2016 Yılı Şubat’ının soğuk bir akşamı dostum Mesut Indır’da misafir iken Doğu Karadeniz tur gezisine katılma kararı aldık. 21 Mayıs akşamı saat: 23.00’de başlayacak gezi programı şirket tarafından bir hafta ötelendi.  Hesap veren değil hesap soran Allah’ın hikmetinden sual olur mu? O ara torunum Ahmet Akif apandis ameliyatı oldu. Nine, hastanede refakatçi kaldı. Eskiler, bir iş yapacakları zaman “Allah, işi karışmazsa!” derlerdi. Sözünü önemserim, hem de çok. 28 Mayıs 2016 Cumartesi günü saat 23.00’de Doğu Karadeniz gezisine çıktık. Otobüs,  Eskişehir çıkışı Kanlıpınar rampasını tırmanırken yolculardan çoğu uykuya dalmıştı. Yolcuların ekseri bayandı. 20 yaş üzeri her yaştan insan vardı.

Farklı örf ve ananeye sahip bu insanların görgü kuralları bağlamında hoşgörülü olmaları aradaki uyumu kolaylaştıran önemli faktördü. Ankara, Kırıkkale ve Çorum illerini geçtik. Sabahın ilk ışıkları aydınlığında serhatler şehri Amasya’ya ulaştık. Ferhat’ın Şirin’e aşkı uğruna külüngle kayalara açtığı su kanalının yanındaki Ferhat ile Şirin’in heykelinin bulunduğu Elma dağının eteğinde 15 dakika mola verildi. Kanal, uzunluğu yaklaşık 1 km, genişliği 60 cm, derinliğin de yer yer farklılık var. Elli cm derinlikte olan yerler ile 1 m’yi aşkın yerler de mevcut. Bu kanal, kayalık alana işlenmiş tarihi bir yapı. Bazı kısımları tahrip olmuş. Turizme açık.

Amasya’da o kanalı gördüğümde Yunus Emre’nin bir şiiri aklıma geldi. 17.02.2016 Günü Milli irade gazetesi YUNUSÇA adlı köşemde Yunus Emre’nin “FERHAT’IN KÜLÜNGÜ” adlı şiirini tahlil etmiştim. Gönüllere sevgi işleyen nakkaş Yunus Emre mutasavvıf bir şair… Yunus Emre, sevenin sevgilisine kavuşma zaman ve tarzını dizelerinde zengin duygularla vurgulamış. “Yüz bin Ferhat külüng alıp kazar dağlar bünyâdını / Kayalar kesip yol eder âb-ı hayat akıtmaya. Âb-ı hayatın çeşmesi âşıkların visalidir / Sohbeti aşk ile eder susamışları yakmaya” Yunus Emre, bu mısralarında seven ve sevilendeki aşk gücünü dile getirirken Ferhat’ın, Şirin’e olan aşkı uğruna kayaları yarmak için savurduğu külüngle su kanalı açmasındaki aşkın gücünü şiir diliyle örnek vermiş. Bu destan, karşılıklı iki insanın aşklarıyla yazdıkları bir destan...

Mola sırası tanıdığım siyasetçi birini gergin gördüm. Bu gerginlik niye, dedim. “Birkaç gün önce yaşadığım toplumsal bir hâl-ü melali anlatayım.” dedi. Anlat, dedim. “Birisi telefonda aradı. Torununu bir okula yazdırmak istiyormuş. O okul, öğrencileri bazı kıstaslar dahlinde alıyormuş. Kıstasları tutanlar arasından da kura çekimiyle alacakları öğrencileri belirliyorlarmış. O kişi, işi şimdiden garantiye almak için şefaatçi olmamı istedi. Böyle bir iltiması kendi çocuğuna bile yapmadım. Başkasına haksızlık olan bir işi yapmam. Hak sahibini itip hakkı olmayan bir başkasını onun yerine geçirmek hangi adalete, hangi merhamete, hangi insafa, hangi vicdana sığar.

Hakkı gasp edilmiş bir mağdurun sessiz çığlıklarını duymayan kulaktan kime ne hayır gelir? Hakkı elinden alınmış bir mağdurun gözyaşlarını görmeyen göz kime ne fayda sağlar? Müslümanım diyen biri böyle bir hâl-ü melalle fırsat verir mi? Harama alışmış kudurmuştan beterdir, derler ya! Çok doğru. Bu arsız adam, kötü emeline alet olmadığım için çarşı-pazar hakkımda atmadık iftira, söylemedik yalan bırakmadan beni toplum nezdinde kötülüyormuş. Onun bu tavrı canımı sıktı.” dedi.

Üzülme! Adalet ve merhamet duygusunu kaybetmiş insancıktan her melanet sadır olur. Doğrudan yanda olmak şarlatanın, sahtekârın yanında olmaktan binlerce kez evlâdır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!