ESKİŞEHİR

“Türkiye’de ilk defa kuzine sobayı yaptık”

Bu hafta Eskişehir’in iki deneyimli sanayicisi Metin Sürel ve Göral Çatak ile kendi hayatları, Eskişehir Sanayisi ve Eskişehir Organize Sanayi Bölgesiyle ilgili yaptığımız söyleşileri aktaracağız.

Metin Sürel, 83 yaşında halen işinin başında.

Hayatıyla ve sanayiyle ilgili anlattıkları da şöyle.

Bizim asıl işimiz çocukken saçla dökümle başlamıştık. Babam 1936’da Plevne’den gelmiş, ben burada doğmuşum, anne tarafım da Üsküp’ten gelmiş.

O zamanlar Türkiye’de ve Eskişehir’de sanayinin gelişmesi birden oldu, 1952 yılında Demokrat Partinin atağıyla Marshall yardımı yapıldı, bu yardımla maalesef verilen yardımların bir kısmı işe yaramadı, apartman yaptılar. Sanayiye yönelmedi, çok az yöneldi. O yıllarda küçük sanayi kuruldu, derken çalışmalar başladı. Hasan Polatkan’ın katkısı oldu, Mümtaz Zeytinoğlu’nun vefatıyla Eskişehir kayba uğradı. En büyük kayıplarından biri de iyi bir milletvekili olmamasıydı. İyi milletvekillerimiz olsaydı ya Tofaş ya Reno burada kurulacaktı.

Daha sonra 1960 ihtilali oldu ve yavaşlama dönemi başladı.

Eskişehir’de 1960 yılından sonra hem sanayi hem nüfus olarak epey ilerledi, o zamanlar nüfus 160 bindi Bursa’nın nüfusu 162 bindi.

Eskişehir’in en büyük kazancı halkının birbirini sevmesiydi. Eskişehir son zamanlarda yeşil konusunda bir ilerleme var.

Ben babamın yanında Bağlar Caddesindeki yerimiz vardı. Babam devlet demiryollarında da çalışırdı, silindirin kolunu çevirirdim.

1957 yılında ilk sanayiye taşındık, küçük sanayiye. Orada dükkan almaya başladık, beş-altı tane dükkan oldu. Semeresini epey gördük, derken Türkiye’de ilk defa kuzine sobayı yaptık, daha çok Karadeniz’e gönderdik. 15-16 yaşında trenle Kars’a kadar soba taşıdım.

İyi bir gelişim yaptık. Isı Cihazları Fabrikasını kurduk ICF olarak, orada 18 ortaktık, 18 ortakla birlikte epey soba, emaye işini kurarak genişlettik, sobacılıktan fabrika mı olur diyorlardı, ama yaptık.

Soba konusu Türkiye’de yayılmaya başladı, Türkiye’de yine ilk defa 1982’de radyan sobayı ilk kez biz yaptık. Radyan soba tüple çalıştığı için çok sayıda ormanı kurtardı, hem kömürden hem odundan tasarruf sağladı.

Radyan soba Türkiye’nin her yerine yayılmaya başladı. Fanlı soba ürettik.

İhracat da o devirlerde başladı. O zamanlar mobilya sektörü de yaygındı. Soba ve mobilya Eskişehir’de ilerledi, ama sonradan mobilyayı elimizden kaçırdık. İnegöl’ün muazzam bir ilerlemesi oldu. Eskişehir’de at arabası da yapılırdı.

ESKİŞEHİR SANAYİSİ NEREDEN NEREYE GELDİ.

Çok zorluklar yaşadık, bu günlere gelmemizde ve başarımızdaki en önemli faktör çalışmaktı, işçi arkadaşlarımız da bize uydular, çalıştılar, daha çok sobaya önem verirdik, ihracat başladı. Eskişehir’de ve Türkiye’de tava, tencere, emaye sektörü başladı.  2000 ile 2015 arasında Türkiye’de durgunluk oldu ama Eskişehir’in atak olması lazımdı. Yapılan yasa değişikliğiyle Sanayi Odası ve Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi ayrıldı. Çok daha iyi çalışıyorlar. Eskişehir sanayisi gelişti. Türkiye’nin en büyük Organize Sanayi Bölgelerinden biri burada. İmişehir’e de genişliyor. Eskişehir sanayi çok gelişti, eskiden daha zordu tabi teknoloji ilerledikçe işler daha kolaylaşıyor.

***

“Genç sanayiciler dürüst ve

birbirlerine güvenerek çalışmalı”

Artelon Yönetim Kurulu Başkanı Göral Çatak da Eskişehir’in deneyimli sanayicilerinden biri. Kendisinin de hayatı ve Eskişehir Sanayisi ile ilgili görüşleri.

Ben Malatya Doğanşehir Karaterzi köyünde 1949 yılında doğdum, 1963’te öğretmen okuluna bir sene gittim, ikiye geçtim sonra bazı olumsuzluklar nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldım. Tekrar köyüme çiftçiliğe döndüm, 1975 yılına kadar köyümde çiftçilik yaptım. 1975 yılında İstanbul’a geldim Metop Şalter firmasında işçi olarak çalışmaya başladım. Üç ay çalıştım iyi çalıştığımdan dolayı 140 kişinin başına beni ustabaşı olarak görevlendirdi. 9,5 yıl orada çalıştım, 1,5 yıl sonra bana bir de hisse verdi. Firmayı belli bir yere getirdikten sonra bazı nedenlerle oradan ayrıldım. 1984 yılında kendi firmam Estap’ı kurdum. Elektrik panoları yaparak 1996 yılına kadar elektrik panosu yaptım. Rusyaya, Libyaya, Türkiye’deki belediyelere ve çeşitli inşaatlara panolar yaptım çok miktarda otellerin ana panolarını yaptım. 1996 yılından önce Celalettin Kesikbaş’ı tanımıştım, o İstanbul’da bir firmada çalışıyordu, sonra askere gidip gelmiş beni aradı ve bazı işler yaptıracağım dedi, ben de o zaman bir oluşum içindeydim. Ben ona birlikte çalışırız diye bir söz vermişim, onu bana hatırlattı. Ben kendisini beğenirdim, çizdiği projeler hep çalışıyordu, orada dikkatimi çekmişti. 1997 yılında Fransa’ya gitmiştim orada ilk pançı görmüştüm. O tarihlerde paramız pulumuz yok, grup halinde gitmiştik, firma yetkilileri bana güvenmiş olacak ki bir tek alırsa o alır demişler. Biz Türkiye’ye döndükten birkaç gün sonra bana bir yazı geldi. Size üzerinde her şeyi olan yeni bir makineyi size gönderiyoruz. Bunun üzerine makine geldi Estap’a satılmıştır diye yazmışlar. Biz para peşine düştük, o zamanın parasıyla 950 bin frank. Kendimizi ne kadar zorladıysak parayı denkleştiremedik. Firma temsilcisine biz bu şartlarda makineyi alamayız dedik. Temsilci, buyrun gelin bir görüşelim dedi. O arada Celalettin beyi de tanıdı Fransızlar. Hiç paraları yok mu diye sormuş olmadığını söyleyince de Mıstır Göral’a güveniyoruz makineyi verin demişler. Benim kendi ülkem bize ceza verirken, bir Fransız bizi ödüllendirdi diyerek gözlerim yaşardı.

O makine bize bir çığır açtı. Çok yönlendirdi, hiç para vermeden makineyi Türkiye’ye getirdik, İstanbul Sanayi Odası duymuş, bizi davet ettiler. Dediler ki nasıl aldın bu makineyi, dedim ki benim halim bu verdiler.

Daha sonra fabrikalar kurdum, 1997 yılında kabinete geçtik, baktık ki ülkemize bir kabinet 3 bin dolara geliyor, ama biz bir kapıyı kapattık, bir kabineti 900 dolara yaptık, biz de iyi para kazandık, Celalettin beyle ortaklığımız devam etti. Ondan sonra biz beraber, onunda mühendis olması, pratiği olması bizleri buralara getirdi.

Sonra İstanbul’da bir arsa aldık, fabrika kurduk. 2004’te oralar bize kafi gelmedi, Celalettin beyinde Eskişehirli olması, başka yerlere de baktık ama bir gün Ankara’ya giderken burayı gördük. İlk olarak Ali İhsan Karamanlı bize gösterdi burayı bir yeri beğendik burayı verirseniz geliriz dedik,

1 Mayıs 2005’te ayağımızı attık, daha sonra inşaata başladık, her tuğla konulduğunda başındaydım. 2,5 ayda 10 dönümlük yeri yaptım. Çevre düzenlemesini yaptım, herkes hayran kaldı.

2008 yılında Fransızlar bizi satın almaya uğraştılar. İlginç tarafı biz Fransızlara makineler de içinde olmak şartıyla işletmeyi sattık. Ben daha sonra Eskişehir’de kalmaya karar verdim.

2012 yılında Fransızlar üst düzeydeki insanları işten çıkardılar, çıkarınca diğer fabrikamızı da yapmıştık. Celalettin bey bu arkadaşları dağıtırsak bir daha toplayamayız dedi. Bunların emekleri var biz 2012 yılında Lande’yi kurduk.

Makine alımları ve inşaatlar bana aitti. Pazarlama ve para işleriyle Celalettin bey uğraştı, belli bir yerlere geldik.

Biz Landeyi açınca Fransızlar zayıfladı, buradan gittiler. Burası benim şahsıma ait. Celalettin beyle birleşmemiz bana çok şey kattı. O olmasaydı ben buralara gelemezdim, belki ben olmasaydım o buralara gelemezdi.

Para da gördük, zenginliği de gördük. 30 senedir birbirimizi hiç kırmadık. Hiçbir kapıdan benden önce geçen bir insan değil. Saygılıdır, beni iki oğlum var onlar kadar değerlidir.

BAŞARIDAKİ FAKTÖR NEYDİ?

Başarılı olmamızın en büyük faktörü birlikte olmamız, işimizi sevmemiz, çalışanımızı sevmemiz. Almanya’da 40 ortaklı firmanın bir ortağıyla tanıştım, bana garip geldi, nasıl pay ediyorsunuz diye sordum. Hepsi burada çalışmıyor ki dedi. Buraya yarayan beş-altı kişi burada çalışıyor, diğerleri başka yerlerde çalışıyor dedi. Senede iki kez toplantımız olur dedi. Paraya ihtiyacı olan alır, almayanın parası artar dedi.

GENÇ SANAYİCİLERE TAVSİYELERİNİZ

Genç sanayiciler dürüst ve birbirlerine güvenerek çalışmalı. Bizim ekiplerimiz canla başla çalışan insanlar. Gençlerin çalışması biraz az hemen kaçarlar. Eskişehir’in insanı biraz rahat, ama İstanbul’un öyle değil. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmiş insanlar çalışmak istiyor, para kazanmak istiyor. Çoğunun memleketinden unu bulguru geldiği için rahatlar. Köylerle bir çoğunun ilişkisi var.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }