Gökyüzüne bakarken gördüğümüz yıldızlar, galaksiler ve gezegenler evrenin sadece küçük bir parçası. Bilim insanları yüzyıllardır uzayın büyüklüğünü anlamaya çalışıyor, ancak hâlâ kesin bir sonuca ulaşabilmiş değiller. Çünkü uzay, bildiğimiz her şeyin ötesinde; zaman, madde ve mesafe kavramlarının sınırlarını zorlayan bir sonsuzluk.

Bilimsel verilere göre, gözlemlenebilir evrenin çapı yaklaşık 93 milyar ışık yılı. Bir ışık yılı, ışığın bir yılda aldığı mesafeyi — yaklaşık 9,46 trilyon kilometreyi — ifade ediyor. Bu da demek oluyor ki, evrenin yalnızca görebildiğimiz kısmı bile akıl almaz büyüklükte. Üstelik bilim insanları, bu sınırın ötesinde de bir “bilinmeyen” olduğunu, evrenin durmaksızın genişlediğini belirtiyor.

Gözlemlenebilir evren, milyarlarca galaksiyi, her galaksi milyarlarca yıldızı ve gezegeni içinde barındırıyor. Örneğin bizim galaksimiz olan Samanyolu, yaklaşık 200 milyar yıldız içeriyor ve bu yalnızca tek bir galaksi! Evrenin tamamında 2 trilyon civarında galaksi olduğu tahmin ediliyor.

Evrenin genişlemesi, 1929 yılında Edwin Hubble’ın yaptığı gözlemlerle kanıtlandı. Bugün hâlâ genişlemeye devam ettiği, hatta bu genişlemenin hızlandığı biliniyor. Bu da “evrenin sonu var mı?” sorusunu daha da karmaşık hale getiriyor. Bazı teorilere göre evren sonsuz olabilir; bazılarıysa bir noktada yeniden çökeceğini ya da başka bir form alacağını öne sürüyor.

Tüm bu bilinmezliğe rağmen, modern teleskoplar ve uzay görevleri sayesinde her geçen gün evren hakkında daha fazla bilgi ediniliyor. James Webb Uzay Teleskobu gibi gelişmiş teknolojiler, milyarlarca yıl öncesine, evrenin ilk oluşum dönemlerine ışık tutabiliyor.

Ancak şu bir gerçek: Uzay, hâlâ insanlığın en büyük gizemi. Onu anlamaya çalışmak, aynı zamanda kendimizi, geçmişimizi ve evrendeki yerimizi de sorgulamamıza neden oluyor.

Muhabir: Şebnem Yıldırım