Artık inkar etmiyoruz; çoğumuz, internet-sosyal medya bağımlısı olduğumuzu kabulleniyoruz.
*
Düşünün…
Günün çoğu zamanında elimizde cep telefonu ile yaşıyoruz.
*
Görüşmeler, fatura ödemeleri, para transferleri, vesaire…
*
Ama en çok da, sosyal medya üzerinde yaptığımız işlemler öne çıkıyor.
*
Acaba yaptığım paylaşımı kaç kişi beğendi?
*
İnsanların o günkü ruh halleri beğeni, yorum ve paylaşım sayısına göre bile değişiyor.
*
Çok beğenilmişse, mutlu oluyoruz.
İstediğimiz beğeni sayısına ulaşamamışsak, moralimiz bozulabiliyor.
*
Bir de…
Kendimizi, her Allah’ın günü paylaşım yapmak zorunda hissediyoruz. Eğer o gün herhangi paylaşım yapamamışsak gergin olabiliyoruz, çünkü illa bir paylaşımın şart olduğunu, takipçilerin ‘yandım anam’ bizi beklediğini düşünüyoruz; kendimizi böylelikle var ettiğimizi zannediyoruz.
*
Dahası…
Hangimiz artık herhangi gazetenin hususi olarak internet haber sitesine girip haber okuyoruz? Çok az olduğunu biliyorum. Çünkü artık haberleri de, anlık gelişmeleri de, sosyal medya üzerinden takip ediyoruz.
*
Zaten kitap okumuyorduk, artık iyice unuttuk; keza radyo için de aynısı geçerli. Ya gazete? Dergi? Hayatımızdaki eski yerleri yok. Televizyonu bile açmadığımız günler olmuyor mu?
*
Niye?
Çünkü dünya, her an cebimizde taşıdığımız ve elimizde iken tespih işlevi gören küçük bir makine de toplanmış.
*
O makine çoğu zaman bizleri esir alıyor, hayatımızı o küçük cihaza sığdırıyor ve bununla yetiniyoruz; bazen sisteme itiraz ediyoruz, bazen ulaşamayacağımız bir ülkeyi geziyoruz, bazen koyu bir tartışmaya giriyoruz, bazen de flört ediyoruz.
*
Dedim ya, hayatı sığdırıyoruz oraya; her şeyi dijital yaşıyoruz!
*
Sabah bir kalkıyoruz, daha yüzümüzü yıkamadan birimiz Facebook’a, diğerimiz Twitter’a, bir diğerimiz Instagram’a, ötekimiz YouTube’a, berikimiz Tumblr’a atlıyoruz, vesaire… Girmeden yapamıyoruz, güne onlarsız başlayamıyoruz. “Ben uyurken ne oldu acaba” düşüncesi içimizi kemiriyor. “500 takipçime günaydın demeliyim ve bir de yanına güneş emojisi iliştirmeliyim” diye geçiyor aklımızdan, her sabah.
*
Yani…
Bir an olsun, internet ve özellikle sosyal medyadan uzak kalamıyoruz.
Telefonumuzu evde unuttuğumuzda bir süre internete erişemeyecek olmamız, adeta dengemizi bozuyor, kendimizi kötü hissediyoruz. Hatta mutsuzlaşıyoruz, gerginleşiyoruz, toplumdan dışlanmış ve beraberinde yine kendimizi değersiz hissediyoruz.
*
İşte bu durum, çağımızın hastalığı diye nitelendirilen ‘sosyal medya-internet’ hastalıklarına, farkında olmadan yakalandığımız anlamına geliyor.
*
Bakın bu hastalık türleri, yaygın olarak nasıl adlandırılıyor?
Mutlaka hepimiz, az sonra okuyacağımız hastalıkların en az birine, birkaçına ya da hepsine maalesef sahibiz!
*
Klavye hastalığı!
Dudak tiryakiliğine benziyor öyle değil mi?
*
Eve kapanma hastalığı!
Çünkü sosyal medya yetiyor.
*
Dijital ego!
Hani arama motorlarında sık sık kendi ismimizi yazar ve internet alemindeki görünüşümüzü ölçeriz ya.
Daha da ilerisi, başkalarının isimlerini yazıp ölçüm yapmamız ve onlar hakkında bilgi edinmeye çalışmamız.
*
İfşa!
Çok tehlikeli. Artık özel hayatımızı dahi milyarlarca insana paylaşmaya başladık. Mahalle baskısı nedeniyle şahsi hesaplarımızı kullanamıyorsak, başka isimler altında açtığımız hesaplarla kendimizi tatmin etme psikolojisi içerisine girdik.
*
Başkası gibi gösterme!
Kişinin kendisine başka bir karakter oluşturması, yani başka birini her haliyle kendine kopyalaması, ‘o kişi’ gibi yaşamasıdır. Bu hastalığa sahip olanlar, rutin olarak kullandıkları sosyal medya hesabının yanında bir veya birkaç tane daha yine kendi isimleriyle kendilerine ait hesap açarlar. Her bir hesaptaki kişi aynıdır, yani kendileridir, ancak davranış biçimleri farklıdır. Dijital alemdeki bu hastalık, günlük yaşama da tehlikeli boyutta yansımakta, hiç umulmadık zamanlarda ani davranışlara neden olmaktadır.
*
Hastalık teşhisi koyma!
Başımız mı ağrıdı, midemiz mi yanıyor, sağ ayağımızda karıncalanma mı var? Bir doktora başvuracağımıza hemen internete girip vücudumuzdaki tepkimeyi yazıyor, ona göre teşhis koyuyor, ardından tedaviye başlıyoruz. Bunun daha ilerisi, çevremizdeki herkes için aynı yöntemle tedavi uyguluyor olmamız. Bu hastalık öyle tehlikeli ki, şimdiye dek yüz binlerce insanın hayatını kararttı.
*
Fotoğraf-video takibi ve sürekli her şeyi beğenme, her şeye yorum yapma; Fotoğraf-video paylaşımı ve sürekli beğenilme isteği, her paylaşıma yorum bekleme!
Bu hastalık hali, artık, insanların uykusunu kaçırır oldu: Acaba sabaha karşı 04.18’de beni kim beğendi, kim yorum yaptı? Acaba Twitter’da paylaştığım cümleye, Instagram’da veya Facebook’ta yayınladığım fotoğrafa-hikayeye kim düştü?
*
Sürekli takip, düzenleme, bilgi paylaşımı!
Bu durum özellikle bilgi paylaşım ağlarında görülüyor. Orada paylaşılan bilgiler sürekli takip ediliyor, yanlış olanlar düzeltiliyor, kronolojik olarak sıralanıyor, eksik varsa tamamlanıyor, yeni bilgiler de paylaşılıyor. Kişi, bir süre sonra kendini ‘bilge’ olarak görmeye başlıyor. Daha ilerisi sosyal medya hesaplarında yaşanıyor; insanlar imla yanlışları nedeniyle yoğun biçimde uyarılıyorlar ve dahası taciz ediliyorlar.
*
Bildirim kontrolü!
Cep telefonu üzerinde kayıtlı olan tüm uygulamaların bildirimlerini açıp sürekli takip etme hali. Ortam hiç fark etmez: Tuvalette, derste, sınavda, toplantıda, cenazede, vesaire…
*
Çok popülerim!
Telefona bildirim gelmese dahi havalı ya da fiyakalı görünmek amacıyla bildirim geliyormuşçasına sürekli telefonuyla uğraşıp meşgulmüş gibi davranma hali.
*
Mış gibi görünmek!
Herkese ne kadar sosyal olduğunu, mutluluk yaşadığını; işinden memnun olduğunu, yine işinde eğlenceli vakit geçirdiğini ve para kazandığını göstermek amacıyla sürekli fotoğraf veya video paylaşma hali. Ancak gerçek olan, çoğu zaman paylaşılanın tam tersi.
*
En güzel benim!
Aşırı estetik kaygısı, doğal hali kabullenememe-kompleks yapma, bu nedenle yüz üzerinde sürekli operasyon yaptırma, sürekli diyet yapma, vesaire… Genelde Instagram’da görülen bir hastalık.
*
FOMO! (Fear of MissingOut)
Meali; kaçırma-kaybetme korkusu olarak açıklanabilir. Bu hastalık türü net olarak, ‘gelişmeleri veya olanı biteni kaçırma korkusu’ şeklinde tanımlanabilir. Yani, bir anlamda gündem bağımlılığı. Her an her şeyden haberdar olmak istiyoruz. Bir an olsun hiçbir şeyi atlamak istemiyoruz. O nedenle sürekli elimizde bir cihazla gündemi takip ediyoruz; sohbetin en koyu anında bile sohbetin insicamını bozmak pahasına gelen haber, WhatsApp veya Instagram bildirimine bakma ihtiyacı duyuyoruz. Ama merak etmeyin, bu hastalık belki de en masum olanı. Neredeyse herkes, artık FOMO!
*
Fiziksel!
Sürekli veya uzun süreli olarak bilgisayar karşısında internetle ilgilenenlerin boyun, el, bilek, omuz gibi noktalarda, kemiği kasa bağlayan kiriş etrafında meydana gelen iltihaplanmalar. Bilgisayar kadar olmasa da, telefon da benzer fiziksel hastalıklara yol açıyor.
*
Yukarıda aktardığım yeni nesil hastalıkların neredeyse hepsi, psikolojik hastalıklar.
Ve başta da belirttiğim gibi, hepimiz, muhakkak en az bir tanesine sahibiz.
Burada önemli olan, söz konusu hastalıkların varlıklarından haberdar olmamız ve bu anlamda algı düzeyimizi arttırmamız.
*
Tavsiyem…
Fazlasıyla kontrollü olalım; internet dünyasının, sosyal medyanın ve dijital alemin yararlı noktalarını hayatımızın içine alalım.
Sağlığımıza kastedecek yanlarını ise dışarıda bırakalım.
Dahası, özellikle ağır sosyal medya hastalığına yakalanmış insanlara ısrarla tedavi olmalarını tavsiye edelim, tedaviye yanaşmadıkları takdirde ise onlardan uzak durmaya gayret gösterelim.
Telaş yok, hepimiz FOMO’yuz!
Arif ANBAR
Yorumlar