nin açılmasının, Cumhuriyetin ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılaplarının ne kadar önemli olduğunu bugünün dünyasında daha iyi görüyoruz” diye konuştu.
Açış konuşmasının ardından Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Altıntaş, “TBMM’nin Açılışı ve Milli Egemenlik” konulu sunumunu yaptı. Milli egemenliğin halk iradesinin yönetime yansıması olduğunu kaydeden Altıntaş, “Bunun bir tarihi süreci var. Bu ilk defa bizde ortaya çıkan temel bir kavram değil. İlk defa Magna Carta ile ortaya çıkıyor. İngiltere’de ortaya çıkan sözleşme, soylular ile kral arasında yapılan bir anlaşmadır. Tanrı’dan alınan yönetme gücünün belli noktalarda derebeyleri vasıtasıyla sınırlandırılmasıdır. Milli hakimiyet noktasında bizi ilgilendiren taraf burasıdır. Başlangıç olarak kabul edilir. 1789’da Fransız İhtilali gerçekleştiriliyor. Fransız İhtilali ile kraliyetteki yönetme gücü belirli kurumlar vasıtasıyla halka yansıtılıyor. Halk, söz sahibi oluyor” dedi.
Sened-i İttifak ile padişahın yetkileri sınırlandırılıyor
Türkiye’de milli egemenlik süreçlerini anlatan Altıntaş, şunları söyledi:
“Bizde de Sened-i İttifak var. Sened-i İttifak’ta Alemdar Mustafa Paşa, İstanbul’a geliyor. O dönemin ayanlarını bir araya getirip bir anlaşma imzalıyor. Bu anlaşmada; padişahın yetkilerinin sınırlandırıldığını görüyoruz. Padişah istediği gibi egemen olamayacak; yönetici atarken o bölgedeki ayanın görüşlerini alacaktır. O bölgedeki ayan, daha alt grupları koruyacak ve onların görüşlerini alacaktır. Daha sonra Tanzimat reformları ile ‘Osmanlı milleti’ kavramı ortaya atılıyor. Bu kavram; Osmanlı Devleti içinde yaşayan tüm insanlar Osmanlı vatandaşıdır diye özetleyebileceğimiz genel kavramdır. Tanzimat Fermanı ilan edildikten sonra Islahat Fermanı ilan ediliyor ve bilahare Meşrutiyete geçiyoruz. Meşrutiyet sonrası Kanuni Esasi’ye geçiliyor. Padişah’ın görev ve sorumlulukları Kanuni Esasi ile belirleniyor. II. Meşrutiyet ile padişahın yetkileri sınırlandırılıyor.”
“Milli irade kavramı ilk defa Amasya Genelgesi’nde ortaya atıldı”
Prof. Dr. Ahmet Altıntaş, Meclisin açılmasına gidecek süreçte Mustafa Kemal’in İstanbul’da 6 ay kaldığını belirterek, şunları kaydetti:
“Bu süreçte Meclisin yapılanmasında önemli aşama olan kamu diplomasi veya farkındalık dediğimiz olgunlaştırma sürecinde gazete çıkarma gibi bir kamuoyu oluşturulması noktasında çaba sarf edilecek ancak istenilen sonuca tam erişilemeyecek. Ortam müsait değildir. Vahdettin ile görüşülecek ve istenilen sonuç alınamayacak. Sine-i millete dönecek çabalar içerisine girecektir. 9. Ordu Müfettişliği olarak adlandırılan yeni görev tahsisi yapılacak. İngilizlerin ifadesi ile Savaş Kabinesi kurularak 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal ve beraberindeki arkadaşları Samsun’a çıkacaktır. Samsun’daki çalışmalarını tamamladıktan sonra Amasya’ya intikal edecektir. Milli irade kavramı ilk defa Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından Amasya Genelgesi’nde ortaya atılmıştır. Aynı zamanda çözüm iradesinin de net bir şekilde ortaya konulduğu bir metindir. İstanbul Hükümeti görevini yapamamaktadır. Bu bir tespittir. Aslında dolaylı olarak padişahın görev ve yetkilerinde bir sorun olduğunu Mustafa Kemal net bir şekilde söylüyor. ‘İstanbul görevini yapamamaktadır. İstanbul görevini yapamadığı taktirde millet kendi iradesini ortaya koyacaktır’ şeklinde genel çözüm yolu gösterecektir. Erzurum Kongresi daha sonra Sivas Kongresi ve değişik kongrelerde ortaya atılan birkaç temel kavram vardır. Milli irade kavramı ve milletin kendi kaderine el koyması kavramı esas olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla burada bu sürece giden Sivas Kongresinde alınan kararlardan bir tanesi milli meclisin kurulması gerektiğidir. Bu milli meclis Mustafa Kemal’in itirazlarına rağmen İstanbul’da açılacaktır. Bu, Meclis-i Mebusan’dır. Meclis-i Mebusan 12 Ocak 1920 tarihinde açılacaktır. Meclis-i Mebusan’da bizim Misakı Milli dediğimiz veya Milli Yemin dediğimiz kararlar alınacaktır.”
“İstanbul, hukuken işgal edildi”
16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un resmen işgal edildiğini anımsatan Altıntaş, TBMM’nin Ankara’da açılma sürecine ilişkin şu bilgileri paylaştı:
“Mustafa Kemal, işgal üzerine İstanbul Hükümeti ile tamamen ilişkilerin kesilmesi ve Anadolu’daki İngiliz subaylarının tutuklanması talimatını verecek aynı zamanda resmi kurumların İstanbul ile yazışmalarını kesmelerini isteyecektir. İstanbul’daki vatansever mebuslar 23 Nisan 1920’de toplanacak TBMM’ye davet edilecektir. Bu, Türk devletinin meşruiyet zemininin oluşmasındaki ana damarlarını oluşturacaktır. Mustafa Kemal yeni açılacak olan Millet Meclisine temsilci gönderilmesini isteyecektir. Ankara’da kurulacak TBMM, İstanbul’dan gelen milletvekilleri, mebuslar ile Ankara’dan ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen temsilciler ile karma olarak oluşacaktır. Bu süreç çok sancılı olacaktır. Meclisin açılması hazırlıkları yapıldığı süreçte fetvalar savaşı da yaşanacaktır. Mustafa Kemal bu durum karşısında Ankara Müftüsü önderliğinde karşı fetva yayınlatır. Bu dönem iç isyanların da en yoğun dönem olarak karşımıza çıkmaktadır”.
Konferans, soru cevap bölümün ardından teşekkür belgesi takdimi ile sona erdi.