“AĞA” Sözcüğü Türkçe’ de birkaç anlamda kullanılmakta…  “Ağa” zor zamanda darda kalan muhtaçların ihtiyaçlarını karşılayan müşfik, babacan, cömert, ileri görüşlülüğü ile gönüllere taht kurandır. Böyle ağalık kibirle, despotlukla değil şefkatle, cömertçe paylaşarak mazluma, mağdura, muhtaca yaşam hakkı tanıyıp garibanları topluma kazandırmakla olur.  Kırkalı merhum Hacı Seydi Çakır böylesi bir ağa. Bu ağa Boraks diyarı Eskişehir’in Seyitgazi İlçesine bağlı Kırka beldesinin son ağası. O sadece Kırkalı’nın değil yedi düvelin gönlünü kazanmış fakir-fukaranın dert ortağı olmuş basiretli, faziletli bir insan. Böyle ağalık herkese nasip olmaz.

Ağalık karşılık beklemeden vermekle olur. Gayrısı maval okumaktır. Seydi Ağa 1325’de Kırka’da doğmuş. 1988’de Hakk’a yürümüş. Bir başka ifade ile 79 yaşında ebedi istirahatine çekilmiş. Sağlığında mağdurları, muhtaçları Allah için koruyup kollamış iyiliksever bir insan. Bakara suresi ayet 177'de Allah, mealen:”…Asıl iyilik Amentüye inanıp malından yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmış ihtiyaç sahiplerine verenler… Antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerdir…” buyuruyor. Rahmetli Seydi Ağa, merhum babamın gönül dostu idi.  Babamdan yaşça büyüktü ama kafaları tutardı. Böyle dostluklar herkesin başına… O nedenle Seydi Ağa’yı epeyce bilirim. Merhum Hacı Seydi Ağa’nın doğum tarihi Rumi yıla, ölüm tarihi de miladi takvime göre. Ülkemizde 1926’da Rumi takvimden miladi takvime geçilmiş.

Seydi Ağa cömertlik ve merhamette tam bir rol model insandı. Anlatacağım şu hadise hayali de değil, söylentide… Kulaklara küpe olacak örnek bir hikâye… Seydi Ağa ile alakalı bu olayı pek çok kişiden duyduğum gibi kendinden de dinledim. Seydi Ağa, harman vaktinin yaklaştığı günlerden birinde bir kahvehanede çay içerken karşıdan gelen birinin düşünceli olduğunu görür. Gelen misafiri masasına davet edip çayını söyler. O kişi, Kütahya’nın Değirmenözü civarı köylülerinden biri. Hacı Seydi Ağa, ona: “Çok düşüncelisin, sıkıntın nedir? O kişi: “Seydi Ağa, derdim büyük. Başını ağrıtmak istemem.” deyince,  “Anlatırsan, dinlerim. Elimden gelirse derdine derman olurum.” der.  O kişi: “Ağa, harman geliyor. Ev halkımın rızkını teminle mükellefim. Öküzümün teki öldü. Harmanı nasıl kaldıracağıma kaygılanıyorum.” der. Seydi Ağa:” Üzülme gün doğmadan neler doğar, neler! Sen bir çay daha içersen memnun olurum.” deyip garsona: “Misafire bir çay daha al.” diye seslenir.

Misafir, çayını içerken Seydi Ağa, bir pusula yazar. Bu mabeyindeki pusula, küçük kâğıt üzerine yazılmış bir tür kısadan mektuptur. Misafir: “Seydi Ağa, müsaadenle köyüme dönmek istiyorum. Öküz için bir hâl çaresine bakmam lazım.” dediğinde. Seydi Ağa: “Üzülme! Halinizin çaresine bakılmıştır. Şu pusulayı al. Köyüne giderken bizim çörez yaylasına uğra. Pusulayı benim çoban falancaya ver. Hangi ineği vereceğini ben pusulada belirttim. Buzağısı ile birlikte götür. İneği öküzünün yanına koş. Harmanını kaldır. Hanımın ineği sağsın. Sütünü de değerlendirin. Buzağıyı büyüt, öküzünün yanına eş et. Sonra da ineği bana getir.” deyince, öküzü ölmüş kişi boynuma mı, elime mi, ayaklarıma mı sarılacağını şaşırdı. Onu kucaklayıp teselli ettim. Elimi öperken ağladığını fark ettim.” dedi.

Ağalık esip tozmakla olmaz. Hele blöfle hiç olmaz. Özveri ile olur. Ağalık, Allah için gönülden verene Allah’ın münasip gördüğü bir namdır. Seydi Ağa’nın bu tutumu sosyal sorumluluk projesinin en önde gelen ilkesidir. Dini terminolojiye göre de infak ve ihsan olarak değer bulur. Bu nedenle Allah cömertlik yapanların ilahi mertebelerini yüceltir. Onlar, Allah’ın seçkin kullarıdır. Haşr suresi 9’uncu ayette, Allah: “…Kendi ihtiyaçları olsa bile muhtaçları, mağdurları kendilerine tercih edip nefsinin cimriliğinden, hırsından korunanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” buyuruyor. Hacı Seydi Ağa, fani dünyada muhtaçların, mağdurların gönlünü hoşnut ettiği için ebedi âlemde de hâkimler hâkimi, Ağalar ağası onun gönlünü hoşnut etmez mi?

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!