İtalyan edebiyatının dünyaca ünlü yazarı Curzio Malaparte’nin İtalyan savaşlarında halkının durumunu konu aldığı “Can Pazarı” adlı kitabını ilk kez lise tahsilim sırasında okumuştum. O zamandan bu yana birkaç kez okuduğum hâlde yakın tarihte bir kere daha okumayı yeğledim. Yurtseverim diyen herkesin okuması gerekli bir kitap. Devletin bekası, can pazarında vatanı savunmakla sağlanır. Vatan can pazarında kazanılır ya da kaybedilir. Vatanın bedeli sadece can ile kandır. Can pazarında kanla yazılmayan hiçbir arzu hâl vatan müdafaası olarak değer bulmaz. Malaparte, 1898’de Floransa yakınındaki Prato’da doğmuş. Öğrenimini Roma Üniversitesinde tamamlamış. 16 Yaşında emperyalizmin zulmüne karşı bayrak açıp zorbayla mücadeleye başlamış.

Malaparte, 1915’de gönüllü olarak İtalyan ordusuna katılmış. 1918 Temmuz’unda Fransız cephesinde savaşırken yaralanmış. Bilahare Dışişleri Bakanlığının açtığı memuriyet sınavını kazanıp Varşova Elçiliğinde görev almış. 1921’de diplomasiden çekilip edebiyat ve gazeteciliğe yönelmiş. 1922’de girdiği aktif siyaseten 1931’de ayrılmış. 1929-30 Yıllarında Stampa gazetesinin muhabiri olarak Asya, Afrika ve Avrupa’nın pek çok yerinde görev yapmış. Fransa’ya, İngiltere’ye gitmiş. Fransız ve İngiliz gazetelerinde yazıları yayınlanmış. Yazdığı kitaplardan Lenin Dedikleri Adamcağız, Hükümet Devirme Tekniği, Kaput ile La Pele adlı dört kitabıyla şöhretlenmiş. Dünya edebiyat çevrelerinin hayranlığını üzerine çekmeyi başarmış bir yazar. Malaparte Fransız İtalyan, İtalyan Alman, Almanya’da Rusya’ya karşı savaşan İtalyan kıtalarına katılmış.

Can Pazarı adlı bu kitabında, savaşlarda tanık olduğu hazin manzaraları dile getirmiş. Vaziyeti insanın iliklerine kadar işleyen duygularla anlatmış. Kitabın aslı beş yüz sayfadır, diyen Yaşar Nabi yaşanmış olayları bu kitaptan özetle birbirinden ayrı röportajların en canlılarını seçerek tercüme etmiş. Kasım, 1971’de 3’üncü baskı olarak Varlık Yayınevince Türk yayın hayatına kazandırılmış. Malaparte Almanları yenmiş müttefiklere yenilmiş İtalyanların savaş sırasındaki hâllerden bahsetmiş. Savaşın tahribatıyla İtalya’nın içine düştüğü ahlaki çöküşü yermiş. Can pazarı vaziyetini güçlü bir dille tarif ve tasvir etmiş. Bir savaşın izleri geride hiçbir zaman sadece askeri boyutuyla kalmaz.

Tarihin hangi döneminde bakarsanız bakın hiç bir yazar savaşın kadınlar adına oluşturduğu facialarla dolu trajik sayfaları bu kadar ürkütücü boyutlu dile getirmemiştir. Örneğin “Korkunç, pis, aç, kıyafet düşkünü, sefil Napoli halkını çeşitli uluslara mensup kurtarıcı askerler kendi dil ve lehçeleriyle küfürler ederek itip kakıyordu. Üç yıl süren açlık, salgın hastalıklar ve korkunç bombardımanlardan sonra benim zavallı hemşerilerim evlerinin pencerelerden şarkı söyleyip el çırparak sevinçten zıplaya zıplaya düne kadar düşmanları olan yabancı ülkelerin bayraklarını dalgalandıranların ve kendilerini yenenlerin üstüne çiçekler atıyor.” derken, 1943’de korkunç Alman savaşından da söz etmeyi ihmal etmemiş. “Yenilmişliğin utanç duygusunu bir tarafa bırakıp yenilmişliği şeref kabul eden bir yurtsever duygusuna razı olmuş Napoli halkı kadar hiç bir ulusun sıkıntı çekmediğini belirten bir görüş koymuş ortaya.

Düşman askerlerine üç dolara satılan tazecik bakire kız çocuğunun etinden bir kilo kuzu eti daha pahalı hale geldi. Müttefiklerin birinin cenazesi, bütün İtalyanların hayatından daha önemliydi.” diyor. Hürriyet aşığı, hayatının büyük kısmı hapis ve sürgünde geçmiş bir yazarın kaleminden çıkan bu eseri okurken insan;  kadınlara, kızlara karşı pislik dolu davranışların ezikliğini, savaşın sebep olduğu faciaları düşünmek bile istemiyor. İtalya’nın savaşlardaki hazin durumunu muhteşem bir üslûpla anlattığı bu eseri okudukça insanın insanlık icabı tüyleri diken, diken oluyor.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!