Hilmi Yavuz’dan bir tanımlama ile kavramı önümüze koyalım:
“BUDALA, KİME DENİR?
Beylik bilgilere ve ucuz genellemelere takılıp meselenin özünü kaçıran kişilere budala denir. Budalalar, basmakalıp klişeleri gerçek bilgi zanneder ve bunları tekrarlayıp dururlar…
(Budalalığın keşfi)”
Muhalefetin…
Hem de…
Anasıyla, danasıyla…
Alayının içinde bulunduğu durum iki cümle ile ancak böyle özetlenebilirdi…
Dünyada büyük kaos yeniden başlamış…
Taşlar yerinden oynuyor…
Yeni dengeler kurulma çabası içinde bütün güç unsurları…
Ve son yüz yıldır Türkiye yeniden ve ilk defa…
Büyük dönüşümün…
Yeni dengelerin…
Figüranı değil…
Oyuncusu değil…
Yönetmeni de değil…
Doğrudan yapımcısı…
Suriye…
Libya…
Kafkasya…
Balkanlar…
Her birinde yepyeni durumlar ve dengeler söz konusu…
Türkiye ise…
Kimse ile…
Ne ABD, ne Rusya ne de Fransa ile hiçbir polemik ve tartışma içerisinde bile değil…
Doğrudan planlıyor, uygulatıyor ve önüne bakıyor…
Ezik, yetersiz, kompleksli tipler ve adı parti olan kurumlar…
Kendini milletine ait hissetmeyen…
İktidara muhalefet kılıfına bürünmüş devlet düşmanlığı içinde olan…
Nefretini kustuğu millete efendilik peşinde…
Hayranı olduğu batı vandallığına gönüllü kölelik arzusunda olan…
Bir tuhaf, bir garip topluluk ancak bu budala sözü ile tanımlanabilirdi…
Ancak…
Tarih akar, bunlar ancak seyreder…
Bulundukları topluma nefret kusar, gönüllü edindikleri efendilerine kuyruk sallarlar…
Şimdi olduğu gibi…
AZ DA SAĞLIK…
Et tekrarü ahsen/ velev kane yüzseksen…
Yani tekrarda fayda var…
Her ilaç aslında bir zehirdir, aralarındaki en büyük fark dozdur…
Önemli olan sağlığı korumak, bozulmasına engel olmaktır…
Tedavi edici sağlık büyük istismarlara açıktır…
ESKİLERDEN…
Futbol eskiden İngilizlerin icat ettiği Almanları kazandığı oyun diye tanımlanırdı…
Artık pek öyle değil…