TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK

Oturduğum yer itibarı ile bir çok kişiden şanslı konumdayım. Çünkü mahalle pazarı kapımın hemen önünde kuruluyor. Hal böyle olunca halkın ve esnafın nabzını daha kolay tutabiliyorum.
En son yaptığım pazar ziyaretimde , gönül isterdi ki sizlere insanlar ne kadar da güzel her istediklerini alıyor , pazarcı esnafı da hayatından memnun müşterisi de demek isterdim. Yani ne alan memnun ne satan.
Alan yani vatandaş , fiyatların pahalılığından yakınıyor. Satan yani pazarcı esnafı ise maliyetlerin yüksekliğinden yakınıyor.
Daha önce gözümüzün gördüğünü alıyorduk diyen sade vatandaş , artık pazara çıkarken alacağı sebze ve meyvelerin planlamasını yaparak çıktıklarından bahsediyorlar.
Öyle ya eskiden elimize tane karpuz ve kavun ile giderken , şimdilerde çeyrek karpuz , yarım lahana , yarım karnabahar ya da 4 adet limon veya 5 tane elma diyerek sayarak satın alabiliyoruz mevsim meyve ve sebzelerini...
Bir de gördüğüm bir manzara beni derinden yaraladı...
Eskiden pazarın bitimine yakın yani akşam üzeri , pazarcı esnafının satamadığı ya da elinde kalan çürük çarık sebze veya meyveleri almaya gelirdi tek tük de olsa alım gücü olmayan vatandaşlar.
Şimdi artık pazar kurulurken düşüyor yollara yurdum insanı ve hemen beliriveriyor pazarcı esnafının tezgahının arkasında. Elinde derme çatma bir poşet ve bekliyor ki herkesten önce birkaç tane çürük , ezilmiş domatesi almak için.
Çünkü biliyor ki akşamı yani pazarın sonunu beklese , belki kendisine sıra gelmeyecek ve çürük dahi olsa bir şey alamadan evine eli boş gidecek...
İnsanlar çok zor durumdalar.

 Pazar alışverişi yapan insanların yanına sessizce yaklaşıp , “benim alacak param yok bana da yarım kilo alır mısınız” diyen iyi giyimli eli yüzü düzgün insanlara rastladım.
İnsan bunları gördüğünde yüreği acıyor.
Bu günleri atlatacağız geçecek bu günler demek geliyor içinden ancak ne
yazık ki görünen o ki , süreç daha da kötü yerlere doğru gidiyor.
Ve maalesef öyle söylenildiği gibi kolay atlatamayacağız gibi gözüküyor.
Bu işin “A” partilisi ya da “B” partilisi olmaksızın halkın neredeyse tamamına yakınının , tabirimi maruz görün lütfen ama “anasından emdiği süt burnundan geliyor”.
Emekli aldığı 7.500.-TL maaş ile geçinmeye çalışıyor.
Dul yetim aylığı alanlar 3.500 – 4.000 TL ile ayakta durmaya çabalıyor.
Önümüzdeki ay okullar açılacak. İnsanlar kara kara çocuklarının okul araç-gereçlerini nasıl alacaklarını kara kara düşünmeye başladılar bile.
Daha şimdiden vatandaş yazın ortasında kış mevsimini nasıl geçireceklerinin derdine düştüler. Çünkü hiç kimse yarın ne olacağını bilmiyor.
Bu gün aldığı en zaruri beslenme kaynağı ekmeği bile yarın aynı fiyata alıp alamayacağını bilmiyor.
Akaryakıta yaklaşık 6 TL birden zam gelmişti. Geçtiğimiz hafta 2 TL daha zam geldi. Önümüzdeki günlerde tekrar bekleniyor. Daha sonraki günlerde ise tekrar zam gelip gelmeyeceğini hiç kimse kestiremiyor.
Öbür taraftan döviz (dolar-euro) almış başını gidiyor. Altın desen , tutabilene aşk olsun...!
Piyasada ki karşılıksız çek oranı büyük bir artış göstererek geçtiğimiz seneye göre yaklaşık iki katına çıktı. Parasal karşılığı ise tam 69 milyar TL.
İnsanlar kendi geçimlerini sağlayamadıkları gibi , ticaret erbabı da zor günler geçiriyor.

 Yukarıda saydığım bu kadar sorunun hepsi gün gelecek yekün teşkil edecek ve artık insanların dama diyeceği bir yere gelecek.
Daha dün ekonomik açıdan iflasın eşiğine gelen komşumuz YUNANİSTAN şimdilerde kuyruğu düzelterek “yatırım yapılacak ülkeler” statüsüne tekrar kavuştu.
Şimdilerde yaklaşık on yıl önce acıyarak baktığımız ülkelerin durumuna düşmüş vaziyetteyiz.
Ve maalesef bu durumdan kurtulmak için de bırakın tünelin ucundaki umut ışığını görmeyi , daha tüneli dahi göremiyoruz.
Emeklinin , dul yetimin , emekçinin aldığı üç kuruşa göz dikip , onlardan tasarruf bekleyenler , akıllarını başlarına alıp bir an evvel sürdürdükleri saltanat içindeki savurganlıklarına bir son vermezlerse , ülke bırakın tünelin ucundaki umut ışığını , yurdunun üzerine her gün doğan gün ışığını bile göremez hale gelecek...
Neden mi ...?
Atatürk’ün aşağıdaki sözünü okuyun isterseniz. O sizi aydınlatır...!
“Bir toplumun , elde ettiği siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun , eğer bunları ekonomik bağımsızlığı ile taçlandıramazsa , elde ettiği zaferler kalıcı olamaz ve tez zamanda kaybedilir...”
 

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }